F

Mİ’RAC OLAYI, MUCİZESİ ve ÖLEN MÜ’MİNE İLK İKRAM

Mi’rac manevi seyr olarak MARİFETTE İLERLEMEK, TERAKKİ ETMEKTİR.

Maddesel alemlerdeki seyir ise; evvela HALKİYET ALEMLERİ olan, Yedi Sema, Arş, Kürsi, Sidreyi Münteha’ya kadar, ruh ve bedensel yapısıyla Peygamber Efendimiz’in (sav) yükselmesi-urucdur. Visali hazretleri Sultanımızın ifadesiyle RUH meal CESED vaki olmuştur. 34 adet miracının diğer 33 adedinin hepsi RUH’en vuku bulmuştur.

SİDREYİ MÜNTEHA; HALKIYET yani yaratılmış-mahluk alemlerin sonu ve HAKKIYET’in başlangıcıdır. Hakkıyet, alem-i emir ve alem-i gayb’dır. Cebrail aleyhisselamın, bir adım daha atarsam yanarım dediği makam, hakikatini Allah-u Zü’l Celal’in ve Rasul-ü Mücteba’sının bildiği makamdır.

Cebrail’e (as) İLİM ve AKLIN mazharı’dır, HAKKIYET alemi ise aklın maverasında, yani ANLAYIP-TEFEKKÜR edilebilmenin ötesinde olan alemdir. Visali hazretleri üstadımıza göre, BİR ADIM DAHA ATARSAM YANARIM sözünün manası, Mevlud-i Şerif müellifimizin... NE MEKAN VAR AN’DA NE ARZU SEMA dediği makamdır

JET ve ROKET’ler, maddesel alemlere bile gitmesi imkansız iken, Cebrail (a.s.)’in, uruc edemediği, ALEMİ EMİRE irtikası ikinci bir imkansızlıktır.

Ekmel-üt Tahiyye Efendimiz (s.a.v. ) Mirac yolunu, ümmetinede açmıştır, İmanın şartlarını kalbine yerleştiren, mutmeinne derecesine erişenler KEMALAT ve AMELDEKİ dereceleri nisbetinde anılan makamlara, çok kısa sürede yükselirler......Özellikle SEYRİ SÜLÛK görenler; dünya yaşantısında veya kabirde iken veya Haşir ve cennette iken Miraca mazhar olsalar gerektir.

Mirac’da nelerin görüleceği, KALBİN YEDİ İLACI KASİDESİNDE icmalen bildirilmiştir. Tekrar okunmasında fayda vardır.

“HAL, KAL İLE BİLİNMEZ, TATMAYAN HİÇ BİLMEZ” Kibar-ı Kelam-ı bir gerçeği bildirir.

MİFTAH-UL KULUB Sahife. 369

Şekeri yemek suretiyle tatmayana, onun lezzeti sözle anlatılamayacağı gibi, zevki manevi olan MİRACIN HAKİKATIda, en yüksek seviyede anlatılmış olsa, bizzat miraç etmedikçe,vakıf olamayız, Allah-u Teala’dan tevfikini dileriz.

 

MÜ’MİNE ÖLÜMÜ İLE - İLK İKRAM

BERA BİN AZİB’den (ra) rivayet edilen Hadis-i Şerif’de :

Ensar’dan birinin cenazesinde Rasulüllah (sav) ile beraber bulunuyorduk. Henüz onu kabre koymamıştık. Rasulüllah Efendimiz oturdular bizde etrafında oturduk. Rasülullah’ın elinde bir deynek vardı, onunla yeri kazıyordu. Başını kaldırdı, iki veya üç sefer; “KABRİN AZABINDAN ALLAH’A SIĞINIRIM” dedi.

Sonra şöyle buyurdu :

“Mü’min kul dünyadan ilişkisi kesilip ahirete yöneleceği zaman, gökten beyaz elbiseli melekler üstüne inerler. Yüzleri sanki güneş gibidir. Cennetten kefen ve mumyaları getirirler. Ona göz uzaklığı yaklaşınca dururlar.Sonra ölüm meleği gelir, ta baş ucunda oturur.

Ona der : “EY NEFSİ MUTMAİNNE; ALLAH’IN MAĞFİRET ve RIZASINA ÇIK!”

Buyurdu ki; siz başka şekilde görseniz de, su testiden akar gibi, onun ruhu cesedinden akar. Melekül mevt ruhunu alır. Alırken, o melekler ruhu hemen ona teslim etmezler kefen ve mumyaya koyarak teslim ederler. Yer yüzündeki en güzel koku gibi, bir koku ondan çıkar, melekler onu yükseltirler. Diğer melekler toplulukları yanından geçerken; - BU HOŞ GÜZEL RUH KİMDİR....? derler. Diğerleri FİLAN OĞLU FİLAN DERLER, dünyadaki en güzel isimler ile onu yad ederler. Sonra dünya semasına varırlar, onlara açılır. Her semanın mukarreb melekleri, bir üsttekine teslim edilinceye kadar onları teşyi ederler, ta yedinci semeya varırlar. Allah-u Teala orada buyurur:”

“BU KULUMUN KİTABINI ALA’YI İLLİYİN’DE YAZIN ve O’NU DÜNYAYA İADE EDİN, ÇÜNKÜ BEN O’NLARI YER’DEN YARATTIM ve YERE İADE EDİYORUM, BİR DAHA ORADAN ÇIKARACAĞIM “

Ruhu cesedine dönününce İKİ MELEK gelir, kabir suallerini sorarlar. Bunun üzerine, gökten bir ses gelir ki

“KULUM DOĞRU SÖYLEDİ. ONA CENNETTEN BİR YER DÖŞEYİN ve CENNET ELBİSELERİNDEN GİYDİRİN ve ONA CENNETE BİR KAPI AÇIN, CENNETİN KOKUSU HOŞ RAYİHALAR GELİR. KABRİ GÖZÜN GÖRECEĞİ KADAR GENİŞLER, SONRA O’NA GÜZEL YÜZLÜ HOŞ KOKULU BİR ADAM GELİR ve ŞÖYLE DER; ”


Sana müjde, vaad edilen gün işte bu gündür, ölen kişi, “Sen kimsin, hayırlı bir yüzün var” diye söyler. Adam; BEN SENİN SALİH AMELLERİNİM der.

Ölü sevincinden; YA RABBİ KIYAMETİ KOPAR, MAL ve EHLİME KAVUŞAYIM der.

Bu, vefatı mütaakip, Rabbimizin ilk ihsanıdır. Hoş kokular içinde YEDİ SEMAYA çıkarılır. Her semanın melekleri hoş geldin iltifat ile karşılarlar. Cenneti görür, kabrinden cennete pencere açılır, Kabri genişler... Kabir onun için TEKRAR DİRİLİŞE KADAR Cennet Bahçelerinden bir bahçe olur.

Celaled-din Es - Süyuti KABİR HAYATI Sahife 109 - 110

Hadisi Şerifin beyanında imansız gidenlerin halleride beyan edilmiş bildirilmiştir. Mümin ile mukayesesi için, onuda dercetmekte fayda vardır.

İnançsız kişi, bedensel ihtiyaçlarını gidermek için, bütün gücünü bu konuya teksif etmiş, adapte olmuş, hatta onun sarhoşu olmuştur. Onun için dünya sevgisi ve onun gereklerini yerine getirmekten başka bir düşüncesi yoktur. Yaşın ilerlemesi, ahiret düşüncesine, ibadetlere devam arzusu vermesi gerekirken, onun hırsı daha artar, buna HIRSI PİRİ denir. Yaşamdaki deneyimleri ve para birikimi, yeni yatırımlar yapmaya, daha çok kazanç teminine, bakir ticaret saha’ları aramaya sevkeder. Ömür israf edilmiş, ahiret bakımından iflas etmiştir.

İslam inancında olan Farz - Vacip emirleri yerine getirenler, her yönü ile islamı yaşayanlar, azınlıktadır. Dünya nufusu beş milyarın üstündedir. Bunların içinde nüfus kağıdında MÜSLÜMAN yazanlar tahmini rakamlarla BİR MİLYAR küsurdur. Bir milyar nufus kağıdlı müslümanı, eleme kapasiteleri - dereceleri muhtelif olan, eleklerden, süzgeçlerden geçirilecek olsa, eleğin üzerinde kaç kişi kalır...? Onu Edirnekapıdaki ELEKÇİ BABA’ya sormalıdır.

Hadis-i Şerif’de buyuruldu ki;

ÜMMETİM YETMİŞ ÜÇ FIRKAYA AYRILIR,

YETMİŞ İKİSİ dalalet’de (İslama aykırı gidişte)

BİRİSİ FIRKAYI NACİYE “Kurtuluşa erenler’dir.”

Müslüman, İlmihal kitaplarındaki Fıkhi hükümleri öğrendikten sonra, beş konuya öncelik tanımalı, icablarını yerine getirmeli :

1- Taamı - yemesi içmesi helal olmalıdır. Helal nasıl kazanılır, helal kazanma yollarını öğrenmelidir. Bir tasnife göre helal kazançlar şunlardır. Ganaim, miras, ticaret, ziraat, bedensel çalışması faizden ve insanları aldatmaktan, rüşvet alıp vermekten, devlet ve kişilere ait malları izinsiz almaktan, alış verişte yalan söylemekten, verdiği sözü yerine getirmemekten, borcunu ödememekten sakınmalı ve kaçınmalıdır.

Hadis-i Şerif’te buyuruldu:

“EL İBADETİ AŞERETE ECZA’İN, TİS’ATÜN MİNHA Fİ TALEBİL HEL’AL”

“İbadet on kısımdır, bunun dokuzu, helal yemektir.”

2- İmanı, ehli sünnet vel cemaat itikadı üzerine tashih etmektir. Yani yetmiş iki FIRAKI DALLE’ den hariç olup, FIRKAYI NACİYEYE dahil olmalıdır.

3- NİYETİNİ HALİS KILMALIDIR. İbadetlerinde Allah-u Telanın rızasından başka, hiç bir maksat gütmemeli, ibadetinin karşılığında bir şey beklememelidir.

4- MAKBUL AMEL - AMELİ SALİH, yaptığı ameller kabule mazhar olmalıdır. Fıkhi hükümleri, şart ve rükünleri, manevi rükünleri birlikte yerine getirilmelidir. Mesela namazın bilinen 12 bedensel amelle ilgili farzından başka, HUŞU, HUDU, HUZUR isimli manevi üç farzı daha vardır.

5- Ahlakı hamide - GÜZEL AHLÂK’ı elde etmelidir.

Ahlak, ibadetlerin meyvesidir. Yukarıda sayılan 4 esaslar, anlatılan şartlarına uygun olarak yerine getirilirse AHLAK MEYDANA gelir. ALLAHIN ve PEYGAMBERİMİZİN ahlakı zuhur etmemişse taamın helaliyetinde, imanın tashihinde, niyetin halisiyetinde ve amelin makbuliyetinde noksan var demektir. Çaresine bakmalıdır.

Hadis-i Şerif’de :

“ALLAHIN (cc) ve Peygamberin (sav) ahlakı ile AHLAKLANINIZ”

İnsanı Kamil mertebesine terakki etmiş bir mümin, kabristana gittiğinde oradaki mevtaların HAL ve DERECELERİNİ görür ve bilir. Buna KEŞFİ KUBUR, Yani kabirde olanlar ile icabında görüşür. YUNUS EMRE (k.s.) Bu bahtiyarlardan biridir, şöyle buyurur :

Bunlar ki bir vakitler beyler idi

Kapucular korlar idi

Gel göresin şimdi, Nicedir halleri

Seyit Nizamoğluda Divanında : Sahife 113

 

Bu fani sureti ziynet kılanlar

Cihanı kendine cennet kılanlar

Haris olan kişiler mülkü male

Muhabbet eyliyen ehli iyale

Sanırmısınız Hakka tuttun yüzünü

Nazar kıl put perest ettin yüzünü

 

İNANÇSIZLARIN ÖLÜMÜ ve KABİR HALLERİ

Kafir kul dünyadan ilişkisi kesileceği, ahirete yöneleceği zaman semadan siyah yüzlü melekler üstüne inerler. Beraberlerinde sert kıllardan yapılmış plaslar vardır. Göz görecek kadar yakınına otururlar. Sonra ölüm meleği gelir, baş ucunda oturur.

- EY HABİS NEFİS.. ALLAH’IN GADABINA ÇIK, der ruhi cesedinde dağılır. Yan dişleri çekilir gibi ruhunu cesedinden çeker. Onu kıl plaslara sararlar. Ondan yer yüzünün EN PİS KOKUSU çıkar. Sonra o melekler onu semaya çıkarırlar, Melekler topluluğuna varınca - NE HABİS RUH - derler. AZAB MELEKLERİ :

- FALAN OĞLU FİLAN DİYE, dünyada en çirkin ismile onu yad ederler. Dünya semasına varınca, açmak isterler, onlara açılmaz.

Sonra Rasulüllah (sav) “onlara gök kapıları açılmaz!” mealindeki (SUREYİ ARAF/40) ayetini okudu ve ; “ALLAH BUYURUYORKİ; BUNUN İSMİNİ YERİN DİP ÇAMURUNDA YAZINIZ!” DİYE SÖYLEDİ,

Sonra şu Ayeti :

“VE MEN YÜŞRİK BİLLAHİ FEKE ENNEME HARRA MİN ES SEMAİ FETAHTAFUHUT TAYRU EV TEHVİ BİHİ RRİHU Fİ MEKANIN SEHİKIN.”

- Allah’a şirk koşan kişi, sanki semadan düşmüş,

Kartal onu kapmış veya hava onu uzak yere atmış gibidir,

Ona iki melek (MÜNKER - NEKİR) gelir, oturturlar;

 

Rabbin Kimdir...? derler-O, ha bilmiyorum der.

Dinin Nedir...? derler - O, ha bilmiyorum der.

Bu size gönderilen adam Kimdir...? derler - O, ha bilmiyorum der.

Bunun üzerine semadan bir ses gelir:


-BU KULUM YALAN SÖYLEDİ. O’NA CEHENNEMDEN BİR YER DÖŞEYİN, ATEŞTEN ONU GİYDİRİN. CEHENNEMDEN ONA BİR KAPI AÇIN Kİ, SICAKLIĞI ve DUMANI, O KAPIDAN ONA GELSİN.- denilir. KABRİ DARALIR KABURGALARI İÇ İÇE GİRER. Sonra çirkin yüzlü çirkin elbiseli bir adam yanına gelir.

O’na :

-SANA HOŞ GELMEYEN ŞEY’LER İLE MÜJDELEN, senin vaad edildiğin günün işte budur denilir.

O’na :

KİMSİN der ?

Ben senin pis amelinim, deyince

-YARABBİ KIYAMETİ KOPARMA diye söylemeye başlar.-

 

BORÇLU ÖLENİN KABİR HAYATI

Hadis-i Şerif’de Buyuruldu :

- “MÜ’MİN ÖDENİNCEYE KADAR BORCUNA BAĞLIDIR.”- makamından alıkonulur demektir.

Diğer Hadis-i Nebevi’de :

- Rasulüllah (sav) Efendimizin yanına bir mevta getirildi, üzerine namaz kılınacaktı.- ARKADAŞINIZIN ÜZERİNDE BORÇ VAR MIDIR...? diye sordu. Sahabeden biri EVET dedi, bunun üzerine:

“RUHU KABRİNDE REHİN EDİLİP.- SEMAYA ÇIKAMAYAN BİR ADAMA DUA ETMEM YARAR SAĞLAMAZ. EĞER BİRİNİZ, ONUN BORCUNA KEFALET EDERSE, KALKAR NAMAZINI KILARIM, O ZAMAN MUHAKKAK NAMAZIM ONA FAYDA VERİR.”

Rasullah Efendimiz (a.s.) namazını kıldıktan sonra : Burada falan kabile’den kimse varmı ....? “ ÖLÜNÜZ BORCUNDAN DOLAYI CENNET KAPISININ BERİSİNDE YAKALANMIŞ ... İSTERSENİZ BORCUNU ÖDEYİN,İSTERSENİZ ALLAHIN AZABINA TESLİM EDİN “ diye buyurdu.

Hadis-i Şerif’lerde ÜÇ HUSUS önemle bildirilmektedir :

1- Borçlu olarak ölen kişi, Kabir hayatında borcuna bağlıdır. Borç dünya hayatımızda dahi borçluyu sıkar.

Bağlı olmanın, en belirgin manası, KABİR HÜRRİYETTİNDEN mahrum kalmasıdır. Hareket serbestisini kaybeden mahbus gibidir.

İmanlı insanın, kabir şartlarına uygun bir hürriyeti vardır.

Semalara yükselir, yedi semayı kat eder, MELEKLERİ, CENNETİ ve makamını görür. Kabrine dönünce Cennete pencere açılır.

Kabir, gözünün görebildiği kadar genişler. Zikir meclislerine, namaz kıldığı camilere, temekkün ettiği eve, dilediği zaman gidebilir.

Diğer mevtalardan, kendi gidişatına benzer seviyede olanlar ile sohbetler yapar, ilgili olduğu konularda tecessüs eder, haberler alır.İcab ettiğinde bilmediği şeyler ve Kur’an öğretilir.

BORCU ÖDENİNCEYE KADAR, BUNLARIN HEPSİNDEN MAHRUM KALIR.

2- İleriki bahislerde SEMALARA YÜKSELME ve KABRİN, cehennemin benzeri olmasını beyan eden Hadis-i Şerif’deki hakikatlerin bu iki Hadis-i Nebevi’de de, değişik bir konuda ve değişik zamanda te’yid edilmesi, doğrulanmasıdır.-RUHU KABRİNDE REHİN EDİLİP, SEMAYA ÇIKAMAYAN ADAMA, DUA ETMEM FAYDA SAĞLAMAZ - ibaresi anılan hale işarettir.

3- Kul Hakkının Önemi

Borçlu olmak, kul hakkına tealluk etmektedir. Sıratdan geçerek hesap vermek farzdır ve sıratda YEDİ AYRI YER’DE hesap verilecektir ki, bunların beş tanesi İSLAMIN ŞARTLARI OLANLARDIR. Yani; İMAN -NAMAZ - ORUC - ZEKAT - HAC - HUKUKU İBAD - HUKUKU VALİDEYN. Bu yedi yerdeki hesap vermeden altıncısı HUKUKU İBAD olarak yazılan KUL HAKLARIDIR. Her Müslüman Sırat’tan geçerken, AKIL BALİĞ olduğu tarihten ölünceye kadar olan ömrü için hesap verecektir.

Eğer, ahirete İNANÇsız olarak ölmüşse, o kişi doğurudan cehenneme gider. Artık diğer hesap yerlerine gitmeye gerek kalmaz. İmanlı olarak vefat edenler ilk olarak namazdan sorulurlar, bilgisayardan çok daha süratle, kişinin SEVAP ve GÜNAH bilançosu çıkarılmış olur. (FEİNNAALAHE SERİ - UL HİSAB) Ayet-i Kerimesi buna işarettir. 15 Yaşında, İSLAMI YAŞAMAKLA MÜKELLEF olan insan, 32 yaşında namaza başlamış olsa, evvela kıldığı KAZA NAMAZları mahsub edilir. Borcu karşılamıyorsa, her namazda kılınan sünnetlerde, farz imiş gibi kabul edilerek borcundan indirilir. Buna rağmen namaz borcu kalmışsa : Mükellefin durumu meşiyeti ilahiyeye - Allah’ın (cc) dilemesine kalmıştır. Dilerse noksanı kadar cehennemde azab eder, dilerse af eder. Hac bütün günahları erittiği gibi, Kadir ve müteakip kandil geceleri, Ramazan-ı Şerif ve benzeri mukaddes mahaller de günahların afvına sebeb olur, ALLAH-U ALEM BİS SAVAB...

Şüpheli hallerde, üzerinde kul hakkı olduğu kesinlikle bilinen geçmiş yaşamındaki kul hakları, hayatta iken ortadan kaldırılmalıdır.

Üzerinde KUL HAKKI olanın nasıl hareket edeceği hakkında belirlenmiş tavsiyeler vardır :

a- Her zamanda her işte TEVBE ile başlamalı, kurtulması için Allah-u Tealadan yardım istemeli, dua etmelidir.

b- Hak sahibi sağ ise, ondan halallik istemeli, razı olacağı şekilde ödemede bulunmalıdır.

c- Hak sahibi ölmüş ise, ayni yöntem - nesayih ile, mirasçılarını tatmin ve razı etmelidir.

d- Mirasçılarıda yoksa; ödenmesi gereken şeyi - meblağı hak sahibi adına, muhtaç kimselere vermeli, borcuna mukabil alacaklısına tasadduk ettiğine niyet etmelidir.

e- Ödeme gücü yoksa veya sair zaruri haller nedeni ile kişisel ödeme mümkün olmadığı suretde, Hak sahibi adına KUR’AN okuyarak, dua ederek ikramda bulunmalıdır. En azından üç ihlas bir fatihayı şerife okumalı, sevabını, hak sahibine hediye etmelidir.Menasiki hac’da, duaların kabul olduğu mukaddes mahaller vardır, özelikle : Mültezem, Altınoluğun altı, Makamı İbrahim, Mina vakfesi, Arafat vakfesi ve benzeri mubarek yerlerde, huzuru Peygamberide dua etmelidir.

Farz olan TAVAF, ile Kudum Tavafı ve Veda Tavafı dışında, yapılan tavafların sevabı, hak sahibi lehine ve diğer hısım ve akrabalara hediye edilebilir... Son iki kısımda ki helalleşmenin kabulü hakkında kesinlik yoktur. Ancak, ahiretde, hesap gününde, alacaklısıda kendi hesabını verirken, sevap hanesinde, lehine yapılan duaların karşılığını görünce, yapılan bir bağış gibi sevineceği umulmaktadır. Bu hak sağlığında ödenseydi, belkide hayra sarfedilmiyecekdi. İşte anılan ihtimal ve düşünceler sebebiyle, helallaşma olabilir diye düşünülmektedir. Konunun önemi, üzerinde fazla meşgul olmayı gerektirmiştir.

Eğer, kul hakkını ödemeden vefat ederse veya vefatından sonra, mirasçıları ödemede bulunmazsa, tekrar dirilmeye kadar, kabrinde BORCUNA BAĞLI KALIR. Yani mahpus olup, Müminler lehine olan ikramların hiç birine mazhar olamaz. HAŞR ve HESABIN GÖRÜLMESİNE KADAR BU HAL DEVAM EDER. Orada ona borcunu ödetirler, her işi hak üzerine yapan ADİLİ MUTLAK Allah-u Teala, borçlunun sevaplarından alınarak, alacaklısına tevdi edilir. Hakikatini Allah-u Teala bilir.

Visali hazretleri üstadımızdan dinlediğimiz iki vakıa 1900’lü yıllarda cereyan eden bir hadise, iki samimi ve derviş vasıflı arkadaş, ikiside ehli Keşif. Manevi gayb alemindeki olaylara bir dereceye kadar vukufları var. Aralarında ölüm hakkında sohbet ediyorlar, kesin bilgi sahibi değiller... Bir gün gelir ikimizden biri daha evvel ölür...O zaman ilk vefat edenimiz, kabre konuluncaya kadar,başına gelenleri sağ kalanımıza anlatsın. Sağ kalanımızda, RABITA ederek diğerimizi beklesin...diyerek karşılıklı söz veriyorlar.

Bir süre sonra, iki derviş arkadaştan, birisi TREN KAZASINDA hayatını kaybediyor. Sağ Kalan, rabıta halinde ve belki kabrinide ziyaret ederek, aralarındaki konuşma gereği, kabir ahvalinden haberler bekliyor. Bir..Üç..Beş gün geçiyor haber yok....Tam 29 güne kadar hiç bir haber alamayan arkadaşı hayret içerisinde beklerken, 29. günün ahirinde, arkadaşı manevi yapısı ile geliyor.

...BİR GRUP MELEKLE KARŞILAŞTIĞIMI HATIRLIYORUM GÜZEL KOKULAR İÇİNDE BANA HOŞ GELDİN DEDİLER VE HEMEN BENİ SEMALARA ÇIKARDILAR, HER SEMADA AYRI BİR GRUP MELEKLE KARŞILAŞTIM....HOŞ GELDİN ve İLTİFATLARLA YEDİ SEMAYA ERİŞDİK....SONRA BENİ HUZURU PEYGAMBERİYE GÖTÜRDÜLER, HACE-İ KAİNAT EFENDİMİZ SAĞINDA Hz. EBUBEKİR, SOLUNDA Hz. ALİ ve DİĞER ASHABI KİRAMIN BULUNDUĞU MECLİSE GELDİM, EFENDİMİZİN MUBAREK ELLERİNİ ÖPTÜM... Sonra beni cennete çıkardılar. Ben hayatımda bu kadar güzellikte bina görmemiştim. Fevkalede döşeli idi. Burası senin makamın ve evindir dediler. Sevincim dahada arttı....ÖYLEYSE DEDİM, BENİM HANIMIM VE ÇOCUKLARIMDA VAR ONLARIDA GETİREYİM ...Yok sen şimdi öldün sana makamını gösterdik, kabrinden buraya her zaman bakarsın dediler ve ben ilk defa öldüğümü anladım ve sana verdiğim sözü yerine getirmek için gelmiş bulunuyorum.... Bize anlatılan burada son buldu .Görülüyor ki, MUHBİRİ SADIK yani DOĞRU HABER VEREN PEYGAMBERİMİZ’in (sav) yukarıya aynen çıkardığımız Hadis-i Şerif’lerinde bildirdiği hususlar, aynen gerçekleşmiştir. Burada fazla olarak huzur-u peygamberiye’ye gidiş ilavesi vardır. O da vefat edenin EHL-İ SÜLÛK olması nedeniyle, iltifat-ı peygamberi’yeye mazhariyetidir.

2- 1961 yılı. İzmir’de, Afyon’lu İsmail Efendinin evinde Visali Hz. ve bir grup müslüman kardeşler bir aradayız. Toplantıya katılan iki genç Hacı Bekir Efendi üstadımıza hitaben şöyle dediler:

Babamız bir kaç sene evvel vefat etti, bir kaç defa rüyada görüyoruz, bizimle görüşmüyor, dargın duruyor, sağlığında hürmette kusur etmedik üzülüyoruz ve ne yapmamız gerektiğinide bilemiyoruz dediler...- Efendi bir kaç dakikalık sükut ve tavakkufdan sonra;-BABANIZIN İHTİLAFLI BİR ALACAK MESELESİ VAR MIYDI...? dediler. Gençler, evet bir bina yaptırmıştık. Alacak meselesinde usta ile tartıştılar, 800 TL. alacağı olduğunu söylüyordu, babamız kabul etmedi. Sonra vefat etti demelerini müteakip .. USTANIN ALACAĞINI ÖDEYİN HELALLAŞIN ....buyurdular.

Bu olayı Efendinin kerametleri bahsindede yazmıştık, ikinci defa nakledişimizden maksat, BORÇLU KİŞİNİN KABRİNDE BAĞLI ve MAHPUS bulunduğu hakikatini, ehli keşif bir zatın kerameti ilede doğru olduğunu, aynel yakin bildirmek içindir.

Hadis-i Şerif’de Rasulüllah Efendimiz (sav) buyurdular:

BEŞ KÖTÜLÜK ZUHUR EDERSE

“Beş kötülük meydana geldiğinde haliniz nice olur. Bu kötülüklerin sizde olması veya sizin o kötülüklere yetişmenizden Allah’a sığınırım;”

1- Bir millette fuhuş yaygınlaşırsa ve açıktan yapılırsa, onlarda VEBA hastalığı ve geçmiş milletlerde olmayan hastalıklar meydana gelir.

2- Bir millet zekatı vermeyecek olursa gökten yağmurlar kesilir.

3- Bir millet ölçüyü ve tartıyı eksik yapacak olursa; KITLIKLA, GEÇİM ZORLUĞU İLE, HÜKÜMDARIN ZULÜM ve HAKSIZLIĞI ile cezalandırılır.

4- Amirleri, Allah’ın indirdiklerinden başka bir şeyle hükmedecek olurlarsa, Allah-u Teala düşmanlarını onlara musallat eder de, ellerindekilerden bir kısmını onlardan alır.

5- Bir millet Allah’ın kitabını ve Peygamberin sünnetini ihmal ederse, birbirlerine girerler, birbirleri ile uğraşırlar.,,

1- İbn’i Mace c.2/1333, 2-Sahih-i Müslm c. 4/2274

Muhbiri Sadık Efendimiz (sav)’in her sözü mucizedir.

Ölçü ve tartıyı eksik yapanlar, çok kazanacaklarını ve zengin olacaklarını zannederler. Halbuki tam aksi olur. Hadisin 3 nolu kısmında belirtildiği gibi KITLIK ve GEÇİM ZORLUĞUNA uğrarlar. Kazancın TÜMÜ haramsa, sabun köpüğü gibi ilk zamanlarda, GÖSTERİŞLİ ve ZENGİN İMAJLI olur. Ama yaşantısında zorluklar içinde kıvranır. Kazanç haramla karışık Helal bir arada bulunursa, halaliyetin yüzdesi kadar, sahibinde eylenir-sıkıntılar içinde kalır, sonra mutlaka elinden çıkar. HARAM TEMEL TUTMAZ, bu kesindir.

Lakin anılan hallere maruz kalan kişi, işin aslını bilmez. İşin aslı, her şeyin Allah’ın dilemesi -istemesiyle, yaratmasıyla meydana geldiği gibi, kişinin daha evvel yaptığı amellerin karşılığı olarak yaratılır. Allah (cc)’ın adaleti, ADİL isminin tasarrufu ile tecelli eder. Vaktiyle HARAM kazançlarının karşılığını görmüş olur. ADETULLAH,yani eşdeğerde başka bir ifadeyle ALLAH’IN KANUNU öyle caridirki, her şey dış görünüşüyle, sebeplere dayalı olarak meydana gelir. Örneğin; deprem, sel, çığ felaketi, trafik kazası, hayırsız evlat veya kendi gibi bir haramzededen tokat yer... Bunları saymaya ne benim gücüm yeter ve nede kitabın hacmi kifayet eder her haramzedenin hali, teferruatda değişim gösterir, amma her birisinin akıbetinde DEĞİŞMEZLİK VARDIR. Oda HARAMA TEMEL TUTTURAMAZ. Bu sefer, sebeblerle uğraşmaya başlar, haramzadesi hakkında davalar açar, icra dairelerinin gediklisi olur, politik altarnetifler arar. Çaredir denilen her seçeneğe yönelir. Ömürler sayılıdır ve bir gün biter İNANÇLI ve İNANÇSIZ oluşuna göre, her ikisinin karşılığı olan ve yukarılarda HADİS meali olarak belirtilen KABİR HALLERİYLE karşılaşır.


FUHŞ’UN YAYGINLAŞMASI

FUHŞ, lugatte, haddi aşmak, ALLAH (cc) KANUNU OLAN ŞERİAT’ın çizdiği sınırların dışına çıkmak, yani Kur’ani hükümlere uymamaktır. Daha özel manasında, evlilik dışı cinsi münasebetlere -zinaya fuhş denir

Hadis-i Şerif’de bir nosunda belirtildiği gibi, bir insan topluluğunda fuhuş yaygınlaşırsa, yani çoğalırsa, toplumun çoğunluğu, zina etmeye ve Allah (cc) kanununa aykırı gidişte olurlarsa; ve fuhşiyat aleni, açıktan yapılırsa, ONLARDA VEBA HASTALIĞI ve GEÇMİŞ MİLLETLERDE OLMAYAN HASTALIKLAR meydana gelir. Bu Peygamberimizin mucizesidir ve (AİDS) hastalığına işarettir.

Fuhuş, insan oğlunun her devrinde zuhur etmiştir. Her zaman kötüdür, nesilleri mahv eder.Ancak toplumun çoğunluğuna yayılırsa vede açıktan yapılırsa, toplumun tamamını tehtit eder. KANGREN hastalığının bütün vücuda yayılması gibidir.

Zekat verilmeyen bir toplumda yağmurlar kesilir, yani kuraklık başlar.Allah’ın (cc) emridir ve taksimidir. O’nun emri üzerinde tartışılmaz, çünkü imanı selbeder, iman yok olursa,sonsuza kadar idamla cezalandırılır...O’nun taksiminede karışılmaz,çünkü her işi ADALET üzeredir.

Zekât, kelime olarak; NEMA, ARTMA, ÇOĞALMA, TEMİZLENME manalarındadır. Fıkhi manası; nakitte, zirai mallarda, canlı hayvanlarda, ticarette.... nisbeti değişiktir... En mühim göstergesi, zekat vermekle mal eksilmez,ARTAR BEREKETLENİR ve TEMİZLENİR. Zekat verenlerden hiç fakirliğe düşeni gördünüz mü....? Zekatını veren sulehadan bir zatı, kıraathanede köylülere nasihat ederken gördüm... Size teminat veriyorum, noterden senet vereceğim, Zekat verdim malım eksildi diyene ödeyeceğim.... diyordu. Haklıydı çünkü inançlı idi ve sehavet etmekle, çok zenginleşmişti.

Dünya hakkında Allah (c.c)’nın emri hadisi şerif meali

Hadis-i Şerif’de buyruldu:

“EY DÜNYA BANA HİZMET EDENE, SEN DE HİZMET ET, SANA HİZMET EDENE EZİYET ET”

Mükevvenatta ve AVALİMİ GAYB’da olan her şeyi yaratan Allah-u Teala’dır.Cemi mahlukat, ilahi nizamdaki yerlerini, nizamın sahibi ALLAH (cc)’ın emirleri gereğince almışlardır.ALLAH’IN EMRİ TEK SESLENİŞLE,GÖZ AÇIP KAPAYINCAYA KADAR OLAN SÜRE İÇİNDE YERİNE GETİRİLİR.Dünya kendisine verilen yukarıdaki emre uymak zorundadır. Yaratıldığı sürecden beri bu emri sadakatla ifa etmektedir.

Hakk’a, İhlasla, ehli sünnet itikadı ve helal lokma ile hizmet edenlere, aldığı emir gereğince dünya da hizmet etmektedir. Hakk’tan gafil, dünyayı ilah ittihaz edenlere gelince, binbir meşgale ve sıkıntı içindedirler.

ALLAH’IN (cc) KİTABINI PEYGAMBERİN SÜNNETİNİ İHMAL EDENLER; birbirlerine girerler ve birbirleriyle uğraşırlar.Kainat kitabına ibretle baktığımız zaman, MUHBİRİ SADIK efendimizin sözünün doğruluğu aşikar olur. Pakistan BANGLADEŞ olaylarının geçmişi, devam eden AFGANİSTAN olayları, Tacikistan olayı, Bosna-Hersek ve Makedonya meseleleri, devam eden Cezayir olayları, ibret almak için yeterli değil midir...?

Rasulüllah (sav) Efendimizin yukarıda bildirdiği gibi, inançsız insanın, ölümüne müteakip, kabirdeki hayatı CEHENNEM ÇUKURLARINDAN BİR ÇUKUR GİBİDİR. İmanlı kişinin hali ise, evvelinde bildirildiği gibi CENNET BAHÇELERİNDEN BİR BAHÇE konumundadır.Her ikisinin halleri ayrıntılarıyla bildirilmiş olması gerçeği karşısında, uyarıları dinlememiş, gaflette olanlar ibret alıp, Henüz TEVBE KAPISININ AÇIK OLDUĞU zamanlar içinde kendine bir yön vermeli, muhasebesini yapmalı, akıbetini düşünmelidir.

İçinde bulunduğumuz yaşam ve şartlarının ortadan kalkması, nizamın bozulması ve yerine yeni bir İLAHİ NİZAMIN KONULMASI DEMEK olan KIYAMET ve TEKRAR DİRİLİŞTEN SONRA, inançsız kişinin, dirilmeyi müteakip, tüm insanların toplanma yeri olan,Mahşerde, ARASAT meydanına gidişini tasvir eden Ayet-i Kerime’de dercederek bu bahsi noktalayalım.

Ayet-i Kerime’de buyuruldu:

Kamer-48

“YEVME YUSHABUNE FİNNARİ ALA VÜCUHİHİM, ZUKU MESSE SEKARA”

“O gün yüzleri üstü sürüklenecekler, TADIN CEHENNEMİN DOKUNUŞUNU DENİLECEK”

VÜCUD MERTEBELERİNİN ÖNEMİ

Şimdiye kadar açıklanan BAHİSLER ve BÖLÜMlerinde, meratibi vücuttan sarahatle veya dolaylı olarak bahs olunmuştur. Meratib, mertebenin çoğulu olup, rütbe, derece, basamak demektir. HER ŞEY ZIDDI İLE BİLİNİR kaidesine göre; Varlığın zıddı “Yokluk”tur. Yokluğun ne olduğu bilinirse varlıkta bilinecektir. Gerek İslami - Tasavvufi görüşe göre, gerekse BIG - BANG teorisinin dayanağı olan bilimsel açıklamalar mucibince; TÜM ALEMLER, CİSİMLER, EŞYALAR YOKTU....SONRADAN ZUHUR EDEREK VAR OLDULAR. O halde içinde yaşamakta olduğumuz dünya şartlarındaki yaratıkların - tüm maddesel cisimlerin, bilinen ve görülebilen vasıfları, var olmalarının delilidir.

Bir batılı düşünürün; - DÜŞÜNÜYORUM O HALDE VARIM - demiş olmasıda aynı gerçeğin ifadesidir.

VARLIK, tek olan ALLAH-U ZÜ’L CELAL’İN VARLIĞIDIR. Tek olma vasfını açıkça yada gizli şekilde veya gafletle ihlal edici söz ve davranışlar, İslami hükümlerce en büyük günah kabul edilen ŞİRK’i meydana getirir.

Tüm yaratıkların kendilerine özge suretler ve cisimler halinde zuhur etmelerine, yaşamlarını sürdürmelerine rağmen, müstakil varlıkları bulunmadığına inanmak ve kesin şekilde kanıtlamak, başlı başına bir uzmanlık işidir. Dinî ilimlerde, zikredilen konunun ihtisas şubesi TASAVVUF İLMİDİR.

“Nefsin hakikatı” bölümünde doyurucu bilgiler vardır.

Mevlid-i Şerif’te :

“BU GELEN İLMİ LEDÜN SULTANIDIR

BU GELEN TEVHİDİ İRFAN KÂNIDIR” denilmiştir.

Ledün ilmi

Sureyi Kehf: 18/65

“VE ALLEMNAHU MİN LEDÜNNA İLMEN”

Ayet-i Kerimesi hükmünce, Allah-u Teala’nın kuluna bizzat kendi öğretmesiyle zuhura gelen ilimdir. Onunda mazharı, Peygamberimiz Ekmetül Tahiyye Efendimizdir. Bu ilimle Allah’ın, tek varlığın sahibi olduğu bildirilmiştir.

Ehli sünnet tasavvuf anlayışı üzerinde olan alimler bu ilmin mazharıdırlar. “EL ULEMA VERASETÜL ENBİYA” Hadis-i Şerif’i bu gerçeğin ifadesidir.

İlimde rüsuh kesbetmiş evliyaullahın beyanlarına göre :

VÜCUD MERTEBELERİNİ BİLMEYENİN MARİFETİ OLMAZ,

FARKI OLMAYANINDA KULLUĞU OLMAZ

Ruhun hakikatı bölümünde belirtildiği gibi, Kur’anın nüzulünde ilk vahyolunan ayet İkra suresiyle - “İKRA BİSMİRABBİKELLEZİ HALAK” - yaratan rabbinin ismiyle oku - buyurulmuştur. Okumaktan maksat, okunulan şey hakkında bilgi edinmektir, daha başka bir ifade ile, OKU emri, BİL emrinide muhtevasında bulundurur. Örneğin bir kimseye mektup yaz denilse; bu emir kağıt, kalem, mürekkep bulundurmayıda içerir, ayrıca kağıt ve diğerlerini alda öyle yaz demeğe gerek yoktur. İşte böylece Yaratan Rabbinin İsmiyle oku şeklindeki emri ilahi, YARATAN RABBİNİ BİL, yani Onun varlığını bil manasını ifade eder. O halde, bir çok islami emir ve hükümlerin bilinmesinde, ALLAH’IN (cc) VAR OLDUĞUNUN BİLİNMESİ ÖNCELİK TAŞIR. Bütün farzlardan evvel bilinmesi gereken İLK FARZ BUDUR.

Bu ayni zamanda müellifimizin sohbetlerinde belirttiği, dünyaya gelmekten ve insan olarak yaratılmaktan maksat, iki ana gayeyi elde etmektir, bunlardan birisi MARİFET TAHSİLİ yani ALLAHI BİLMEKtir dediği hakikattır. Diğeride Fatihayı şerifede - İYYA KENABBUDÜ VE İYYAKENESTEİN - ayetiyle bildirilen İBADET ETMEK ve onun sonucu olan GÜZEL AHLAKI elde etmektir.

 

VÜCUD MERTEBELERİNİ BİLMENİN SAĞLADIĞI FAYDALAR

Vücud mertebeleri bilinmekle, tüm marifet ve dini hükümler elde edilir. Ancak bu marifet, tahkik yolu ile elde edilen ve her şeyin hakikatine vukufiyeti gerektiren HAKKAL YAKİN derecesindeki bilgilerdir. Nitekim şimdiye kadar vaki olan açıklamalarımızda, gerektiğinde meratibi vücuttan bahsetmek, ilgili konuların anlaşılması için lüzumlu olmuştur. Şöyle ki;

1- İnsanın Aslının bilinmesi :

İnsanoğlu kendi varlığından haberdar olmak, nereden gelip nereye gitmekte olduğunun gerçeğini öğrenmek, aslı ve kökeninin ne olduğunu merak ederek doyurucu bilgilerle tatmin olma arzu ve iştiyakındadır.

İslam dininin özü olan ve İslam felsefeside denilebilecek TASAVVUF TEFEKKÜR sistemine göre; Nev-i İnsan, Allah’ın varlığının muhtelif mertebelerinden tenezzül ederek ve her bir tenezzülde, latif olan üst mertebelerinden, bir derece daha kesafete dönüşerek, halen yaşamakta olduğumuz ALEM-İ ŞAHADET denilen dünya şartları içindeki, yaşam seviyesine gelmiş bulunmaktadır. Anılan bilgiler mertebelerin var olduğunun bilinmesiyle elde edilmiştir.

2- İnsanların kabiliyetleri nisbetinde ALLAH’ın bilinmesi :

İnsan Hakkın varlığından tenezzülen, dünya hayatındaki şartlar içinde yaşamakta olunca; Allah-u Tealayı bilmekte zorunlu olmuştur. Visali Hz. Sultanımıza göre; Allah (cc) ZATI İLE MEVCUT, SIFATLARI İLE MUHİT, EF’ALİ İLE ZAHİR, ESMASI İLE MALÛM ve ASARI İLE MEŞHUD (yani yarattığı eserler ile görülür) demektir. Nefsin ve RUH’un Hakikati bölümlerinde tafsilat vardır. Vahdeti Vücud konusu 5.inci bölümde beyan edilecektir.

3- Rasulullah (s.a.v)’ın bilinmesi :

İlmihal kitaplarında, Peygamber (s.a.v)’in, Bİ’SET’den evvel ve sonraki hayatları, Şemaili şerifeleri, Sıfatı vacibe’leri, yani Peygamber olarak, nezdi ilâhiden gönderilmiş olduklarının kat’i delilleri olan; EMANET - SADAKAT - FETANET - İSMET - TEBLİĞ sıfatlarının istilahi manaları - Aile Reisliği, Devlet adamlığı, Ordu Komutanlığı, özel hayatı, Şer’i hükümleri ve özellikle; İBADAT - MUAMELAT - MÜCAZAT ve EF’ALİ MÜELLİFİN’i ve bunların fıkhi hükümleri teferruatı ile tesbit edilerek yazılmıştır.

Hz. Ebubekir’in (ra) “YA RASULALLAH, SANA BAKIYORLAR, FAKAT GÖRMÜYORLAR” dediği rivayet edilmektedir. Anlatılmak istenilen, beden gözü ile görmediklerini söylemek değildir, Hazretin gerçek maksadı, BASİRET GÖZÜ İLE, HAKİKAT-I MUHAMMEDİYE’Yİ bilmiyorlar demektir.

Bir Ehl-i Kemal de şöylece nazm etmiştir :

AYİNEDİR BU ÂLEM, HER ŞEY HAK İLE KAİM

MİR’ATI MUHAMMED’DEN ALLAH GÖRÜNÜR DAİM

Visali hazretleri üstadımız sohbetlerinde, Hazreti Kur’an bir AZİM’den, bir AZİME indirildiği için, isimlerinden biri de KUR’AN-I AZİM’dir derdi. Yine buyurdularki EL AZİM, Allah’ın (cc) ismidir, harfi tarifsiz Azim ismi ise, Peygamber’in (sav) ismidir.

Anılan gerçeğin ifadesi olarak, Ayet-i Kerime’de :

Tevbe-128

“LEKAD CAEKÜM RASULÜN MİN ENFÜSİKÜM AZİZÜN...”

“Tahkik size kendi içinizden AZİZ BİR RASUL geldi” buyurulmaktadır.

Vacib-i Teala hazretleri, sarahatle, kendi ism-i şerif-i olan AZİZ ismini, Rasulü müctebasına İZAFE etmektedir.

İcmalen, HAKİKATI MUHAMMEDİYE olarak isimlenen makamın ve ledünniyatının bilinmesi, VÜCUD MERTEBELERİ delaletiyle nümayan olmaktadır.

4-) Ahiret Hayatının Bilinmesi :

Visali hazretleri Kur’an-ı Kerim’de, Ahiret ve Kabir Hayatı hakkında 1333 adet Ayet-i Kerime yazılı olduğunu söylemişlerdi. Ölüm, Kabir hayatı, tekrar dirilme, Mahşere sevk, Haşir, Hesap, Mizan, Sırat’dan geçme, Hukuku İbad ve Hukuku Valideyn olarak hulasa edilen menzil’lerin tafsilen açıklanmasıdır. Her bir menzil, bir evvelkine nazaran, ayrıcalık taşıyan, yapılanmaya, şartlara, hallere ve görüntülere sahiptir. Vücud mertebelerinin devamı niteliğindedir. Özel bölümünde bahse konu olur.

5 -) Vahdeti Vücud - Varlığın BİR-TEK olduğunun bilinmesi

A -) Kur’an-ı Kerim hükümleriyle

Allah (cc) buyurur :

Sureyi Nisa: 4/126

“VE KANELLAHU Bİ KÜLLİ ŞEY’İN MUHİTA”

“Allah (cc) herşeyi, yani bütün kainatı, ilmiyle - vücuduyla icad etmiş - kuşatmıştır.”

Kainat düzeni ve muhtevası içindeki tüm cisimleri, canlıları cüzleriyle birlikte eşya ve alemler; sınırsız ve sonsuz TEK BİR VARLIK’dan yaratılmıştır, zuhur ve teşaub etmiştir. Vahdet-i Vücud gerçeğini doğrulayan diğer bir Ayet-i Kerime mealinde şöyle buyurulmaktadır

“KÜLLİ ŞEY’İN YERCİ’U ASLİHİ”

“Her şey aslına rücu eder - Döner” demektir.

ÇOK OLARAK GÖRÜLEN BÜTÜN EŞYA - AVALIM,TEK BİR ASLA DÖNÜŞÜR mealindeki mana daha münasib’dir. TEK BİR ASIL OLAN SU, kimyasal ve biyolojik değişimle, buhar, sis, bulut, yağmur, kar, dolu... halinde dönüştüğü gibi, sıcakla veya soğukla karşılaştığında, ikinci defa biyolojik istihale ile, aslı olan SU’ya dönüşür.

Muhyiddin’i İbn-ül Arabi’den mülhem olarak şöyle buyurulmaktadır :

“VARLIK ve YOKLUK mefhumlarının biri, diğerine zıd’dır. Vücud yokluğu kabul etmediği gibi, yoklukta varlığı kabul etmez. Başka bir ifade ile yok olan var olmaz, var olanda yok olmaz.

Her şey ve cisimler, yine var olan diğer bir cisimden zuhur ederek varlığa kavuşur. Buhar, sis, bulut, yağmur, kar; daha evvel var olan su’dan meydana geldikleri gibi. Keza gölgenin, gölge sahibinin var olması nedeniyle zuhur etmesi gibidir. Bu - Eser’den müessire intikal suretiyle verilmiş bir hükümdür - Anılan düşünce tarzının gereği olarak, bizim vücudu izafimizide daha evvel var olan, Hakiki vücud’dan zuhur ettiğinin kabulünü gerektirir. Böyle olunca, Hakiki vücud sahibi olan Allah-u Teala Hz. leri mevcudtur.”

A.Avni Konuk - TEDBİRATI İLÂHİYE - 360 - 361

B- Keşfî - Gaybî Deliller

Visali Hz. Üstadımızın sohbetlerinden birinde şöyle dediklerini hatırlıyorum ;

“FEN ( Teknolojik - Astrolojik - Bilgiler ) ilerledikçe İman’da kuvvetlenir. İslamî Hakikatler ve Kemaller fenni olarak ( Teknoloji ve Astroloji bilgileriyle ) tahakkuk etmedikçe kıyamet kopmaz. İstanbul Kıyamete kadar müslümanların elinde kalır.”

1- Peygamberimiz’in (sav) MİRAC’dan dönüşlerinde, müşriklerin, imtihan maksadıyla ve gerçekten Mescidi Aksayı görmüş bulunduğunu denemek için, Mescidi Aksa’nın İÇ YAPISINI, kapı ve pencereleri ve diğer özelliklerini sormaları üzerine; KEŞFEN GÖRMELERİ ve OLDUĞU GİBİ BİLDİRMELERİ, Maddesel görünüm dışında, kalbin manevi bölümdeki, keşif suretiyle ve latif yapısı ile görmenin neticesidir. Anılan görüş, rüyadaki görülen suretlerin benzeri olduğu gibi, zamanımızdaki televizyon görüntülerininde benzeridir.

Beyhakiden nakledilen Hadis-i Şerif’de buyuruldu :

“BEYTÜL - MAKDİSDE GECENİN AZ BİR BÖLÜMÜNDE YOLCULUK YAPTIĞIMI DUYAN KUREYŞ KABİLESİ BENİ YALANLADILAR. BUNUN ÜZERİNE HİCİR’DE AYAĞA KALKTIM, ALLAH BEYTÜL - MAKDİSİ GETİRİP ÖNÜME KOYDU, ONA BAKARAK ORADAKİ ALAMETLERİ BİR BİR ONLARA HABER VERDİM.”

Asrın Kur-an tefsiri C. Yıldırım sh. 3457 c. 7

 

2- Hz. Ömer Medine-i Münevvere’de Cuma hutbesi okuyordu, nasıl olduysa; “YA SARİYE DAĞ’IN GERİSİNE ÇEKİL...” sözlerini sarfetti. Sariye o zamanda, İrandaki İslam kumandanı idi, Ordu istirahat ediyordu, İran ordusu tarafından etrafı çevrilmiş ve helak olma tehlikesiyle karşı karşıya idiler. Aradaki masafe bin kilometreden fazla olmasına rağmen, Hz. Ömerin sözünü işiten, İslam komutanı Hz. SARİYE orduyu toparlamış dağın gerisine çekmiş ve helak olmaktan kurtulmuştur.

Anlatılan hal Hazreti Ömer’in (ra) kerameti olarak bilinen mütevatir haberlerdendir. Tevatür, olayın vukubulduğuna kesinlik kazandırmaktadır. Bu ve emsali hareketler (kerametler) bugüne kadar çoklukla vuku bulmuş ve ehli olanlarda zamanımızdada zuhura gelmektedir. Kitabın hacmini genişletmemek için yazılmasından şimdilik tevakki edilmiştir.

İslamın, anılan Gaybi - Manevi olgunluk ve firaseti, zamanımızda maddesel olarak TELSİZ TELEFON ve TELEVİZYON görüntüleriyle zuhur etmektedir.

Visali Hz.nin buyurdukları gibi, FİRASET ve KERAMET olarak zuhur eden İslam gerçeği, fen ve teknoloji ürünü olan Televizyonlar yolu ile tahakkuk etmektedir. Benzeri haller kıyamete kadar devam edecektir............Ancak, ehli olanlar indinde bilinmektedir ve bazı kerede ifşasına müsaade yoktur.

Gaybi ve fenni olan bu iki hali yek diğeri ile mukayese ettiğimizde esas yapıları bakımından, menşeleri ve zuhur yerleri yönünden farklı oldukları görülecektir.

Telefon ve televizyon madde yapılıdır; madde bozulduğunda veya elektromanyetik güç yok olduğunda işlemez olur. Bu yönü ile devamlılık arzetmez. Çünkü madde yapılı tüm eşya zamanla, hava, ateş ve su etkisiyle değişime uğrar, asli halini kaybeder.

İslami olgunluğa erişen veya eş anlamlı ifadesiyle KAMİL İNSAN seviyesine ulaşan kişinin görmesi ve daha nice ihsan ve kerametlere mazhar olması kaybolmaz, devamlılık arz eder. Allah’ın (cc) kuluna BAĞIŞLAMASIDIR. Allah’ın hazinesinden kuluna yapılan bağışlar, artık geri alınmaz, Adetullah yani Allah’ın kanunu böyledir.

Denilirseki, İslam tarihinde irtidatlar olmuştur. Mesela Mirac mucizesine inanmıyan ve keza Hz. Ebu Bekir’in hilafetinde zekat vermemek için din’den dönenler olmuştur, halbuki daha evvel islamı kabul etmişlerdi. En büyük nimet İslamla müşerref olmaktır. Bu nimeti uzmadan ayrılmak, Allah (c.c)’ın hazinesinden verilen nimetin geri alınması değilmidir....? Burada bir çelişki olmuyormu.......?

Aslında bu bir tenakuz değildir.

Çünkü İman’ın aslı, Amentü’nün altı adet şartını farzlarını DİL İLE İKRAR ve KALB İLE TASTİKTİR. Kalbin tasdiki esastır. Münafık olanlar da dil ile inandık dedikleri halde, kalbleriyle tasdik etmedikleri yani kalben iman etmedikleri bilinmektedir. İnşallah ileride imanın NEV’ileri ve DERECELERİ bölümlerinde ayrıntılı açıklamalarımaz olacaktır.

Ayet-i Kerime’de :

Sureyi Fecr: 89/27-28-29-30

“YA EY YETÜ HEN NEFSÜL MUTMEİNNE, İRCİİ İLA RABBİKE RADİYETEN MERDİYYE, FEDHULİ Fİ İBADİ VED HULİ CENNETİ”

“Ey (islami ve imani hakikatlerde) Mutmein olan nefis, Rabbin senden razı oldu, sende Ondan razı olarak Ona rücu et, Allah’ın kulları arasına ve cennetine dahil ol” buyurulmaktadır.

Ayet-i Kerime’de zikrolunan MUTMEİN NEFİS, kalbe intikal etmiş ve imani hakikatlarda doyuma ulaşmış olma mertebesidir. Bu olgunluğa erişmenin özel belirtileri vardır.

Kalb imanın merkezidir, oraya yerleşir neşvünema bulur. Dil-lisan onun tercümanıdır. Kalbde hatıra halinde bilkuvve mevcud olanlar, dil yolu ile dış alemde zuhur ederler, bu nedenle İmanın aslı KALBEN TASDİK ETME’dir, denilmiştir. İşte bu mertebeye ulaşan mümin MUTMEİNNE MERTEBESİNE yükselmiş demektir ve kendisine, yukarıda belirtilen Ayet-i Kerime ile; ALLAHIN GERÇEK KULLARI ARASINA GİRMESİ ve CENNETE DAHİL OLMA emri VAAD olunmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de :

Sureyi Nisa: 4/122

“VADELLAHİ HAKKAN”

“Allah’ın Va’di haktır, gerçektir yerine getirilir” buyurulduğu gibi; diğer bir ayet’de :

Sureyi Al-i İmran: 3/9

“İNNELLAHE LAYUHLİFÜL MİAD”

“Allah (cc) sözünden asla dönmez”

Böylece; Allah-u Teala’nın hazinesinden kullarına bağış olarak verdiği ikramların, devamlı ve geri alınmaz olduğuna dair sözümüzde kesin delillerle gerçekleşmiş olur.

Nefsin yedi mertebesi vardır ve bunların ilk üçünde tehlike vardır.

NEFSİ EMMARE ilk mertebedir, Nefsi natıka bu mertebede, eti yenmeyen vahşi hayvanların HAL ve AHLAKI ile muttasıftır, bu ibarenin gerçeğine yaklaşabilmek için, Zooloji kitaplarında Aslan - Kaplan - Leopar - Vaşak - Çakal - Kurt - Tilki - Akrep - Yılan - Kelp - Kartal - Köpek balığı... vs. bunlar saymakla bitmez, en belirgin vasıfları merhametleri yoktur, öldürür, kırar, vurur, öldürdüğünü yer, kendileriyle konuşulabilir değildirler, her asırda, anılan ve benzeri olan hayvanların belirlenen niteliklere sahip insanlar vardır. Bunlar şeklen insan ve vasıfları itibariyle yırtıcı hayvandır.

İkinci mertebe NEFSİ LEVVAME’dirki; ehli hayvanlar denilen ve eti yenilebilen’lerdir. Örneğin Koyun, Sığır, Keçi, Deve, Ördek, Tavuk, Kaz ve benzerleri. Kendi etleri yenir ama et yemezler. Diğer vasıfları özel bölümünde açıklanır. Allah-u Teala’nın yardımıyla, emmare’den kurtulan insan, anılan hayvanların ahlakı ile tehalluk eder.

Üçüncü mertebe NEFSİ MÜLHİME’dir. İnsana ilhamın geldiği yerdir. FASIK, MÜNAFIK - MÜŞRİK ve Ehli KÜFÜR olanların yaşadığı hal ve niteliklere benzer fikir ve hatıralar kalb’de zuhur eder. Diğer yüzü mutmeinneye nazar eder ve İslam, İman, Ameli Salih, Takva ile ilgili havatır zuhur eder. Kalb temkin ve istikrara kavuşmamıştır. Biri diğerine zıd olan ilhamlar teakub eder. Her bir mertebeyle ilgili, anılan durumları bildiren Ayet-i Kerimeler vardır, özel bölümünde açıklanır. Bu üç mertebenin vasıflarını taşıyan insan, Yukarıda YA EYYETÜHENNEFSÜL MUTMEİNNE hitabına mazhar değildir, KULLARIM ARASINA ve CENNETİME GİR VADİ İLAHİYESİNİNDE MUHATABI olamaz.

Mutmeinne seviyesine yükselen Müminin kalbi nurlanmış, cilalanmış, parlatılmış, ayna haline gelmiştir. ayna hangi cisme tevcih edilirse, teveccüh ettiği eşyanın suretini gösterdiği gibi, Kamil İman sahibi Evliyaullahın kalbide, tecessüs ve teveccüh ettiği mahalleri, cisimleri, televizyon görüntüsüne benzer suretlerde müşahede eder. Bu manevi bir ikram ve atayayı ilahiyeden olup, ebediyetlere kadar devam eder....

Mesela, Kur’an da kıssaları bildiren, diğer Peygamberanı Zişan’ın yaşadıkları olayları aynen görür. Hz. İbrahimin putları kırması, ateşe atılması, ateşin yakmaması.... Hz. Musa’nın asası ile gösterdiği mucizeleri, sihirbazların aletlerini yutması, sihirbazların imana gelmeleri, Firavunun Kızıldenizde helak oluşu ve diğerleri....

H. Kazım Kızılkanat Hazretleri Üstadımızdan bizzat işittim;

Kur’anı Kerim’de sure-i Yusuf’u okuyordum, Yusuf Aleyhisselamın başından geçen olayların hepsini aynel yakın müşahede ettim.... demişlerdi.

Bedensel yapımızdaki yaşantımızda, akıl, şuur, müfekkire, hafıza ile geçmişimize karşı, bilinenleri tekrar yaşamak ve bilmediklerimizi de merak saikasıyla, araştırmak, öğrenmek arzumuz vardır. Tarih ilmi bu hissiyattan doğmuştur. Bu kişiliğimiz, seviyemiz, idrak ve şuurumuz, RÜ’YA esnasında mevcut olduğu gibi, bedensel yapımızı terkten ibaret olan ÖLÜM’den sonraki yaşamımızda da, ayni idrak ve şuurumuz, seviyemiz devam eder. Ölüm sonrası hayatımızda da, geçmişimizi öğrenmek arzusu bu nedenlerle mevcut demektir. Manevi seviyenin yükselmesi demek olan MİRAC YETENEĞİNE sahip olan müminler; kâinatın doğuşuna kadar uzanan zaman süreci içindeki oluşumları ve filhal mevcud olan görüntüleri müşahede etseler gerektir. Bu müşahede, her müminin istidadı ezelisi, marifeti ve amelleri nisbetinde olur. ALLAH-U ALEM BİS SEVAB...

İçindekiler

ŞERH BÖLÜMÜ
I- Tehzibi Ahlak
A- Ahlakı zemimenin insana sirayeti
1- Doğum ve dünyaya geliş
2- Doğum öncesi hayatımız
a- Bedensel hayatın teşekkülü
b- Ruhun bedene intikali
3- Meni’nin teşekkülünden evvelki halimiz
4- Gıdalara intikalden evvelki halimiz
a- Toprak
b- Hava
c- Su
d- Ateş
5- İnsan ve Hakikatı ve Evveliyatı
a- İnsanın aslı - Hakkın varlığından tenezzülen geliş
b- İnsanın dünyadaki terkib ve analizi
1- Terkibi
2- İnsanın Analizi - Tahlili
A- Nefsin Hakikatı
İlk sofilerin nefse ait görüşleri
Visali Divanında nefisle ilgili açıklamalar
Hakikati nefis kasidesi
Zatı Nefsin, Nefesi Rahman makarrı olması
Babanın sülbünden ana rahmine intikal
Cehli Mürekkeb - Cehli Basit
Beden memleketinin Ruh veya vehim eliyle yönetimi
Şeytanın faaliyet gösterdiğinin belirtileri
Sırrı insaniye kasidesi
Güneşin tecellisi ve tenezzülü
Hakkı mutlakın tecelli ve tenezzülâtı
La teayyün-Ehadiyet mertebesinde Hakkın zatının tenzihi
B- RUHUN HAKİKATI
Ruhun bilinen hakikatleri
Tüm ruhların ruhu Muhammediden yaratılması
Hamidiye kasidesi
Resulullah Efendimizin âlemlere Rahmet oluşu
1- Rahmeti icadiyesi
2- Rahmeti imdadiyesi
3- Rahmeti hükmiyesi
4- Rahmeti uhreviyesi
Ruhun nevileri
İnsani ruh - insani kamil
C- HAYAT ve HAKİKATI
D- ÖLÜMÜN HAKİKATI
Mevt kasidesi izahlar
Kabir hayatının hakikatları
RUH ve NEFSİ NATIKA İLİŞKİLERİ
Nefis ve ruh-alemi şehadette
Ruhun kabir hayatı ile ilgisi
Acb-üz zeneb - nefsi natıka hakkında
Tekrar dirilişin dünyadaki beden cinsinden olduğu
Diriliş ve Haşirde sırların açığa çıkması
E- KALBİN HAKİKATI
Kalbin tek olduğu
Aslı ve menşe-i
Kalbin vasıfları
1- Vahdaniyet sıfatı
POZİTİF İLMİN - (KOZMOLOJİNİN) TESPİTLERİ
Pozitif ilim görüşleri
2- Büyük patlamayı doğrulayan şer-i deliller
3- Kalbin genişlemesi
a- Kalbin Manevi yapısı ile genişlemesi
b- Kalbin maddesel yapısı ile genişlemesi
c- Kalbin şubeleri - mertebeleri
d- Kalbin hastalıkları - Devası - sağlığı
Kalbin devası - maddi bölümü
Kalbin şifası - manevi bölümü
Yasin kasidesi
Gece Teheccüd namazı
e- Kalbin hayatı
g- Sağlığa ulaşan kalbin lahûti taç giymesi
Kıyaslama
a- Ay yüzeyine iniş
b- Akıl ötesi - Gaybi âlemler
c- Değerlendirme - insan eli ile semalara çıkılamıyacağı
d- Mirac mucizesi - ölen mumine ilk ikram
Mumine ölümü ile ilk ikram
e- İnançsızların ölümü - kabir halleri
1- Borçlu ölen mumin
2- Borç ödeninceye kadar mahpus kalması
3- Kul hakkının önemi
4- (Beş kötülük zuhur ederse) - Hadisi Nebevi hakkın’da açıklama
5- Dünya hakkında Allah (c.c)’nın emri hadisi şerif meali
Vücud mertebelerinin önemi
Vücud mertebelerini bilmenin sağladığı faydalar
1- İnsanın aslının bilinmesi
2- Belirlenen sınırlar içinde Allahın bilinmesi
3- Rasulullah (s.a.v.) bilinmesi
4- Ahiret hayatının bilinmesi
5- Vahdeti vücud - varlığın bir tek olduğunun bilinmesi
A- Kuran-ı Kerim hükümleriyle
B- Keşfi - Gaybi deliller ile
C- Pozitif ilim yolu ile vahdeti vücudun belirlenmesi
a- Enerjinin maddeye-maddenin enerjiye dönüşmesi
b- Big - Bang büyük patlama olayı
D- Tasavvuf görüşüne dayalı açıklamalar
a- Hz. Ali (R.A.)’ın, el ilmü noktatün buyurmaları
b- Semaların gaz halinde oluşumu
c- Uzayın ve semaların genişlemesi
d- Muhiddin İbn-ül Arabinin sözü
e- Mevlidi şerifin bildirdiği
f- Matematik - sayısal yönlü belirleme
g- Afak ve enfüsde vahdeti vücud
1- Enfüsi alem
2- Afaki alemler
h- Ayet’lerin VAHDETİ VÜCUDU İş’arı
VAHDETİ VÜCUD MERTEBELERİ
1- Lataayyün - Künhü zât mertebesi
2- Taayyüni evvel-vahdet mertebesi hak varlığının ilk belirlenmesi
a- İnsanın ayna hükmünde olması
b- Suretlerin; manaları bildirmesi
3- Taayyün-i sani-hak varlığının ikinci zuhuru
4- Ruhlar mertebesi-Alemi ervah
Anatomik yapımızda ve afaki alemlerde ruhun varlığı
Afaki alemlerde ruhun, melekler olarak zuhur ve tasarrufu
Halkiyet melaikeleri
Hakkiyet melaikeleri
5- Alemi misal mertebesi
6- Alemi şehadet mertebesi
7- İnsanı Kâmil
A- Kainatın yaradılış gayesi
B- İnsanı Kâmilin vasıfları