E

d) Kalbin Hastalıkları, Devası, Sağlığı

Hastalığı :

Ayet-i Kerime’de buyuruldu :

Sureyi Bakara: 2/10

“Fİ KULUBİHİM MERADUN, FEZA DEHÜMULLAHÜ MARADA, VE LEHÜMAZABÜN ELİMÜN BİMA KANU YEKZİBUNE.”

“O’nların kalblerinde hastalık vardır. Allah’da onların hastalığını fazlalaştırmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiylede onlara elim azab vardır.”

Ayet-i Kerime, kalbin MANEVİ bölümüne ait hastalıklar hakkında olduğu anlaşılmaktadır . Çünkü, hastalıkların artış sebebi, söylemekte oldukları yalanlardır. Yalan- KİZB, insanın Batın -Latif, Manevi yapısı ile ilgilidir.

Manevi hastalıkların neler olduğu konusuda önem taşımaktadır. Teşhis olmadıkça tedavi yapılamıyacağından, Kalbin İÇ ALEMİNE AİT marazların tesbiti gerekmektedir. Genel olarak, ALLAH (cc)’ın TÜM EMİRLERİNİ YERİNE GETİRMEMEK ve MEN ETTİKLERİNDENDE SAKINMAMAK şeklinde tarif etmek mümkündür. İlmihal kitaplarında yazılı bulunan EMİR ve YASAKlar, en evvel bilinmesi gerekendir. İlahi emirlerin hepsi önemlidir. Biri diğerine tercih edilemez. Ancak bu emirlerin içinde ÖNCELİK TAŞIYANLARI vardır, Alimlerimiz (EHEM’MİN MÜHİMME AKDEMİ) demişlerdir. Lüzum ve önemi daha çok olanın, öne alınması demektir. Hepsi gerekli ve lüzumlu olan emirlerin elzemi, Kur-an’ı Kerîm’de bildirilmiştir.

Rasulü Mücteba Efendimize indirilen İLK AYETİ KERİME, HER EMRE ÖNCELİK TAŞIYANDIR.

 

Sureyi Alak: 96/1-2

“İKRA BİSMİ RABBİ KELLEZİ HALAK HALEKAL İNSANE MİN ALAKİN”

“Yaratan Rabb’inin adıyla OKU, O, insanı kan pıhtısından yarattı.”

İşte ilk emir budur. ALLAH-I ZÜ’L CELAL’İ BİLMEKTİR. Bu bilme emrinin kuvve’den fiile çıkışının usulüde müteakiben belirtilmekte, RAB ismi şerifiyle bilinmesine önem verilmektedir. Rab, Rububiyet sıfatından yaratılan isimdir. Rububiyet ; ilâhi nizamda yer işgal eden cisimleri ve latif yapılı uzuvlarımızı, yaradılış gayesini yapabilecek vasata gelinceye kadar, aşamalardan, merhalelerden geçirerek, kıvamına getirmektir. Tüm yaratıkların, rububiyet merhalelerini anlamaya yazmaya insan ömrü yeterli değildir.........(HALAKAL İNSANE MİN ALAK...) Ayet-i Kerime’si, Rububiyet sıfatının deryasından bize en yakın olanını göstermektedir. ALAKA -kan pıhtısı olarak işaret buyrulan, yukarıdaki bahislerde defaetle belirttiğimiz, bedensel yapımızın teşekkülüne esas olan, ERKEK ve DİŞİLİK sentez hücresidir. Bir milimetrenin takriben milyonda bir parçası kadar küçük olan hücrenin, insanın her yönü ile mükemmel bedensel yapı haline gelinceye kadar geçirdiği aşamalara dikkat çekilmekte, ALLAH (cc)’ın Rububiyet sıfatı gözler önüne serilmekte, RAB ismi şerifinin idare ve tasarrufu ile terbiye edilmekte olduğu bildirilmektedir. Kur-an’ı Azimüşşanın mucize oluşu, her ayetin kelimesinde ve harfinde mündericdir. İlk nazil olan Ayet-i Kerime’de münderic olan ve her biri mucize olan Sureyi Şerife FATİHA’NIN ilk ayetindede, daha değişik bir uslubta ve güzellikte belirtilmektedir.

Ayet-i Kerime’de buyuruldu:

“BİSMİLLAHİR RAHMAN - EL RAHİM. ELHAMDÜ LİLLAHİ RABBİL ALEMİN”

“RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’ın adıyla. Hamd (Övme - Övülme) Alemlerin Rabb’i olan Allah’a mahsustur.”

ALAK suresinde, seni yaratan Rabb’inin ismiyle oku buyrularak, OKUMADA ve BİLMEDE, Allah’ı bilmek ve ismini anmak hususlarına öncelik verilmekte, hemen akabinde, insanın çok dakik, ayrıntılı, muvazeneli, ilmi gerçeklerle ilgili yaratılış merhalelerindeki RUBUBİYET sıfatının bilinmesi emredilmektedir.

Fatiha’yı Şerif’de de aynı usul ve uslûb geçerli olmakta, RAHMAN ve RAHİM olan Allah’ı n adıyla denilmesini müteakib; ALLAH (cc) ‘ın, bütün alemlerin Rabb’ı olması nedeniyle övülmeye LAYIK veMÜSTEHAK olduğu belirtilmektedir. Atom altı parçacıkların yaratılıp sırasıyla hücrelerin, moleküllerin, ilk maddenin, cisimlerin, yıldızlar ve semaların, galaktik sistemlerin, dünyanın ve hepsinin içinde bulunan ecsamın, eşyanın, canlıların yaratılmasındaki meydana gelen aşama ve merhalelerdeki, kudret, irade, ilim, hesap, ölçü ve bütün dêkayik, yaratma sanatı, hepsini RUBUBİYET ile terbiye ederek varlık alemine çıkaran, yaratan, Allah-u Tealâ olduğu icmalen bildirilmektedir. Bu itibarla Allah-u Teala övülmeye, methedilmeye lâyıktır. Her ilmin konularında uzmanlaşmış alimler dahi, bilgileri bir sınıra kadar devam etmekte, fakat mahiyetini, iç yüzünü, künhünü bilmekte acze düşmektedir. Tek bir insanın, kâinat sınırları içindeki her şeyi genel yapılarıyla bilebilmesi mümkün olmamaktadır.

Hace-i Kâinat Eefendimizin duayı Şeriflerinde:

“YA RABBİ SANA NASIL HAMDÜ SENA EDECEĞİMİ BİLEMİYORUM.”

Buyurdukları bilinmektedir. Allah-u Teala’yı bilmekte en ileride - zirvede olan zatı ekmel’in bu yakarışları Allah-u Zü’l Kemal’in yüceliğini anlamak için yeterlidir. Yazılacak daha çok, çok şeyler var, kitabımızın sahifeleri kâfi gelmeyeceği gibi, acizlerinin, istidadı ve ehliyetide yeterli değildir.

İşte kalbin İLK HASTALIĞI, ANILAN BİLGİLERDEN YOKSUN ve GAFİL OLMAKTIR.Tedavisi bu nedenle diğer kalp hastalıklarına öncelik taşımaktadır. Tedavi edilmedikçe diğerlerinin tedaviside mümkün değildir. İlk nazil olan ayet ile ilk nüzul eden surenin ilk ayetinin, aynı konuda olması önem ve değerini göstermektedir.

Bahislerimizde defaetle tekrar edilen İLAHİ NİZAM terkibinden söz edilir. Bilinen ve bilinmeyen sınırlarıyla muhteşem varlığını sürdüren, kainat düzeninin adıdır.

Penguen ve diğer mesken tutan hayvanların yaşadığı KUTUP BÖLGESİ çizgisinden akvaryum balıklarının yaşadığı tropikal bölgeye kadar alel meratip coğrafi sınırları içinde yaşıyanların, kış uykusunda idame-i hayat edenlerin, mikroskobik canlıların, denizlerdeki balıkların, havadaki kuşların, ormanların kralı ARSLAN ve benzerlerinin, atomların, yıldızların, güneş sistemi ve ailesinin, koloniyel galaksilerin;

Bir hücreden, Rububiyet aşamalarından geçirilerek, AHSENİ TAKVİM üzere icad edilen insanın adıdır İlahi Nizam.....

Anılan düzeni İLİM GÖZÜ İLE görmek gerekli fakat yeterli değildir. Asıl olan düzeni meydana getiren sahibin veya nâzımın bilinmesidir. Nizamın olduğu yerde, nazımın bulunması zaruri dir. Düzen var, sahibi yoktur, sahipsizdir denilemez.

“ALLAHU HALİKU KÜLLİ ŞEY’İN”

“Allah (cc) her şeyi yaratandır”

Halkıyyet, Rububiyetle beraber ve O’nun tamamlayıcısıdır.

Yapılan açıklamalar ile kainat düzenindeki mükemmeliyetin, O’nu ibda ve inşa eden bir zatı ekmelin var oluşunu zaruri kılar. Bedensel gözü âmâ olanın, göremediği şeyleri inkar etmesi; görülen eşyanın varlığını ortadan kaldırmadığı gibi, İLİM ve BASİRET gözü kör olanların, Hakk’ın varlığını inkar etmeleri, O’nun ezeli varlığını nefy etmez. Kendine ait görememek kusuru, Hakk’a izafe edilemez.

Evet Allah-u Teala her şeyi yaratandır. Amma EN GÜZEL YARATANDIR, Ayet-i Kerime’de buyrulduğu vechile:

Sureyi Secde: 32/7

“ELLEZİ AHSENE KÜLLE ŞEYİN HALEKAHU VE BEDEE HALKAL İNSANİ MİN TİN”

“Allah (cc) her şeyi en güzel yaratıp ve insanı yaratmaya çamurdan başladı”

Bütün mahlûkat’da ; Allah(cc)’ın EN GÜZEL YARATMA sanatı zâhir ve bâhir’dir. Kişi, bir boy aynasının karşısına geçerek, bedensel yapısını tetkik etmelidir...? Tıp otoriteleri, botanik alimleri, estetik uzmanları, insan yapısıyla ilgilenen tüm ilim şubelerinin mütehassısları ihtisaslarını kullanarak, insan yapısına bakmalıdır...? Bu bakışta kusur aramalıdır...? Bir santimetre karelik vücut yüzeyinde 15 kg.lık atmosfer basıncı vardır, bedenin bütün sırtındaki ağırlığı hesap etmeli ve insan bu basınç altında gülerek, oynayarak boks, halter, güreşler yaparak yaşamını devam ettirdiğini ve pek az sayılı olanlarının tefekkürle meşgul olduğunu ibretle görmelidir. Futbol topuna benzer başta insanın bütün kemalatının toplandığını, her ilim şubesi uzmanının bu top benzeri insan uzvundan gerekli malzemelerini aldığını düşünmelidir ve ihtisasını seferber ederek kusur aramalı...? Kusur bulabileceği için değil, fakat kusur bulamamanın idrakine, anlayışına sahip olmak için bunu yapmalıdır.

Araştırıcımız, kendi başında bulunan gözü ile bakarak, kalbindeki basiretiyle fehm ederek, aklı ile tefekkür vesair maddi manevi yapısıyla değerlendirilerek, anılan hususların, eksik, noksan, gereksiz, yersiz olduğu değerlendirmesini yapamaz, aciz kalır.........? Mesela, göz duyumuzun bedenin, halen bulunduğu yerden başka bir mahalline koymayı tasarladığını farz edelim, bütün seçenekleri görüş zaviyesini zedeleyici, estetiği bozucu ve görme vazifesini yapamayacak bir hale dönüşür. Gözün halen bulunduğu göz çukurundakinin dışında başka alternatifi yoktur. Ağız tat alma duyusu, el ve ayaklar, tenasül ve defi hacet yerleri velhasıl her organ, alternatifsiz en güzel yerdedir ve insan yapısı her yönü ile AHSENİ TAKVİM’dir..........

Ayet-i Kerime’de buyuruldu:

Sureyi Tin: 95/4

“Lakad halaknal insane fi ahseni takvim”

“Gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık”

Ayet-i Kerime’sinin hükmünün etkisinde kalır. Kusur arayan kişi TAV’AN veya KERHEN tastik eder. Bütün organlarımız için, bu değerlendirme geçerlidir.

Sureyi Mülk: 67/3-4

“MA TERA Fİ HALKIRRAHMANİ MİN TEFAVÜT. FERCİİL BASARA HEL TERA MİN FÜTUR. SÜMMERCİİL BASARA KERRATEYNİ YENKALİB İLEYKEL BASARU HASİEN VE HUVE HASİR.”

“O Rahman’ın yarattığında hiç bir düzensizlik görmezsin.”

Haydi gözünü çevir, görebilirmisin zaaf -eksiklik... Sonra gözünü tekrar tekrar çevir; nihayet o göz, hiç bir kusur bulamamaktan zelil ve hakir olarak sana döner. Artık o aciz ve çaresiz kalır....-

Rahman ismi şerifi esmayı ilahiyedendir. ALLAH (cc) ismi camiine en yakındır. Rahman arş’ı istiva etmiştir, kainat düzeninde bu İSMİ HAKİMİN HÜKMÜ vardır. HAKİMİYET ve HALKIYYETİNDE düzensizlik yoktur. O’nda kusur ve eksiklik görmek için tekrar tekrar yapılacak araştırmalar, bakanı aciz ve çaresiz bırakır.

Söyleyebileceği son söz :

“TEBARAKALLAHU AHSENÜL HALİKIN.”

“Her şeyi en üst derecede en güzel yaratan ALLAH (cc) yücedir” bereketli - hayırlıdır, diyebilmektir.

Kalbin hastalıkları çoktur. En büyüğü olan HAKKIN VARLIĞINDAN ve BİR’liğinden gafil olmaktır ki, bunun fıkıh yönünden bilinen ismi ALLAH’A ŞİRK KOŞMAKTIR. Hak’tan tegafül eden, sebepleri ve sebeplerin hudusuna vesile olanları, İLAH olarak bilme durumuna intikal eder, bunlar kalbin PUT’ları olur. Günahı kebairin en büyüğüdür, bunun AFV’ı yoktur. Eğer İslam’ı kabul ederse afv edilebilme imkanı hasıl olur. İslam, şirkden kurtarır.

Nefsin mertebeleri ve ahlakı zemimeye tealluk eden NEFS-İ EMMARE - NEFS-İ LEVVAME - NEFSİ MÜLHİME bahisleri özel bölümünde inşaallah tafsil edilecektir. Günahı KEBAİR ve KÜÇÜK GÜNAHLAR bahisleri, İlmihal kitaplarından öğrenilmelidir.

KALBİN DEVASI - SAĞLIĞI

Kalbin, maddesel ve manevi olarak isimlendirilen iki bölümü olduğu belirtilmişti. Onun sağlığıda iki bölümlü olarak mütalea edilecektir.

Maddi Bölüm Sağlığı :

Hadis-i Şerif’de buyruldu ki:

“İBADET ON KISIMDIR, DOKUZU HELAL YEMEKTİR”

İbadetlerin makbuliyetlerini gerçekleştiren ON ŞART’ın dokuzu helal yemekle elde edilir şeklinde anlaşılmalıdır. Diğer FARZ, VACİB, SÜNNET olan rükünler on şartın birinin içinde olmalıdır. Bu nedenle Kalbin maddesel yönünün sağlığı öncelik taşımaktadır. Visali Hz. KALBİN YEDİ İLACI Kasidesinde belirttiği gibi;

1- Kılleti Kelâm-yani az konuşmaktır.

Susmanın fazilet olduğu hakkında ehadisi nebeviye mevcuttur.

İNSANIN SELAMETİ DİLİNİ MUHAFAZA ETMESİNDEDİR.

ES SUMTU BİLHİKME - Susmakta Hikmet vardır.

HİKMETİN ON ŞARTI VARDIR DOKUZU SUSMAK, BİRİSİ HİÇ KONUŞMAMAKTIR.

KUL-İL HAYR İLLÂ FESKÛT -Hayır söyle, olmadığı surette sükut et.

Üstadımız Visali Hz. bir beytinde şöyle buyururlar:

Söz’ün gümüş ise, sükûtun olsun zeheb

Kemal ehli kemalâtı sükût ile buldular hep

Dil, çok ve luzumsuz konuşursa, kalbin ölü olduğuna işarettir denilmiştir. Dil susarsa, kalb konuşur. Kalbin diri olmasının ilk rüknüdür.

2- Kılleti Menam - Az uyumaktır.

Eren’ler az uykuyu tercih etmişlerdir.

Peygamberimiz (sav) son tercihlerinde, gecenin son üçte birinde uyanırlar, teheccüt namazından sonra, İşrak vaktine kadar (güneş doğduktan sonraki 45 dakika ) Kur’an tilâveti, Sohbet ve zikirle meşgul olurlar ve iki ile altı rekat arası işrak namazı kılarlardı.

Güneş doğduktan sonra işrak vakti arası ile, akşam namazının kılınmasından evvelki 45 dakika içinde uyumak da Kerahat vakti kabul edilmiştir.

3- Kılleti Taam - Az Yemektir.

Çok yemek rehavet ve uyku getirir. Teheccüt namazına engel olur. Az yemenin üç formülü bildirilmiştir. Mideyi üçe bölüp, üçte birini yemekle, üçte birini su ile ve son üçte birini de boş bırakmalıdır. İkinci formülü miğde hacminin yarısı YEMEK ve SU ile, diğer yarısıda boş bırakılmalıdır. Üçüncü formül yemekten iştahla kalkmaktır.

4- Uzleti an-il enam

Uzlet yalnızlık, enam ise halk ve mahlûkat demektir. Seyri sülûk görmemiş veya yolunda olmayan avamla olan ilişkilerinde, zaruri olan konuşmalar dışında yalnızlığı tercih etmektir. Kılleti Kelam bahsinde zikri geçen; KONUŞUNCA HAYIR KONUŞ, MÜMKÜN OLMADIĞI HALDE SÜKÛT ET hadisi şerifi, avam meclisinin nitelikleri hakkında aydınlatıcı açıklamalar içermektedir.

Diğer şerefli bir hadiste; SEKİZ MECLİS SEKİZ ŞEYİ ARTIRIR:

a- İlim meclisinde bulunmak : İlmin artmasına sebep olur. Ancak bu meclis Hakk konuşulan ve MALAYAĞNİ sözlerden arınmış olmalıdır. Aksi halde ilim meclisi olma vasfını kaybeder.

b- Suleha meclisinde bulunmak : Takvanın artmasına sebep olur. Ölçü belirlenmiştir. Kişiyi takvaya yönelten, bu havayı ve yaşantıyı veren meclistir.

c- Fukara meclisinde bulunmak : Rızıkta kanaatin artmasına sebep olur. Ancak buradaki FAKR, fakrı manevi ile birlikte olan fakirliktir. Kişi kendi fiilinden soyunur, sonra sıfatından soyunur ve en sonunda varlığından soyunur, hiç birini mal etmez, Hakk’a verir, her şey Hakk’tandır ve Hakk’ındır diyerek hepsini Hakk’a ait kabul ederse, hiç bir şeyi kalmamış demektir. İşte gerçek fakir budur, fakrı manevidir.

Bu üç meclis faydalıdır, bunlarda bulunmak, YALNIZLIKTAN daha faziletlidir ve efdaldir.

Aşağıdaki beş meclis zararlıdır, avam meclisi niteliğindedir.

d- Ümera meclisinde bulunmak : Kalpte katılığın artmasına sebep olur.

e- Fuseka meclisinde bulunmak : Fıskı fücurun artmasına sebep olur. Fasık kimdir......? denilirse, gidişatı İslâma uymayan, İslam ve imanın şartlarını uygulamayan kimsedir.

f- Kadın meclisinde bulunmak : Şehvetin artmasına sebep olur. Buradaki, namahrem kadın meclisidir. Yani, şer’an evlenmeye mani akrabalığı olmayan kadınla bir arada bulunmak demektir. (Erkek olan mükellefin; ailesi-anası-ninesi-kızı-gelini-halası-teyzesi-ve on üç grubta belirlenen ve evlenmeleri şer’an tecviz edilmeyen kadınlarla bulunmak müstesnadır.)

g- Çocuk meclisinde bulunmak : Vaktin beyhûde-boşa geçmesine sebep olur. Çocukla bir arada bulunmak lüzum ve zaruretler dışında vakti israf etmek demektir. O’nun seviyesine inmeyi, oyuncaktan ve lehviyattan bahsetmeyi gerektirir, buda ömür sermayesini israf etmektir.

h- Ağniya meclisinde bulunmak : Hırs ve tama’ın artmasına sebeb olur. Zenginler meclisi demektir ki; O’nların kalbleri mal-para-kazanç ve her türlü ekonomik problemlerle doludur. Dil kalbin tercümanı olduğu için, birlikte olduğu kimselere, hep anılan konuları konuşurlar. Celisi olan kimsenin kalbide dünya malına meyyal olduğundan gönlü akıverir, hırs ve tema’ı kabarır. Kalb nazargahı ilahidir. Başka bir özelliğide, kalbde iki şey bir arada bulunmaz.

Biri gelince diğeri terk eder. Zenginin konuşmakta olduğu ekonomik değerler, kalbi doldurur, içeride olanlarıda sürer dışarı çıkartır. İşte HIRS ve TAMA’ın artmasından maksat bu olsa gerektir. Sonuç şudur ki sekiz beraberce oturulacak insan topluluklarının, ilk üçü şartları tahakkuk ediyorsa faydalıdır, uzletten efdaldir. Diğer beş topluluk ise, kişiye ALLAH’ı unutturduğu, gaflete duçar kıldığı için zararlıdır, bu meclislerden iraz edip, yalnızlığı tercih etmek efdaldir.

Bu sekiz meclisle ilgili olanları kırk küsür sene evvel bir kitapta gördüğümü hatırlıyorum, bu kitabı kütüphanemde bir daha göremedim, bu itibarla hadis’tir diye ihtiyatla kaydediyorum diğer hadis kitaplarında da manzurum olmadı.Bununla beraber münderecatını kalbim olduğu gibi kabul ediyor, en azından Kibar Kelâm vasfında benimsiyorum.

5- TEFEKKÜRÜ TAM :

Müminin yaşantısının her halinde Allah’ın varlığını ve BİR’liğini unutmaması, imaleyi fikretmesidir. HER NEYE BAKTI İSEM EVVELA ALLAH’I GÖRDÜM kibar kelâmındaki, tefekküre mazhar olmaktır.Allah (cc)’ı görmekten maksat, ilmel yakîn, Hakk’ın ESMA ve SIFATLARININ varlığını görmek - bilmektir.

6- ZİKRİ MÜDAM :

Allah’ı (cc) devamlı zikretmek demektir. Devamlı zikir, kalbin mühim ilaçlarından biridir. Kur’an-ı Azimin 90 yerinde zikir emri vardır. Ancak, zakir, muayyen manevi seviyeye gelmedikçe ve ehlinden icazet almadıkça devamlı zikir etmesi muhataralıdır. Bu sayılanlar şüphesiz kalbin hayatı için gerekli olan emirlerdir. Ancak, her tedavide olduğu gibi, bunda da mürşidin nezaret ve nesayihına ihtiyaç vardır.

7- KALBİ- AŞKI HAKK’IN KAPLAMASI :

 

KALBİN YEDİ İLACI KASİDESİ (50)

EY GÖNÜL VUSLATI CEMALDEN KESME ÜMİDİ MÜDAM

BU YEDİ İLACI MANEVİYE EYLE DEVAM

BİRİ AZ YEMEK OLDU İKİNCİSİ AZ KELAM

ÜÇÜNCÜSÜ UZLETİ ANİL ENAM DÖRDÜNCÜSÜ AZ

MENAM

BİL BEŞİNCİ ZİKRİ MÜDAM ALTINCI OLDU FİKRİ TAM

YEDİNCİ AŞKI HAK KAPLADI KALBİ HEMEN AÇILIR

KALPTEN BİR KAPI

GÖRÜR ONDA NURU CEMALİ HEM GÖRÜR PEYGAMBERİ

HEM GÖRÜR NEBİLERİ VE HEM GÖRÜR VELİLERİ

HEM GÖRÜR ARŞI KÜRSİ DAHİ TAVAF EDEN MELEKLERİ

HEM GÖRÜR MAHŞERİ, SIRATI, HEM GÖRÜR MİZANI

AMELİ HALKI

HEM GÖRÜR SEKİZ CENNETİ, HEM GÖRÜR NARİ

CAHİMİ

HEM GÖRÜR ŞEYTANİ, CİNİ HEM GÖRÜR ALEMİ

BERZAHTAKİ MEVTALARI

VİSALİ EYLEDİ SEYRİ SÜLÛKİ GÖRDÜ HEM LEVHİ

MAHFUZU

VE HEM SIRRI KADER İLMİNİ EY İHVANLAR SİZ DAHİ

EYLEYİN BÖYLE SÜLÛKİ GÖRESİNİZ MAKAMLARI HEM

OLASINIZ VİSALİ

KALBİN ZEMİNİNDE VARDIR DÖRT DİREK

HANNAN, MENNAN, DEYYAN, SÜPHAN, MELEK

KALBİN FEVKİNDE VARDIR ÜÇ LEM’ALAR

RUBUBİYET, RAHMANİYET, RAHİMİYET, ENVARLAR

HEM SAĞINDA NEBİLER, VELİLER, MÜRŞİDLER

HEM SOLUNDA TECELLİ-İ ESMA, EFAL, SIFAT, ZATILER

HEM ÖNÜNDE İLİM, MARİFET, MUHABBET, NURU İMAN

HEM ARKADA RÜYAYI SADIKA, VAHİY’LER DAHİ İLHAM

HAKİKAT ve MARİFET SIRLARI-VİSALİ VE RUHİ DİVANI (K.S.) Sahife.91

 

Kasidemizde pek açık bir şekilde belirtilen KALBİN YEDİ İLACI’na devam edildiği taktirde, semalara çıkışla birlikte ARŞ- KÜRSİ-ALLAH’u Zü’l Celal’in Cemalinin Nuru-Melekler- Rasulü Mücteba Efendimiz - PEYGAMBERLER-VELİLER-MÜRŞİD’LER ve diğer mukaddes makamların görüleceği müjdelenmektedir. Yüzde yüz doğrudur, cümlesi zuhur eder. Ancak, beş ilacı ile beraber, yerine getirilmesi gereken dini hükümler ve emirler vardır. Onlardaki noksanlar, zikredilen semalara yükselmeye engel olur. Manevi bölümün şifasını temin eden esasların belirlenmesinden sonra, evveliyyetle BİLİNMESİ ve UYGULANMASI gereken esaslar tesbit edilecektir.

KALBİN ŞİFASI - MANEVİ BÖLÜM SAĞLIĞI

Müellifi muhterem Visali (k.s.) KASİDEYİ MÜNFERİCE ŞERHİN’de:

EY AŞIKI KUR’ANİ - HEM LİKAİ RABBANİ

OKU DAİM KUR’AN-I - HEM HURUFU KALBİ

HEM OKU AĞLAYARAK- ÖYLE BUYURDU NEBİ

KALB İKİ KISIM OLDU - BİRİ OLDU CİSMANİ

HEM SENEVBERİ ŞEKİL- RUHU HAYVAN MERKEZİ

BİRİ KALBİ HAKİKİ - RUHU SULTAN MERKEZİ

O’DUR İRFAN MAHALLİ- O’DUR İMAN MAHALLİ

HEM MİR’ATI İLÂHİ -HEM MANZARI RAHMANİ

BEŞTİR KALBİN DEVASI- O’DUR KALBİN ŞİFASI

MECALİSİ SALİH EVVELİ- ORUC TUTMAK İKİNCİ

KUR’AN OKUMAK ÜÇÜNCÜ- DÖRDÜ GECE NAMAZI

HEM SEHER VAKTİNDE -İSTİĞFARDIR BEŞİNCİ

Kalbin manevi bölümüne ait beş ilacı açıklayalım;

1- SULEHA MECLİSİ

Yaşantısında İslam dinini bilen, uygulayan ve İslam ahlâkını yaşamına intikal ettiren, fiil ve hareketlerinde izhar eden kişi SALİH MÜ’MİN’dir. Suleha meclisi, anılan emsal mü’minlerin toplandığı yerlerdir.Bunların toplu halde bulunduğu mahallere, ALLAH’IN NURU ve FEYZİ, tarlaya yağan yağmur gibi devamlı tenezzül eder.

Bir başka ifadesiyle, İLÂHİ ve MANEVİ RAHMET iner. Kalb dirilir. ASTRONOT’ları AY’a götürecek olan AY MODÜLÜ - SKYLAB, yolculuğa çıkış, gidiş ve dönüş için, ne gibi vasıflara-aletlere teknolojiye sahip olması gerekiyorsa, evvela anılan VASAT ORTAM’ın hazırlanması gerekir, ay yolculuğu böyle başlamıştır. Manevi alemlere yükselme ve yolculuk demek olan MİRAC içinde, MİRAC’a mazhar olabilecek, Allah’ın bahtiyar kulları, miracı yapabilecek bir ortama öncelikle sahip olmalıdır. İşte, kalbin beş ilacı bu ortamı hazırlayan esaslardır ve ilki SULEHA MECLİSİDİR. Özelliği, malayağni, dedi kodu, gıybet, dünya kelâmından fâriğ olmalı, ilişkisini kesmiş bulunmalıdır.

2- ORUÇ TUTMAK

İnsanın; bedensel yapı artı manevi latif yapının sentezi olduğunu; ölümle bedensel yapının, yeniden dirilişe kadar çürüyerek kaybolduğunu söylemiştik.

Ruh ve kuvveleriyle, kalbin, manevi kuvveleri, lâtif olan varlıkları ile, kendine özge yaşamını sürdürür. Alem-i Şehadet dediğimiz, Dünya yaşamındaki bu sentez yapıda, ruh ve kalp, kuvveleriyle HAKİM ve idareci olmakla beraber, bedensel yapıda etkinliğini sürdürür. Bu etkinlik, kişiyi dünyaya bağlayan DÜNYA SEVGİSİDİR.

Hadis-i Nebevi’de (sav) :

“HUBBÜD DÜNYARE’SÜ KÜLLİ HATİETÜN, HUBBÜKE ŞEY’E YU’Mİ ve YUSİMMÜ”

Hadis Ansiklopedisi C.6 shf. 254

Bütün günahların ( hataların ) başı dünya sevgisidir. Birşeye olan sevgin, seni kör ve sağır yapar. İnsanın, belirlenen sentez yapısıyla, dünyaya gelmekten ve yaratılmasından maksat; ilk önce Allah’ı bilmesi ve O’nun Mabud’ün bilhak olduğunu tasdikten sonra İBADET ETMESİDİR.

Ana gaye budur, ömür denilen 60-70 arası olan vasati yaşam süreci, bu gayeyi temin için harcanmalı ömür sermayesi anılan gaye için kullanılmalıdır.

Hadis-i Şerif’de beyan olduğu gibi, dünya sevgisi insanı KÖR ve SAĞIR edeceğinden, Dünya muhabbeti ile MEVSUF ve MEŞBU olan kişi, HAK sözü işitmekden ve HAKKIN VARLIĞINI GÖRMEKTEN mahrum kalır böylece, Yaradılış gayesine yönelemez, ömür sermayesi israf edilmiş olur. Zikredilen bu yöneliş RUH ve KALBİDE etkileyerek, yapılarında bilkuvve, potansiyel güç ve istidat olarak mevcut olan, Hakk’a yönelme ve Hakk’ın varlığında EBEDİ SAADETE erişme olanağı atalete uğrar, kaybolur.Böylece ebedi felakete dönüşür.

Gerçi, sentez yapılı insan yaşamı, ecel denilen zaman süreci içinde devam eder. RUH ve KALB bu yaşamı devam ettirir. Aslında RUH ve KALB AMİR ve MÜDİR olarak hakim durumda, Bedensel yapı ise; MEMUR ve tâbi mevkiinde mahkûmdur. Bunlar yer değiştirmezler, bedenin buna gücü yoktur. Ancak, devlet yapısındaki HÜKÜMET ve HALK arasındaki münasebetlere benzer hal zuhur eder. Devleti idare eden hükümettir, halk idare edilendir. Öyle bir hal zuhur eder ki, halk çeşitli sebepler tahtında, hükümeti etkiler, bu çeşitli sebeplerin ne olduğunu tesbit ihtisasımız dışındadır . Basın, radyo, televizyon, sokağı işgal gibi eylemler, Kamu oyu elde etmek maksadıyla harekete geçerler ve sonunda halk böyle istiyor, imajı elde edilir.İşte hükümet bu şekilde etkilenir. Dış yapı ve görünüşünde amir durumunda olan, icra kuvvetinin başı olan hükümet, kamu oyu adı altında mahkûm-tabi durumuna düşer ve idare edilen halk’da müdir ve metbû vasfına geçer. Herkes yerli yerindedir. Öyle görünür.Anlatmaya çalıştığımız bu hal, RUH-KALB ikilisi ile bedensel yapıdaki durumu bir misal ile anlatmak içindir. Kamu oyu adı altında, hükümete istediklerini yaptıranlar gibi, DÜNYA sevgiside, kalbi etkileyerek, onu, AHİRET HAYATINDAN GAFİL, SAĞIR ve KÖR olarak istediklerini yaptırır ve EBEDİ İDAMA GÖTÜRÜR.

ORUC, put haline gelen, KALP - RUH ikilisini esir eden DÜNYA MUHABBETİNİ bir derece keser, NÖTR hale getirir. Bu yönü İLE ORUC KALBİN İLACIDIR. Ramazan orucu farz olarak eda edilir. Eğer Ramazan ibadetleri; seni manevi aleme döndürmüyor, kalbin bu hastalığını tedavi için yeterli olmuyorsa, nafile oruçlara yönelmek gerekir. Hace-i Kainat Efendimizin, kalb hastaları olan bizlere anlatmak için, bizzat eda ettikleri nafile oruçlar şunlardır.

A- Muharrem Ayı Orucu : Ayın birinden onuncu güne (dahil) kadar devam eder. Mümkün olmadığı, mazeret olduğunda, Muharremin 9-10’uncu veya 10-11’inci günleri veya 9-10-11 günlerinde tutulur.

B- Zilhicce ayının birinden onuncu gününe kadar devam eder .

C- Her Arabi-Kameri Ay’ın 13-14-15’inci günleri tutulan oruc, buna EYYAMI BIYZ denilir. Adem aleyhisselamın oruç tuttuğu günlerdir.Bu günlerde FEYZ ve RAHMET bol olur.

Rasulüllah Efendimizin bazı kere, her haftanın PAZARTESİ ve PERŞEMBE günleri nafile oruç tuttukları olmuştur .

3-) KUR’AN OKUMAK

Kur’an-ı Kerîm’de buyruldu :

“VE NÜNEZZİLÜ MİN EL KURANÜ MA HÜVE ŞİFAÜN VE RAHMETÜL LİL MÜ’MİNİNE, VELA YEZİDÜZZALİMİNE İLLA HASERAN”

“Biz Kur’an-ı müminler için şifa ve rahmet olarak indiriyoruz, Zalimlerin ancak ziyanını hüsranını arttırır.”

Kur’an, maddi ve manevi yapılanmamızın en büyük şifasıdır. Müminler, her hastalıklarında şifayı evvela Kur’an’dan, kolaylarına gelen yerlerden okumalıdır . Şifayı Kur’an’dan beklemelidir .

Okuma bilenler veya hıfzında olanlar, YASİNİ ŞERİFİ OKUYARAK, şifayı Allah-u Teala’dan istemelidirler. Yasin kasidesinde buyruldu;

 

YASİN KASİDESİ-On faydası-Hastaların şifa bulması

OL HABİBİ MUSTAFA-NURU AHMED MURTAZA

ÜMMETİNE TEBŞİR ETTİ YASİNİN ESRARINI

YASİN KUR’AN’IN KALBİ-VARDIR HEM ON HASSASI

BİRİ, AÇ’DI OKUDU HEMAN MİĞDESİ DOYDU

İKİNCİ, ÇIPLAK İDİ-OKUDU LABİS OLDU

ÜÇÜ, HEM BEKAR İDİ OKUYUNCA EVLENDİ

DÖRDÜ, DÜŞMAN KORKUSU-OKUDU EMİN OLDU

BEŞİ, KALBİ MAHZUN İDİ-OKUYUNCA FERAH BULDU

ALTI, GURBETTE İDİ-OKUDU VATAN BULDU

YEDİ, MALI ÇALINDI OKUYUNCA BULUNDU

SEKİZ, HEM SUSUZ İDİ-OKUYUNCA SU BULDU

DOKUZ, MEYYİTE OKUDU AZABI HAFİFLEŞTİ

ON, HASTAYA OKUNDU DERHAL ŞİFA BULDU

VİSALİ BULMAK İSTERSEN YASİN’İN ESRARINI

TAAMIN HELAL OLSUN-İTİKADIN TAM OLSUN

HEM BULASIN LEDÜNNİ-HEM TEVHİDİN SIRRINI

4- GECE-TEHECCÜT NAMAZI

Kur’an’da buyruldu :

 

 

 

Sureyi Müzzemmil: 73/2-3-4

“KUMİLLEYLE İLLA KALİLE. NISFEHU EVİNKUS MİNHÜ KALİLE EV ZİD ALEYHİ VE RATTİLİLKUR’ANE TERTILA”

“GECE KALK ancak birazı müstesna. Gecenin yarısında kalk, yahut bu yarıdan biraz eksilt, yahut o yarının üzerine ilave et, Kur’an-ı’da yavaş ve güzelce oku”

Bu Ayet-i Kerime’de gece namazı emredilmiştir. Kılınan namazda TEHECCÜT NAMAZI dır. İki rekat kılınmakla Teheccüt sevabına nail olunur. İki ile sekiz arasında kılınır. On iki rekata kadarda kılınabilir. Gece namazı gece vaktinin yarısının girmesiyle başlar, İmsak vaktinin sonu bu namazınında sonudur. Bu ikisi arası vakitlerde eda edilir.İmam Hasan (ra) GECE TEHECCÜT NAMAZI KILANLARIN YÜZLERİNDE BİR NUR VARDIR, O NURLA BELLİ OLURLAR demiştir. Sureyi KEHF’in son dört ayetini namaz kılmak niyetiyle okuyarak yatanlar teheccüt vaktinde uyanırlar . Evinde beyaz horoz besliyenler berekete nail oldukları gibi, horoz teheccüt vaktinin SON ÜÇTE BİRİNDE mutlaka öter, namaz vaktini bildirir.

5- SEHER VAKTİNDE İSTİĞFAR ETMEK

Ayet-i Kerîme’de buyruldu :

Sureyi Ali İmran: 3/17

“ES SABİRİNE VES SADİKINE VEL KANİTİNE VELMÜNFİKINE VEL MÜSTEĞFİRİNE BİL ESHAR”

“O TAKVA SAHİPLERİ, sabreden, sadakat gösteren, DUA EDEN Allah yolunda infak edenler ve seher vakitlerinde istiğfar edenlerdir.”

Allah-u Teala beş grup halinde anılan mü’minleri medhi sena etmektedir. Onlardan biriside seher vaktinde yapılan istiğfar-tevbelerdir. Seher vakti, sabahın ikinci fecrinden biraz evvel olan vakittir. Bu vaktin içinde yapılan tevbe, kalbin manevi bölümünün beş ilacından biridir.

 

 

Visali Divanında KALB’le ilgili diğer Ledünniyat

A- KALBİN MEYVESİ

SABIR-TEVEKKÜL-RIZA-TESLİM

Kalb sağlığına kavuşursa, bu güzel ahlaka sahip olur.

Visali Divanı sh. 12

B- KALBİN DÖRT KAPISI

VARDIR KALB’DE DÖRT KAPI

BİRİ ÜLYA ODA CEMAL KAPISI

BİRİ SÜFLA-ODA DÜNYA KAPISI

BİRİ SAĞDAN-ODA CENNET KAPISI

BİRİ SOLDAN-ODA CAHİM KAPISI

YOKDUR BİRİNDE KAPI-ODA VAHDET KAPISI

ŞÜKRET NİMETLERİNE - ETME ŞİKAYET DERDİNE

VİSALİ DİVANI - KASİDEYİ MÜNFERİCE ŞERHİNDEN alınmıştır. Sahife 12

 

C- KALBİN HAYATI

MEVLAMIZ NİMETİNİN-VARDIR MİSK’DEN KOKUSU,

VARDIR HAYATI EBEDİ, HEM RUHLARIN GIDASI,

KASDET BUL O HAYATI-İÇ HEM ABU HAYATI

ÜÇTÜR KALBİN HAYATIBİRİ İLMÜLE DÜN’Nİ,

BİRİ AŞKI İLAHİ-BİRİ BAKABİLLAHI BUNLAR VARİSİ NEBİ

Visali Divanı Sh. 12 - 13

D- SAĞLIĞA ULAŞAN KALBİN LÂHUTİ TAC GİYMESİ

KALB’İN sağlığa kavuşması için, hastalıklarının teşhis ve tedavisi gerektiği ve tedavininde ne şekilde yapılacağı, tabir caizse, manevi Antibiyotiklerin neler olduğu ve ne şekilde kullanılacağı, yukarıdaki bahislerde, bilindiği kadarıyla anlatılmıştır. Gerçi ilmen yakin bildirilen,zikredilen bahisler yeterli olmakla beraber, bu bilgilerin, Mü’min’in yaşantısına HAL olarak nasıl intikal ettirileceği önem taşımaktadır. Bunun alternatifsiz tek seçeneği vardır; oda Seyri Sülûk’u bitirmektir. Selefi Salihin, insanın manevi terbiyesi için, Kur’an çizgisi-sınırları içinde kalmak şartıyla terbiye usulleri tesbit etmişler, anılan terbiye sistemini ikmal edenlerede; VARİSİ NEBİ, Peygamber Aleyhisselamın manevi kemalâtının mirasçısı demişlerdir. Burada ki tevarüs, Alehissalatü Vessalam Efendimizin AHLAK GÜZELLİĞİ-MÜKEMMELLİĞİ ve MANEVİ MERTEBELERİN, değişik nisbetlerde, muhtelif neşe ve meşreblerde, sülûki bitirenlere ikram edilmesidir . Bu kemalâtın külliyen verilmesi mümkün değildir .Hz. Peygamberin ( s.a.v. ) makamına kimse yükselemez ve tahammül edemez .

Seyri Sülûk’un itmam edilmesinin bir başka adı da, TARİKATLAR İSMİYLE bilinir olmuştur . Gerçi bu gün tarikatlar 676 sayılı kanunla seddedilmiş ve faaliyetten men edilmiştir. Kitabımızın telifinden maksat, mazide kalan kültürel birikimlerimizi tarihsel vakı’a olarak bildirmek; unutulmuşluğa terketmemektir. Bu itibarla, biraz aşağıda, tarihi mirasımızı bilinen yönleriyle açıklamaya çalışacağız.

Seyri Sülûk bitirilmesiyle ihsan edilecek manevi mertebeler, Visali Divan’ında, Kasideyi Rahime’nin son altı satırında, Kalbin Yedi İlacı kasidesinde, ikram olarak Mü’minlere açıklanmıştır .

 

KASİDEYİ RAHİMİYE

BU SÜLUKİ YAPANLAR GİYER TACU LAHUTİ

FENA FİLLAH BURASI BAKABİLLAH ORASI

VİSALİ BU ESRARI BİLDİRDİ İHVANLARA

FENAFİLLAH OLMALI-BAKA BİLLAH BULMALI

BİTİRENLER BU SÜLUKİ-ÇIKAR ARŞI AZİME

GİYER TACI LAHUTİ-OLUR VARİSİ NEBİYİ

Visali Divanı, Sh:59

KALBİN YEDİ İLACI KASİDESİ

YEDİNCİ AŞKI HAK KAPLADI KALBİ-HEMEN AÇILIR

KALP’DEN BİR KAPI

GÖRÜR O’NDA NURU CEMALİ-HEM GÖRÜR

PEYGAMBERİ

HEM GÖRÜR NEBİLERİ VE HEM GÖRÜR VELİLERİ

HEM GÖRÜR ARŞ’I-KÜRSİ-DAHİ TAVAF EDEN

MELEKLERİ

HEM GÖRÜR MAHŞERİ-SIRATI-HEM GÖRÜR MİZANI

AMELİ HALKI

HEM GÖRÜR SEKİZ CENNETİ-HEM GÖRÜR NARI CAHİMİ

HEM GÖRÜR ŞEYTANI-CİN’Nİ-HEM GÖRÜR

ALEMİ BERZAHTAKİ MEVTALARI

VİSALİ EYLEDİ SEYRİ SÜLÛKİ-GÖRDÜ HEM LEVHİ

MAHFUZU

VE HEM SIRRI KADER İLMİNİ-EY İHVANLAR SİZ DAHİ

EYLEYİN BÖYLE SÜLÛKİ-GÖRESİNİZ MAKAMLARI-HEM

OLASIZ VİSALİ

Visali Divanı 59

KIYASLAMA

Bu başlığı koymamızın sebebi, yirminci asrın ikinci yarısının (1969 Yılı ) aktüel olayı olan İNSAN OĞLUNUN AY’A AYAK BASMASI ve gerektirdiği teknoloji ile, Kur’an-ı Azimüşşan’da zikredilen, semavi seyirler, URUC-MİRAC olayının, ana hatlarıyla, birinin diğeriyle karşılaştırılması, mukayeseli değerlendirme yapılması nedeniyledir.

a) Ay yüzeyine iniş

“Dünyamız, samanyolu içindeki 200 milyar olduğu tahmin edilen yıldızlardan biri olan güneşin, çevresinde dönüp dolanan 9 gezegenden, güneşe yakınlık sırasıyla üçüncüsüdür.

Gezegenimiz, bütün UZAY içinde belki bir TOZ ZERRESİ gibidir.Bununla beraber diğer gezegenlere hiç benzemez. Taşı, toprağı, havası, suyu, ormanları ve okyanuslarıyla, sanki-SEÇİLMİŞ-bir meskendir.Hele üstünde yaşayan insanları, 5 Milyarlık bir topluluk...

 

AY’da ilk insan izleri... İnsanın asırlar boyu merak ve heyecanla beklediği uzaya açılma... İnsanın UZAY ÇAĞINI AY’LA BAŞLATMASI ...

Astronotların Ay yüzeyine diktikleri bir Plâket :

“Buraya Dünya adlı gezegenden gelen insanlar ayak bastı - 20 Temmuz 1969”

Uzay, şimdiye kadar alıştığımız her çeşit kavram ve ölçü birimlerini unutmadan, anlaşılması ve anlatılması imkansız bir alemdir... Dünya üzerinde her zaman kullandığımız tüm sayı ve boyutları bir tarafa bırakmak zorunda kalırız. Orada, uzunluklar başkadır. Hızlar, kuvvetler, zamanlar, kütleler ve çekimler başkadır.........UZAY, Dünya üzerinde geçerli tüm fiziksel yasa ve prensiplerin önemli ölçüde değiştiği, hatta dejenere olduğu bambaşka bir ortamdır”

UZAY’IN SIRLARI-Taşkın.Tuna Sh. 53-56-90

Bu konuya ilave olarak, aynı kitap-kaynaktan,Güneş sistemine-ailesine dahil olan ve DÜNYAMIZA; en yakın 9 gezegenin, Dünyaya olan mesafeleri ve saatte 1000 Km. hızla seyreden uçağın, ne kadar zaman sürecinde ulaşabileceğinin rakamlarını bildiren bölümü nakledelim:

Güneş sistemindeki gezegenleri kısaca incelemeye çalışacağız:

.................................................................

“Diyelim ki, en hızlı JET uçaklarından birine atlayıp, satte tam 1000 Km. lik bir hızla yola çıkıyoruz ilk olarak en yakın komşumuz AY’a gidelim. Yolculuk tam 17 gün sürecektir. Bize en yakın gezegen olan VENÜS’e yolculuk ise 4.5 yıl sürer. Mars’a 6 yıl 9 ay, MERKÜRE 10 yıl, JÜPİTERE 76 yılda ulaşabilirdik. SATÜRN gezegenine yolculuk insan ömrünün yetersiz kalacağı bir sürede gerçekleşir- 152 yıl.

Bundan sonra ki gezegenlere ulaşmak ise ancak asırlar boyu devam edecek uzun yolculuklarla gerçekleşebilir.URANÜS’e 425 yıl, NEPTÜN’e 675 yılda varmamız gerekecektir. Güneş sisteminin en uzak gezegeni olan PLÜTON Dünyamızdan 6 küsür milyar Km. uzaklıkta olduğundan, çağımızın en hızlı uçaklarıyla ancak 700 yılda gidebilirdik.

Yolculuğumuzu güneş sistemimizin dışına yöneltelim. Bize en yakın yıldız olan ALFA CENTAUR’e ancak 16 Milyon yıl sonra ulaşabilirdik. RİGER yıldızına ise tam 20 milyar yılda varmamız gerekecekti.

20 milyar yıl devam eden yolculuk...

Bu süre o kadar uzundur ki, Evren’in yaradılışından bu güne kadar geçen süre bile, 15 milyar yıldır......”

Aynı eser Sahife. 93-94

Belirtilen rakamlar, dünyaya en yakın gezegenler, yıldızların mesafeleridir. Daha kendi galaksimiz SAMANYOLU için, kilometrelere varan rakamlar konulması imkansızdır. Bundan sonra ki mesafeler, Işık hızına göre tesbit edilir. Evren’in gözlenebilen sınırlarında MİLYAR IŞIK YILI uzaklıkta galaksiler-yıldızlar vardır. Bu rakamların verdiği sonuç: İnsanın bedensel yapısıyla semalara gitmesi imkansızdır. Roket hızı ile AY’a sekiz gün küsür saat ve dakika içinde giden astronotların HAVASI-SUYU-GIDASI dünyadan götürülmüştür. Tuvalet vesair ihtiyaçları zorluklar içinde olmuştur. Olayın finansman ve sağlık boyutu çok büyüktür.

Maksadımız AYA’a gidişi önemsememek değildir.....?

Manevi-Ruhsal yapı ile olan seyrlerle mukayese içindir...

AY YOLCULUĞUNU gerçekleştiren teknolojik, Kozmolojik ve astronomik bilgilerle... Kainatın büyüklüğü, azameti ve Allah’ın varlığının sonsuzluğu, şüpheye yer vermeyecek biçimde gerçekleşmiştir.

Yaşamımızı te’min eden SICAKLIK ve IŞIK, GÜNEŞİN bir çok mertebelerinde, inerek ve süzülerek zuhur eden varlığındandır... Güneşin hakikati, dünyadaki tenezzülü olan IŞIK ve HARARET gibi değildir...

Evren veya bir başka ismi olan KAİNAT, Allah-u Teala’nın zatı mertebesinden, künh’ü yani BİLİNMEZ varlığından beşinci mertebedeki tenezzülüdür ve bu mertebenin ismi;ALEMİ ŞEHADET’dir. Bedensel gözle görülebilen-BİLİNEBİLEN varlığın zuhurudur.

Belirtilen uzunluklar ve teleskopların gözleyebildiği tüm varlıklar ALEMİ ŞEHADET mertebesinin içindedir. Allah-u Zü’l Celal’in beşinci mertebesi bu kadar büyük, azim olursa.... Hakk’ın daha yukarıdaki 4-3-2’inci mertebedeki varlığı ve en evvelindeki BİLİNEMEZ-BELİRLENEMEZ makamdaki varlığı nasıldır.....? Sorusuna olan hayretimiz daha çok artmıştır.

Alemi Şehadet’in ayrıntılarına, inceliklerine inebilmek ve daha yukarıdaki mertebelere çıkabilmek (urûc etmek), bedensel yapının taşıdığı, lâbis olduğu şartlar içinde mümkün değildir. Jetlerin, roketlerin yeterli olmadığı ve çalışmadığı alemler vardır.

 

b) Akıl Ötesi - GAYBİ ALEM’LER

Akıl. Allah-u Zül Kemal’in, insana en büyük hediyesi, bağışıdır.

Onun değeri, akıldan mahrum olanların haline ibretle bakarak anlaşılır.

Aklın varlığı, eserleriyle bilinir. Kişinin konuşmalarından, eylem biçimlerinden... Akıllı yada akılsız olduğuna hükmederiz. Maddesel yapılı varlığı yoktur, mekânı yoktur, fakat aklın başımızda olduğunu kabul ederiz. Materyalist görüşe sahip olanlar bile, aklı inkâr etmez... Edemezler, çünkü aklı kabul etmemek insanın kendini inkâr etmesi demektir.ESERLERİYLE BİLİNEN, BEDENSEL GÖZLE GÖRÜLEMEYEN LATİF VARLIĞIMIZDIR şeklinde tarifi mümkündür.

Akıl, ruhun kuvvetlerindendir. Allah-u Teala’nın SUBUTİ SIFATLARIN’dan, İLİM sıfatının mazharıdır.

ESBABI İLİM ÜÇTÜR. İlmi zuhur ettiren üç sebebden biri AKLI SELİM, hak yolda olan ve Hakk’a teslim olan aklıdır.

Visali (Hz.)’ne göre :

AKIL üç kısımdır: İfratı, cerbezedir. Yani aldatıcı sözle Hakk’ı gizlemektir.

Tefriti, hamakattır. Ahmaklık ve ilmi konularda anlayışsızlıktır.

Aklın vasatı, hikmettir, eşyanın harici batıni keyfiyetlerini, kanunlarını, hakikatını bilir.

Bu tasniflerden anlaşıldığı gibi, aklın faydalı olması, imani hakikatlere teslim ve hikmetle muttasıf olmasıyla mümkündür. Aklı selim bura sıdır.

Bütün müsbet yönlerine rağmen, akıl her şeyi bilmez. Çeşitli problemleri bilmede ve halletmede Akıl sınırlıdır. Aklın sınırlarının aşıldığı yerlerden sonra NAKLİ-GAYBİ ilimler başlar. Allah-u Teala’nın bildirmesi ile hasıl olur. “VE ALLEMNAHU MİN LEDÜNNE İLMEN” Ayet-i Kerimesine mazhar olanlardan zuhur eder, izhar eden Allah-u Teala’dır. ÜÇ DERECESİ - MERTEBESİ VARDIR.

1- Vahiy’dir : Peygamerlere gelir.

2- İlham’dır : Evliyaya gelir.

3- Firaset’tir : Salihlere ve tüm canlılara gelir.

Muhyiddin-i İbn’ül Arabi “SÖZLERİMİZ VAHYİ KELAM DEĞİLDİR. AMMA VAHYİ İ’LAMDIR” demiştir.

S.ULUDAĞ Tasavvuf Terimleri Sh. 508

 

c) Değerlendirme

Semalara çıkmak, evrenin sırlarını ve sınırlarını öğrenmek, insanın merak ve tecessüs ettiği kozmolojik konuları bilmek için, uygulamaya koyduğu iki seçeneği vardır. İlki, aklına güvenerek, akıl yolu ile anılan konuları çözmek veya aklın yetersizliğini kabul ederek, nakil yolu demek olan VAHY-İLHAM-FİRASET’den ibaret olan seçeneği tercih etmektir. Her iki yolun, konularını, vasıtalarını bu günlerin seviyesinde elde ettikleri sonuçlar, hulâsa halinde çıkarılmış, mukayese imkanı hazırlanmıştır.

Akıl yolu ve onun temsil ettiği pozitif ilim aciz kalmıştır. Kapasitesi evrenin sırlarını anlamaya yeterli olmamaktadır. Hace-i Kâinat Efendimiz, Mirac yolunu açmış ve kendisine tabi olanlara da intikal ettirmiştir.

Mirac, kainatın maddesel sınırlarını aşmış ve HALKIYYET alemlerinden, alemi gayb olan, HAKIYYET ALEMLERİNE YÖNELMİŞ, ilâhi nizamın sahibini görmüş, bilgiler almış, tâbi olanlarına tebliğ etmiştir.

Ayet-i Kerime’de buyuruldu:

Sureyi Rahman: 55/33

“Ya maşeral cinni vel insi inistetatüm en tenfüzu min aktaris semavati vel ardi fenfüzu, vela tenfüzune illa bi sultan”

“Ey insan ve cin toplulukları; semaların ve yerin her tarafından çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin gidin... Geçemez, gidemezsiniz, ancak Allah’ın kudretiyle gidebilirsiniz”

Ayet-i Kerime konuya açıklık getirmektedir. Allah’ın kudretiyle çıkılabileceğini; diğer bütün seçeneklerin ihtimallerin ( JET - ROKET VE DİĞERLERİ ) mümkün olmadığı kesinlikle bildirilmektedir. Bu Kur’anı Azimüşşanın mucizesidir ve aksi yönde düşünenlerede meydan okumadır.......

Sultan kelimesi, Allah’ın (cc) isimlerindendir. Saltanat, hakimiyet, her şeye gücü yeten, nufuz sahibi ve tüm Kemal sıfatlarını muhtevasında bulunduran demektir. Maddesel alemlerin sınırı dahi bilinememekte ve uzay her an ve saniyede genişleyerek büyümekdedir. Eldeki roket ve benzerleri, anlık genişlemeyi bile geçemezken, ilk yaradılıştan beri devam eden büyümenin, sınırlarına ulaşmanın imkansızlığı tartışma kabul etmeyen gerçektir.

Ayet-i Kerim’e sadece insanlara hitabetmekle yetinmemekte, CİNNİ’lere de hitabetmektedir. Cinler latif yapılı yaratıklardır, dünya semasında sınırlı dolaşım imkanları vardır. Amma, onların da... AKTARIS SEMAVATA çıkabilme güçleri yoktur.

Tek gidiş yolu Allah’ın kudretidir...Ve bu kudret, MİRAC HADİSESİ ile, Kur’an ayetleri ve Mirac hadisiyle gösterilmiştir. Mevludü Şerif’tede açıklamalar vardır. Mirac’da Cebrail (as) Sidreyi Münteha’ya kadar gidebilmiş, daha ileri BİR ADIM ATARSAM YANARIM demiştir. Mukarreb melekler dahi bir sınıra kadar gidebilmektedir. O Halde Meleklerde acizdir. Zaten MUTLAK ACİZLİK, BÜTÜN YARATIKları kapsamı içine alır. Onlarda zahiren görülen güç de, Hakk’ın gücü ve O’nun verdiği kadarla sınırlıdır.

Milyar ışık yılı mesafeler olan yaratılmış alemleri ve hakkiyyetin müsaade edilen sınırına kadar GİDİŞ-GELİŞ çok kısa sürede vaki olmuştur. Rivayete göre Miraca çıkışta, yatağında mevcut olan sıcaklık, dönüşte soğumamıştır, EV’in önündeki HURMA ağacının dalı, ilk çıkışta sallanmış ve avdette sallantı devam etmiştir. Kesinlikle belli olan husus,Mirac’dan avdetten sonra, gördüklerini ertesi gününde Ashab-ı Kiram’ına bildirmiştir. Halbuki, en hızlı jet uçağı ile, güneş sisteminin dışındaki en yakın yıldıza 20 milyar yılda gidilebileceğine göre... Bu iki seçeneği gidiş-geliş süreci bakımından mukayese imkânı yoktur.

Kainatın sırlarını müspet ilim yolu ile bilmek yeterli olmamaktadır.

TEK YOL İSLAM’DIR, DÜNYA ve AHİRET SAADETİ, İSLAM DİNİNİ BİLMEK ve BİL FİİL UYGULAMAKLA ELDE EDİLİR.

İLİM ALLAH’ındır ve ALLAH’tandır. O’nun öz malıdır. Dilediğine dilediği kadar, her hangi bir ilim nev’inden-şubesinden verir. İlme tesahüp etmeye kalkışan, şirke girer, Tecdidi iman dışında AFV’ı olmayan günahtır.Aya gitmenin teknolojiside Allah’ın (cc) öğretmesiyle zuhura gelmiştir.O’nun iradesi olmadıkça bir çöp bile yerinden kımıldayamaz... Ay yolculuğunun İslâm’a alim ve amil olmayan kozmoloji uzmanları vasıtasıyla gerçekleşmesinde tarafımızdan bilinemeyen hikmetler vardır... Sebeb olanlar, umulurki hidayete erenler olacaktır. Allah-u Teâla’nın AZAMET, EKBERİYET, AZİZİYET, RUBUBİYET sıfatlarının, kemmiyet itibariyle, tahminlerimizin çok fevkinde tesbitleri, müminlerede faydalı olmuştur.

İçindekiler

ŞERH BÖLÜMÜ
I- Tehzibi Ahlak
A- Ahlakı zemimenin insana sirayeti
1- Doğum ve dünyaya geliş
2- Doğum öncesi hayatımız
a- Bedensel hayatın teşekkülü
b- Ruhun bedene intikali
3- Meni’nin teşekkülünden evvelki halimiz
4- Gıdalara intikalden evvelki halimiz
a- Toprak
b- Hava
c- Su
d- Ateş
5- İnsan ve Hakikatı ve Evveliyatı
a- İnsanın aslı - Hakkın varlığından tenezzülen geliş
b- İnsanın dünyadaki terkib ve analizi
1- Terkibi
2- İnsanın Analizi - Tahlili
A- Nefsin Hakikatı
İlk sofilerin nefse ait görüşleri
Visali Divanında nefisle ilgili açıklamalar
Hakikati nefis kasidesi
Zatı Nefsin, Nefesi Rahman makarrı olması
Babanın sülbünden ana rahmine intikal
Cehli Mürekkeb - Cehli Basit
Beden memleketinin Ruh veya vehim eliyle yönetimi
Şeytanın faaliyet gösterdiğinin belirtileri
Sırrı insaniye kasidesi
Güneşin tecellisi ve tenezzülü
Hakkı mutlakın tecelli ve tenezzülâtı
La teayyün-Ehadiyet mertebesinde Hakkın zatının tenzihi
B- RUHUN HAKİKATI
Ruhun bilinen hakikatleri
Tüm ruhların ruhu Muhammediden yaratılması
Hamidiye kasidesi
Resulullah Efendimizin âlemlere Rahmet oluşu
1- Rahmeti icadiyesi
2- Rahmeti imdadiyesi
3- Rahmeti hükmiyesi
4- Rahmeti uhreviyesi
Ruhun nevileri
İnsani ruh - insani kamil
C- HAYAT ve HAKİKATI
D- ÖLÜMÜN HAKİKATI
Mevt kasidesi izahlar
Kabir hayatının hakikatları
RUH ve NEFSİ NATIKA İLİŞKİLERİ
Nefis ve ruh-alemi şehadette
Ruhun kabir hayatı ile ilgisi
Acb-üz zeneb - nefsi natıka hakkında
Tekrar dirilişin dünyadaki beden cinsinden olduğu
Diriliş ve Haşirde sırların açığa çıkması
E- KALBİN HAKİKATI
Kalbin tek olduğu
Aslı ve menşe-i
Kalbin vasıfları
1- Vahdaniyet sıfatı
POZİTİF İLMİN - (KOZMOLOJİNİN) TESPİTLERİ
Pozitif ilim görüşleri
2- Büyük patlamayı doğrulayan şer-i deliller
3- Kalbin genişlemesi
a- Kalbin Manevi yapısı ile genişlemesi
b- Kalbin maddesel yapısı ile genişlemesi
c- Kalbin şubeleri - mertebeleri
d- Kalbin hastalıkları - Devası - sağlığı
Kalbin devası - maddi bölümü
Kalbin şifası - manevi bölümü
Yasin kasidesi
Gece Teheccüd namazı
e- Kalbin hayatı
g- Sağlığa ulaşan kalbin lahûti taç giymesi
Kıyaslama
a- Ay yüzeyine iniş
b- Akıl ötesi - Gaybi âlemler
c- Değerlendirme - insan eli ile semalara çıkılamıyacağı
d- Mirac mucizesi - ölen mumine ilk ikram
Mumine ölümü ile ilk ikram
e- İnançsızların ölümü - kabir halleri
1- Borçlu ölen mumin
2- Borç ödeninceye kadar mahpus kalması
3- Kul hakkının önemi
4- (Beş kötülük zuhur ederse) - Hadisi Nebevi hakkın’da açıklama
5- Dünya hakkında Allah (c.c)’nın emri hadisi şerif meali
Vücud mertebelerinin önemi
Vücud mertebelerini bilmenin sağladığı faydalar
1- İnsanın aslının bilinmesi
2- Belirlenen sınırlar içinde Allahın bilinmesi
3- Rasulullah (s.a.v.) bilinmesi
4- Ahiret hayatının bilinmesi
5- Vahdeti vücud - varlığın bir tek olduğunun bilinmesi
A- Kuran-ı Kerim hükümleriyle
B- Keşfi - Gaybi deliller ile
C- Pozitif ilim yolu ile vahdeti vücudun belirlenmesi
a- Enerjinin maddeye-maddenin enerjiye dönüşmesi
b- Big - Bang büyük patlama olayı
D- Tasavvuf görüşüne dayalı açıklamalar
a- Hz. Ali (R.A.)’ın, el ilmü noktatün buyurmaları
b- Semaların gaz halinde oluşumu
c- Uzayın ve semaların genişlemesi
d- Muhiddin İbn-ül Arabinin sözü
e- Mevlidi şerifin bildirdiği
f- Matematik - sayısal yönlü belirleme
g- Afak ve enfüsde vahdeti vücud
1- Enfüsi alem
2- Afaki alemler
h- Ayet’lerin VAHDETİ VÜCUDU İş’arı
VAHDETİ VÜCUD MERTEBELERİ
1- Lataayyün - Künhü zât mertebesi
2- Taayyüni evvel-vahdet mertebesi hak varlığının ilk belirlenmesi
a- İnsanın ayna hükmünde olması
b- Suretlerin; manaları bildirmesi
3- Taayyün-i sani-hak varlığının ikinci zuhuru
4- Ruhlar mertebesi-Alemi ervah
Anatomik yapımızda ve afaki alemlerde ruhun varlığı
Afaki alemlerde ruhun, melekler olarak zuhur ve tasarrufu
Halkiyet melaikeleri
Hakkiyet melaikeleri
5- Alemi misal mertebesi
6- Alemi şehadet mertebesi
7- İnsanı Kâmil
A- Kainatın yaradılış gayesi
B- İnsanı Kâmilin vasıfları