Müslüman Büyüklerinin Zikre Dair Görüşlerinden Numuneler - 29
Haberlerde rivayet edilmiştir ki: Üç şeyin Allah yanında sinek kadar kıymeti yoktur. (1) Huşu ve hudusuz kılman namaz. (2) Gafletle yapılan zikir, çünkü Allahu Teâlâ gafil kalbin zikir ve duasını kabul etmez. (3) Peygamberimiz (s.a.v.) hürmetsiz ve niyetsiz yapılan salâvat-i şerifedir. Selef-i salihîn yani geçmiş salihler (büyükler), kalplerinden alâka, meşguliyetleri ve engelleri kesmeğe çok ceht-i gayret sarf ederlerdi. Çünkü ne zaman ki kalp avaikten (engellerden) fariğ olursa fıtratı icabı Halik'ına muhabbete müntehi olur.
Şazeli kitaplarında zikrin çok edepleri gösterilmiş ise de bunlar 20 edepte toplanmıştır. Bunlardan beşi zikre başlamadan olan edepler. 12'si zikir esnasında olan ve üçü de zikirden sonraki edeplerdir.
Zikirden evvelki beş edep:
(1) Tövbedir ki bunun hakikati abdin sözle, fiille ve irade ile malâyaniyi yani boş lâkırdıları terk etmesidir.
(2) Gusül ve abdesttir.
(3) Sadakat husule gelmek için sükût ve sükûndur. Şöyle ki kalbini fikir ile Allah'la meşgul kılacak (lisanı ile değil), ta ki Allah'la birlikte kalbinde bir hatıra kalmasın; «La ilahe illallah» derken lisanı kalbine uygun gelsin.
(4) Zikre başlarken şeyhinin himmetini kalbi ile müşahede etmektir.
(5) Şeyhinden istimdadını görmektir ki O da yani şeyhi de Peygamberimiz (s.a.v.)'den medet almaktadır ve Peygamberimizin vekili olduğunu bilmektir.
Zikir halindeki 12 edebe gelince:
1 — Namazda oturur gibi temiz bir yerde oturmak.
2 — Ellerini teşehhütte oturur gibi dizlerine koymak.
3 — Meclisini ve elbiselerini güzel kokularla kokulamak.
4 — Helâl elbise giymek.
5 — Mümkün oldukça karanlıkça bir yer seçmek.
6 — Havassı hamse (Beş duyu) yollarını kapamak için gözlerini kapamak.
7 — Şeyhinin hayalini iki gözü arasında kılmaktır. (Bu Şazelîler'e göre edeplerin en kuvvetlisidir.)
8 — Zikirde sıdktır ki gizli ve aşikâr müsavi olacak.
9 — İhlâstır ki bununla zakir sıddıkıyet derecesine erişir. Bir şartla ki, güzel veya çirkin kalbine gelen her şeyi şeyhine izhar etmeli, eğer etmezse hain olur, fethinden mahrum kalır; (Enfal: 58) "Allah hainleri sevmez." ayet-i kerimesi mucibince.
10 — Zikir sığalarından «La ilahe illallah» sığasını seçmektir. Ehlullah yanında bunun azim mevkii vardır ki başka ezkar-ı şer'iyyede bulunmaz. Bu kelime-i tevhid ile cehren, tam kuvvetle zikretmeli. Öyle ki kalbinde hiç bir boşluk bırakmayıp doldurmalı ve manevî kalbini bunun manası ile hazır etmeli.
11 — Terakki mertebelerinin derecelerine göre değiştikçe zikrin manasını kalbi ile ihzar etmeli ve bu esnada her terakkiden aldığı zevkleri şeyhine anlatmalı ki oradaki edebi öğrensin.
12 — «La ilahe illallah» ile Allah'tan başka her varlığı kalbinden yok etmeli ki «illallah» kelimesinin kalpte tesiri husule gelsin ve oradan da bütün azalara sirayet etsin. Nitekim Şazeli Hazretleri demiş ki: "Allah diyen kimseye lâyık olan şudur ki Allah deyince başından ayakaltına kadar her yeri ihtizaz etmeli yani titremeli, ürpermeli."
Zikirden fariğ olunca (Zikri bitirince) riayet edilecek üç edep:
1 — Sükût edince sakin ve haşi olup kalbiyle kirden gelecek feyzi murakabe ederek huzurda bulunmak. Ehlullah demişler ki: "Olabilir ki o anda gelecek bir feyz-i ilâhi otuz sene riyazâtlar ve mücahedeler ile elde edilecekten fazla olarak vücudu imar eder."
2 — Nefsini reddetmek. Demişler ki bu, zikir basiretini çok süratle tenvir eder, hicapları açar, nefsanî ve şeytanî hatıraları keser.
3 — Zikirden sonra su içmemek. Çünkü zikir zakirin kalbinde mezkûra (yani Allah'a) karşı hararet, şevk ve heyecan husule getirir, bu ise zikirden mühimdir. Hâlbuki zikir akabinde su içilirse bunu söndürür. Ehlullah demişler ki: "Bu üç edebi muhafazaya gayret etmelidir zira zikrin neticesi bunlarla zuhura gelir."
Nakşibendiyede İsm-i Celâle'nin bir gündeki miktarının ekalli 5000 dir. Ekseri için hudut yoktur. Fakat ekserisinin azı bir gün ve gecede 25000'dir.
Şeyhe intisap, Resûlullah (s.a.v.) efendimize ulaşan bir nispetle icazete mezun bir şeyhten telkin ve talimi ile olur, Zikrin tam faide vermesi ancak bu telkin ye izinle hâsıl olur. Enlullahın çoğu bunu şart kıldılar. Tariklerin hepsinde Resûlullah (s.a.v.) Efendimize ulaşan isnatların yani silsilet'üz-zehebin (altun zincir yani şeyhinden itibaren Peygamberimize kadar sıra ile şeyhlerinin silsilesi kastedilir) zikri vacip oldu. Şeyh manevî babadır. Asıl baba ise toprak cesedin babasıdır. Tarikteki baba ve dedelerini bilmeyen madruddur yani kovulmuştur. Sözü makbul olmayan bir davadır. Manevî neseb-i sahih olmayan irşada mezun olamaz. Zira tarikteki sır, müritten itibaren Resûlullah Efendimize kadar kalplerin birbirine bağlanması ve böylece Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna ulaşmaktır. Mürit silsileyi tahrik edince, harekete geçirince şeyhinden başlayarak Resûlullah Efendimize ve huzurullaha kadar velilerin ruhu ona cevap verir.
İmam Ahmed Hanbel, Taberanî ve diğer hadis ulemasının rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) Ashabına cemaat halinde ve ferden telkinde bulundu. Cemaatle telkini şöyledir. Seddât ibn-i Evs (r.a.), Resûlullah (s.a.v.)'in yanında idik Resûlullah Efendimiz: "İçinizde garip var mı, yani ehli kitaptan kimse var mı?" diye sordu. "Yok" dedik. Kapının kapatılmasını emretti ve "Ellerinizi kaldırınız «La ilahe illallah» deyiniz", buyurdu. Sonra: "Allah'ım sana hamdolsun ki sen beni bu kelime ile bas ettin ve onunla bana cennet vaadeyledin, muhakkak ki sen vaadinden hulf etmezsin." dedikten sonra: "Agâh olun ki size müjde olsun muhakkak Allah sizi mağfiret etti." buyurdu.
Ferden telkinine gelince, Yusuf-ül Küranî ve diğer sahabenin sahih senet ile rivayetine göre İmam-ı Ali (r.a.), Resûlullah (s.a.v.) Efendimize: "Ya Resûlullah beni Allah'a yolların en yakınına ve en kolayına ve Allah yanında en efdali olanına delalet et." dedi. Resûlullah Efendimiz de: "Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediklerimizin efdali «La ilahe illallah»'tır, 7 kat gökler ve yerler terazinin bir kefesine ve «La ilahe illallah»'ta diğer kefesine konsa hepsinden ağır gelir." buyurduktan sonra: "Ya Ali yeryüzünde Allah diyen bulundukça kıyamet kopmaz." Hz. Ali dedi ki: "Ya Resûlullah nasıl zikredeyim?" Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz buyurdu: "İki gözünü kapat ve benden üç kere dinle ve sonra sen 3 kere söyle ben dinleyeyim." Sonra Peygamberimiz gözlerini kapatıp yüksek sesle 3 kere «Lâ ilahe illallah» dedi, Ali (r.a.) dinledi. Sonra Ali (r.a.) onun gibi söyledi, Resûlullah Efendimiz dinledi. İşte zikir telkininde İmam Ali (r.a.) Efendimizin nispeti budur.
Kalbî zikirlerin telkininde batıni nispete gelince: Bu, İsm-i Zat lâfzı ile nefisiz isbatla olur. Şu ayet-i kerime (En'am: 91)
قُلِ اللّهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فِي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ
Bu sıddık-ı a'zamın (r.a.) nispetidir ki batınan Nebi (a.s.)'dan almıştır. Bu, o zikirdir ki Hz. Ebû Bekir'in kalbinde yerleşmiştir. Resûlullah (s.a.v.) bunu ifade buyurmuştur: Allah, Ebû Bekir'i sizin üzerinize çok oruç ve çok namazla üstün kılmadı. Belki onun kalbinde yerleştirilen bir şey ile tafdil etti. Bütün tariklerin nispeti bu iki nispete göredir. Bu ikisi asıl ve esastır. Bu iki nispette Rahmân'ın avn-i inayeti olur. Yani Cenâb-ı Hakk'ın yardımı olur.
«Lâ İlahe İllallah» ile tevhide gelince: Muhakkak olan şudur ki, her kim ki zikre teveccüh eder, fakat kalbi Allah'tan gayride olursa Allah'tan perdelenir. Yine her kim ki zikreder, kalbi ise mezkûrunun gayrında ise 1000 perde ile perdelenir, mahcup olur. Zahirin necislerden ve pisliklerden temizlenince ve batının da vesveselerden, zanlardan ve vehimlerden temizlenince 5000 kere «La ilahe illallah» de, Şazelîler'e göre en azı 1200 söylemektir. Zikirde adede ehemmiyet vermeyip huzur ve manaya ehemmiyet vermek lâzımdır. Zikrin aslı telezzüz yani lezzet duymak ve halâvettir. Eğer senin üzerine huşu ve dumû (göz yaşları) ve ihtirak (yanmak) ve gark olmak galebe ederse bu fetih alâmetidir. Zakir zikirde devam ettikçe bir gün gelir acaip, garaip esrar-ı azime ve keyfiyet-i fahimeyi idrak eder. Rivayet olundu ki: "Bunu 70.000 kere okuyanı Allah cehennemden feda eder." Resûlullah (s.a.v.) buyurmuş ki: "Bir kimse kalbinden ihlâsla «La ilahe illallah» derse büyük günahlardan sakındıkça muhakkak ona sema kapıları açılır. Ta Arş'a kadar". Yine sahabeden rivayet edilmiştir: "Her kim kalbinden halisen «La ilahe illallah» derse ve onu ta'zim ile meth ederse yani çekerse büyük günahlarından 4000 günahı mağfiret olunur." Zikrin daha başka hassalarının izahına devam olunmuştur.
Kelime-i tevhidin faydalarına gelince: Zikrettiğimiz şekilde zikrine devam eden kimseye çok faydaları ve azim menfaatleri hâsıl olur. Bunların bir kısmı mahasin-i ahlâka ve bir kısmı da kerametlere ait olanlarıdır.
Mahasin-i ahlâkla (güzel huylarla) sonuçlanan faydaları:
QQQ) Zühd ile muttasıf olmasıdır. Bundan maksat, batınını bütün fanilere meyletmekten hali kılmaktır. Yani boşaltmaktır.
QQQ) Zail olan bir şeye yani devamlı kalmayacak bir şeye itimad etmek ve dayanmaktan kalbini fariğ kılmaktır. Yani kalbini bu tabansız şeylerden boşaltmaktır. Her ne kadar elinde helâl meta yani mal ve para bulunsa dahi mahza adî yol ile bulunur ve şeriatın, izni ile tasarruf eder. Bu tasarruf, Allah'tan verilmiş hususi vekâlet iledir. Bu tasarruf vekâletinin yakında ölümle veyahut başka bir sebeple zail olacağına, elden gideceğine her nefeste intizar eder.
QQQ) Muhakkak zeval bulacak bir şeye bağlanmaktan nefsini nehyetmektir.
QQQ) Tevekküldür ki, vekil Hakk'a kalbin dayanmasıdır. Şöyle ki; sebeplerin taazzüründe (zorluk ve müşkülatla karşılaşmasında) müsebbib'il-eshaba dayanarak ıstırap çekmekten kurtulur ve sakin olur, zahiren esbaba bağlanması tevekkülünü zedelemez. Çünkü o sebebin varlığı ve yokluğu yanında müsavidir.
QQQ) Allah'tan ve azametinden zikrine devamla hayal etmektir. Emrine ve nehyine uymaktır ve Allah'tan şekva etmemek ve aciz, fukara ve miskinlere şefkat etmektir.
QQQ) Gınadır ki, esbap fitnelerinde kalbi salim kalmakla hâsıl olur. O takdirde Allah'ın hükmüne ve takdirine itiraz etmez. Çünkü bilir ki Allahu Teâlâ'dan sâdır olan mukadder halkolunacaktır.
QQQ) Fakirliktir ki, kalbin dünyaya hırsla bağlanmasının noksanlaşmasıdır. Dünyaya bağlılığın kesilmesi hali çoğalmaktır. Ondan bir şeye ihtiyaç duymamaktır. Dünya metaını gerek methetmek ve gerekse zemmetmek yönünden lisanın sükût etmesidir.
QQQ) İşardır ki başkalarını kendi nefsine takdim ve tercih etmektir. Ancak şer'in hükmüne göre zaruri ihtiyaçlar müstesna.
QQQ) Fütüvvettir ki, Allah'ın mahlûkatına yaptığı iyiliklere karşı onlardan karşılık beklememektir. Çünkü bilir ki, diğer insanlara yaptığı iyilik veya kötülük hepsi de Allah'ın yaratmasıdır. Nitekim Allahu Teâlâ: "Allah sizi de ve yaptıklarınızı da yarattı." buyurdu. Buna göre yaptığı ihsanı kendi nefsine izafe etmez ki, onun için mükâfat ve sevap beklesin ve kötülükte onları zemmedebilsin. Ancak şeriat zemmetmekle emretmişse o müstesnadır.
QQQ) Şükürdür ki, kalbin ancak Allah'a sena etmekte infirad etmesidir. Nikmetleri yok etmekte nimetleri rüyet etmektir. Daha çok faideleri vardır. Onu murat eden ve o faydalara erişmek isteyen bunu zikretmekte ve edeblerinde ceht-i gayret eylesin.
Keramatına gelince:
QQQ) Taamına ve benzerlerine bereket konmasıdır. Bu sebeple azı çok olur ve kifayet eder, bu husus velilerde çok görülür.
QQQ) İhtiyacı olan para kolaylıkla ele geçer, hatta bazı veliler namaz ve zikir halvetinde seccade serer, Allahu Teâlâ seccadesinin altında para yaratır ve oradan alır sarf eder.
QQQ) Kullanacağı yemeğin hakikati inkişaf eder de hangisinin helâl hangisinin haram olduğunu bilir; batınından veya zahirinden bir alâmetle.
Bu bapta kerametler pek çoktur. Ancak mü'min taatlerinde bu kerametlerden birinin husule gelmesini arzu etmemelidir. Aksi takdirde şirk-i hafi karışır ve mekir hâsıl olur. Binaenaleyh kelime-i tevhid zikrolunurken kalbini bütün bunlardan tasviye edip, alâkasını kesmeli; bütün kastı Mevlâ'sının rızası olmalıdır ki, ondan bir an bile müstağni kalamaz, benzeri bulunmayan Cenâb-ı Hakk'ın Cemâli'ni görmek için kalp gözünden perdelerin açılmasını istemelidir. O vakit Mevlâ'sına acaibât ve esrar ile teveccüh eder ki sözle tabiri mümkün değildir.
Bil ki tezkiye ve tasfiye yolları çoktur, sayılamayacak kadardır. Bundan ötürü: "Allah'a giden yollar mahlûkatının nefesleri adedincedir." buyrulmuştur. Fakat bu sayılamayacak kadar yolların asılları, esasları; zikir tariki, sonra murakabe yolu, sonra da vukuf-u kalbi, sonra da sair bedeni ibadât olan namaz, oruç, hacc ve cihat sonra zekât ve hasenattır. Bundan sonra da riyazat-ı hikemiyedir ki, nefsi dünyevi meşguliyetten ve bedeni tecrit etmektir. Yemeği ve uykuyu azaltmak, halktan uzlet etmek ve diğer riyazata ait işlerden ibarettir. Fakat şu bilinmeli ki riyazatın faydalı ve Allah'a yaklaştırıcı olabilmesi için şeriata muvafık ve sünnete uygun olmalıdır. Nitekim Şeyh Cüneyd (k.s.): "Mahlukata bütün tarikler kapalıdır. Ancak Resûlullah (s.a.v.)'in izinden giden yol açıktır." demiştir. Binaenaleyh Allah'a riyazatla yaklaşmak isteyenin şeriat-ı garraya iktida etmesi lâzımdır ve sünnet-i hüsnaya ittiba etmelidir ki riyazatlardan Allah'a yaklaşmak husule gelebilsin. Yoksa sünnete tabi olmayan riyazatlardan hiç bir fayda alınamaz.
Bundan sonra bil ki kalbin zikir yoluyla tasfiyesi Resûlullah (s.a.v.) in: "Muhakkak ki kalpler de demirin paslandığı gibi paslanır, bunun cilası zikrullatır." hadis-i şerifinde ve (Raad: 28)
أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
ayet-i kerimesinde buyrulduğu gibidir. Zikir ya kalple veya lisanla olur. Lisanla zikir, kalp zikrini tahsil etmek içindir. Ve kalp zikri de murakabeyi tahsil içindir. Kalp zikri manayı mülahaza ile birlikte yani manayı düşünerek lafz-ı tefekkürle olur. Nitekim demişler ki: "Fikir kalbin zikridir, aşk ruhun zikridir, marifet sırrın zikridir."
Şazeli Hazretleri diyor ki: "Hasta olmuştum, Resûlullah (s.a.v.)'i gördüm. Bana 'Elbiseni kirden temizle o vakit her nefeste Allah'ın imdadını duyarsın.' buyurdu. 'Ya Resûlullah elbisem nedir?' dedim. Resûlullah (s.a.v.): 'Muhakkak ki Allahu Teâlâ sana marifet hüllesi giydirdi, sonra muhabbet hüllesi, sonra tevhid hüllesi, sonra iman hüllesi sonra da İslâm hüllesi giydirdi. Bu itibarla her kim ki Allah'ı bilirse yanında her şey küçük kalır ve her kim ki, Allah'ı severse (muhabbet ederse) Allah'tan başka her şey değersiz kalır. Her kim Allah'ı tevhid ederse ona bir şey şerik etmez, her kim Allah'a iman ederse her şeyden emin olur ve yine her kim Allah'a teslim olursa Allah'a isyanı az olur. Şayet isyan ederse, ondan özür diler yani tövbe ederse kabul olunur.' buyurdu. Bu izahattan (Müdessir: 4)
وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ
ayet-i kerimesinin manasını anladım."
"İslâmi Araştırmalar ve Şer'i Fetvalar" isimli Mısır Sabık Müftüsü Haseneyn Muhammed Mahluf'un kitabının tercümesinden bazı kısımlar:
Suâl: Bir takım insanlar, sabah namazından sonra: «Sübhanallahi ve bihamdihi, sübhanallahil azîm estağfurullah» kelimelerini yüksek sesle yedi kere söylerler. Bunun şer'i yönden aslı var mıdır?
Cevap: Bunun manasını ancak mü'minler anlar. Bundan ancak onlar zevk alır. Bu hususta sözü uzatmamak için sana şu diyeceklerim yeter sanırım: "Rabbini hamd ile tesbih et ve şükür edenlerden ol." ve ahzab sûresi'nde: "Ey iman edenler Allah'ı çok zikredin onu sabah ve akşam tesbih edin." (Ahzab: 41) ayet-i kerimeleri üzerinde düşünmelidir.
Zikir hakkında İmam-ı Müslim Ebû Hüreyre ile Ebû Sait'ten şöyle rivayet etmiştir: "Bir kavim oturup Allah'ı zikrederlerse, melekler onların başına üşüşürler, onları tebrik ederler, onları rahmet gaşyeder, onların üzerine sükûnet iner ve Allah onları, kendisinin yanında olanlar meyanında zikreder..."
İbn-i Abbas (r.a.), ResûIullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu naklediyor:
"'Allah'a hamd ile tesbih ve tenzih ederim, büyük olan Allah'ı tesbih ve tenzih ederim, Allah'a istiğfar ve tövbe ederim.' Bunları her kim söyleyip devam ederse Allah onun dediği gibi yazar. Sonra Arş'a asılır, onu, sahibinin işleyeceği hiç bir günah silemez, ta ki o kıyamet gününde karşısına tıpkı dediği gibi, mühürlü çıkar." Bu hadisi İmam-ı Bezzat, Müsned'inde rivayet etmiştir. İmam-ı Şevkani de bunu, "Tuhfetü'z-zakirin" şerhinde böyle anlatmıştır. Ayrıca Müslim, Neseî, Ebu Davut ve Tirmizi de bu zikrin faziletine dair rivayet ettikleri hadisler de teyit eder.
Diğer âyet ve hadisleri de yazdıktan sonra müellif diyor ki: "Bundan sualin cevabı bilinir. Mü'minlerin şiarı her daim Allah'ı zikretmektir. Yüce Peygamber (s.a.v.) kendisine geçmiş ve gelecek bütün günahların affedileceği tebşir edildiği halde yine, Allah'ını en çok zikreden, istiğfar eden, dua eden ve yalvaran kulu idi."
Mümine en çok yakışan şey: Daima, her nerede olursa olsun ve ne şartlar altında bulunursa bulunsun Allah'ı zikretmektir.