G

C- POZİTİF İLİM YOLU İLE VAHDETİ VÜCUD’UN BELİRLENMESİ

AKIL ve TERCÜBE’ye dayalı olması dolayısıyla KOZMOLOJİ - ASTRONOMİ ve ASTROLOJİ bilim şubelerinin müsbet ilim kabul ederek, gerçekleştirdiği tesbitleri icmalen beyan edelim;

- Bu konu, daha önceki bahislerin; KALBİN VAHDANİYET SIFATI - KİTABI KAİNAT ve POZİTİF İLİM GÖRÜŞLERİ - BÜYÜK PATLAMA “ BİG - BANG “ ve ŞERİ DELİLLER bölümlerinde gerektiği nisbedte beyan edilmiştir.

a) ENERJİNİN MADDEYE DÖNÜŞMESİ - MADDENİN ENERJİYE DÖNÜŞMESİ

Enerjinin maddeye dönüşmesi iki ayrı oluşumla tesbit edilmişdir.

Muhtelif boyutlardaki ağaç tohumları toprağa ekildiğinde evvela, yaprak benzeri iki adet maddesel yapıya dönüşür.

TOPRAK SU HAVA ve ATEŞ’den terekküp eden DÖRT ANA UNSUR ile, belirli zaman süreci içerisinde; kök, gövde, yaprak ve dallardan teşekkül eden ağaç haline gelir.

Ağaç ODUN ve DOĞRAMA olarak büyük ağırlık ve hacim taşır.

Ağacın bulunduğu yerdeki toprakta, cüssesi ve maddesi itibariyle eksilme olmadığı gibi, bunun aksi zuhur ederek, hacmi genişler. Kimyasal bir değişimle, güneş enerjisi, ODUN ve SANAYİ DOĞRAMA’sı halinde maddeye dönüşür bu hal milyarlarca seneden beri devam eder.

Sonra ağacın odun kısmı yakılmak suretiyle enerjiye dönüşür. Tren lokomotiflerinde su buhar haline getirilir ve buhar, treni yürüterek bir GÜÇ KUVVET oluşur ve anılan halin benzer emsalleri çoktur.

Ağacın bitkisel artıkları, yine kimyasal bir değişimle ÇÜRÜR ve çok uzun zaman süreci içinde petrol haline gelir, ham petrol rafinerilerinde GAZYAĞI, BENZİN ve MOTORİN halinede ayrılır ve bu üçünden ENERJİ - GÜÇ doğar. Otomotiv araçları - Uçaklar - Vapurlar vesair vasıtalar bu güçle çalışırlar. Diğer petrol artıklarındanda yirminci asır uygarlığının vazgeçilmez eşyaları - mamülleri imal edilir.

Basit çizgileriyle anlatılmaya çalışılan ilmi gerçeklerden, TÜM KAİNATDAKİ VARLIĞIN, TEK VARLIK, ALLAHIN VARLIĞI olduğunu, eş anlamlı başka bir değişle VAHDETİ VÜCUD gerçeğini kanıtlamaktır.

Güneş, hacminin genişliği ve kesafetinin ağırlığı ile TEK BİR VARLIK’dır. Diğer yönü ile, güneş enerjisi, devamlı olarak maddeye dönüşmektedir.

Güneşten meydana gelen maddeler ise, yakılmak suretiyle veya su buharı halinde lokomotif yürüterek ve keza petrol haline intikal etmek suretiyle, benzin ve motorin halinde enerji - kuvvet ve güç oluşmaktadır.

O halde, TEK VARLIK OLAN GÜNEŞ kesret halinde bir çok maddelerin zuhura gelmesine sebep olmaktadır,yani birden, ÇOKLUK ZUHUR ETMEKTEDİR. O çok olan maddelerde tekrar enerji ve güç halinde bir oluşumla - tek varlığı - yani vahdeti vücudun zuhuruna sebep olmaktadır.

Su muhtelif kimyasal değişimler ile BUHAR - SİS - BULUT - YAĞMUR - KAR ve DOLU haline intikal eder. Su tek varlık olarak, çokluğa dönüşmüş olur. Çünkü, sudan oluşan bu cisimlerin, şekli, renkleri, tadları ve gördükleri işler değişiktir. Sıcak veya soğuk etkisinde kaldıklarında, anılan maddelerin hepsi su haline gelir. Bu misalde BİR VARLIK olan suyun, çokluk halinde maddelere geçişi ve tekrar, kasretin zail olmasıyla, aslı olan TEK SU VARLIĞI halinde TEK VARLIĞA geçişi görülmektedir.

b) BİG BANG - BÜYÜK PATLAMA OLAYI

Günümüz Kozmoloji literatüründe BİG BANG, büyük patlama adı ile bilinen; Evrenin ilk yaratılmasıyla birlikte, bu günkü yapısına dönüşümün fiziksel ve kimyasal izahlarını belirleyen görüştür.

Bu görüş, Kur’an hükümleri ve ondan kaynaklanan tasavvuf ilminin gerçekleriyle benzerlik arzetmektedir. Ancak bu benzerlik, İnsanın ve diğer eşya ve cisimlerin maddesel yapısının teşekkülü bakımındandır. Daha başka bir ifade ile HALKİYET ALEMLERİ’nin, varlığa dönüşmesinin açıklamasına yöneliktir.

BİG - BANG - BÜYÜK PATLAMA olarak dilimize çevrilen bu olay tanım olarak; sonsuz küçük hacimdeki ve fakat sonsuz büyük yoğunluklardaki madde ve enerji yumağının, zamanımızdan 15 milyar yıl önce, birden bire kendi hacmine sığmayarak uzaya büyük bir hızla taşması sonucunda ZAMAN ve MEKAN boyutlarının yaratılmasıdır.

Sonsuz büyükle sonsuz küçüğün aynı anda ve aynı yerde bulunması; evrenin ilk halinin en belirgin ve en çarpıcı özelliğidir.

BİG - BANG’dan önce hiç bir şey yoktu, mekanda yoktu. Bu yokluğu insan zihninin kavraması çok zordur. BİG - BANG’dan önceki zamanda neler olduğu sorusu mantık dışıdır. Çünkü zamanda BIG - BANG ile yaratılmıştır......

İşte bu YOKLUK - ZAMANSIZLIK - MEKANSIZLIK ve UZAYSIZLIK ALEMİNDE, birdenbire her nasılsa...............? ÇOK BÜYÜK BİR PATLAMA OLDU, KORKUNÇ BİR HIZLA HER TARAFA DAĞILAN TAŞKIN MADDEDEN, YILDIZLAR, GÜNEŞLER, DÜNYALAR YARATILDI. MADDEYE ZAMAN AĞINI OLUŞTURARAK HIZLA GENİŞLEDİ, HIZLA ŞİŞEREK BÜYÜDÜ, ZAMANDA SOĞUYARAK ŞİMDİKİ HALİNİ ALDI.

.............KOZMOLOJİ EVREN BİLİMİDİR.............

Evrenin BIG - BANG’la beraber başladığı yani belirli bir yaşı olduğu; dolayısıyla yoktan var edildiği, şekil ve vücud bulduğu, bir hüviyet kazandığı görüşü bütün KOZMOLOJİ kitapları ile BİLİMSEL DERGİLERDE YER ALIR

TAŞKIN TUNA - UZAYIN SIRLARI Sahife 123 - 124

 

D- TASAVVUF GÖRÜŞÜNE DAYALI AÇIKLAMALAR

Semanın ve kalbin genişlemesi konularıyla ilgili olarak büyük patlama olayından bahsedilmişti. Bu defa, KAİNATIN TEK BİR VARLIKTAN yaratıldığının yani VAHDETİ VÜCUD’un ispatı ve delillendirilmesi için bahse konu olmaktadır.

Resul-ü Mücteba (sav) Hadis-i Şerif’leri ;

Zamanı saadetde Yemen’den gelen bir heyetin;

-Alemler yaratılmadan önce Allah (cc) nerede idi...? sorusuna Hace-i Kainat Efendimiz şu cevabı vermişlerdi :

“KANELLAHU VE LEM YEKÜN MEA ŞEY’ÜN KABLEH...”

Allah (cc) vardı, mestur - örtülü olan varlığının dışında hiç birşey yoktu.

BUHARİ HADİSİ - Cilt 4 Bab. 22

Bu beyan çok açıktır... Allah’ın saklı ve örtülü olduğu halde VARLIĞI İSPAT EDİLİRKEN, evrenin bu günkü hali ile zuhuru ve görünümü nefyedilmekte yani yokluğu belirtilmektedir. Anılan ifade bu yönü ile, BİG - BANG teorisini doğrulamakta, Peygamberi zişan vasıtasıyla teyit edilmektedir. Kesin nitelikte ve inandırıcı daha başka bir delil gösterilemez ... Peygamber (sav) MUHBİRİ SADIK’dır yani doğru haber vericidir.

Bu Hadis-i Şerif’in bir başka yönü, BİG - BANG’ı müsbet ilim yolu ile tesbit ederek doğruluğuna inananların, İslama yönelmelerine ışık tutmasıdır.

Ayet-i Kerime’de buyuruldu :

21-Enbiya_30a.png

Sureyi Enbiya: 21/30

“EVELEM YERALLEZİNE KEFERU ENNES SEMAVATİ VEL ARDA KANETA RATKAN, FEFETAKNAHÜMA”

“O küfredenler görmüyorlar mı....? yer ile gökler birbirleriyle yapışık iken biz onları ayırdık”

Kur’an-ı Azimüşşan’ın bir mucizeside bu ayetle zuhura gelmektedir. Kur’an’ın nüzulü zamanında, bu ayetin manasını, vahyen bilen Rasulullah (sav) ve O’nun ilhama mazhar olan ashabı dışında, O günün Kozmolojik teknolojik bilgileriyle bilme olanağı yoktur.

Dünyamızın - Arz’ın, güneşle birlikte ateş halinde iken, ondan koparak yörüngesine yerleştiği. Böylece güneş ailesine dahil olduktan sonra milyarlarca senelik geçmişinde, soğuduğu, küçülme, bükülmeler halinde çok istihaleler geçirdiği, hava ve su tabakalarıylada birleşerek, halen bünyesinde barındırdığı canlıların, yaşamlarını devam ettirebilecek ortama kavuştuğu bilinmektedir.

Gerçi, Güneş ve Dünyanın Yaşı 5-6 milyar yıl olduğu, Tüm Kainatın ise onbeş milyar yıl olduğu tahmin edilmektedir. Ayet-i Kerimemizde, doğrudan güneşden koptuğu bildirilmeyipte, SEMALAR İLE BİTİŞİK iken, AYRILMA OLAYININ vukubulduğunun bildirilmesi, Güneş ve Arz’ın beş milyar yıllık müşterek yaşamlarının daha gerisinde bulunan ve sıfır saniye zaman sürecine kadar olan fiziki ve kimyevi değişimlerede işaret edilmektedir.

Arz ve yıldızlar, İlk Zuhurda (1032) Bir üzeri otuz iki sıfırlı rakam sıcaklığında enerji yumağı halinde idi. Sonra gaz haline dönüştü. Uzay genişlemeğe başladı, atom altı parçacıkları teşekkül etti, atomlar, moleküller, elementler ve madde, cisimler, yıldızlar, galaksiler oluştu. Kur’an mucizesinin ilk belirgin olduğu yer burasıdır.

BIG - BANG tezi ile ilgili bilgilerin ortaya çıkışı 1930’lu yıllardan sonra başlamıştır. Mekan olarak çıkış yeride batı kültürünün hakim olduğu yörelerdir. İslamı, ebedi kurtuluş yolu kabul edenler, inançları gereği, gözle görmeseler, Kozmolojik bilgilere sahip olmasalarda, Kur’an bildirdiği için inanırlar. Bu inanca sahip olmayanlar ise, konunun uzmanı olan astronomi alimlerince gerçek kabul edilmesine ve Kur’an’da 1300 küsür sene evvel belirtilmesine rağmen Allah’ın (cc) yaratması ve kudretiyle olduğuna inanmadıkları Ayet-i Kerime’de mucize olarak bildirilmektedir.

a- Hz. Ali’nin (ra) EL İLMÜ NOKTATÜN buyurmaları

Hazreti Haydar Keremellahü Veche Hz.’nin -“EL İLMÜ NOKTATÜN” ilim noktadan ibarettir buyurdukları rivayet edilmektedir. Noktadan murat, Allah-u Zü’l Kemal’in EHADİYETİ ZAT mertebesidir. Bu mertebenin VÜCUDU MAHZ - VÜCUDU SIRF - EHADİYETİN BATINI - LA TEAYYÜN ve emsali bir çok isimleri vardır. Evren ve içindeki avalimin, setr edilmiş olduğu halde, bu nokta içinde olduğunun tasavvufi görüşle ifadesidir.

Hacı Bekir Sıdki Visali Sultanımızın beyanlarına göre ; HALKİYYET ve HAKKİYET alemlerinin bütün ilimleri Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiştir. Kur’an’ın tümü Fatiha-ı Şerif’te toplanmıştır, Fatihanın muhtevasıda Besmele-i Şerif’te hulasa edilmiştir, Besmelenin hakikatleri de, Besmelenin (B) harfinin altındaki noktada toplanmış ve dürülmüştür.

Cenab-ı Mutlak-ı Hakk, hüviyet-i gaybiye’sinde bütün ZAHİR ve BATIN alemleri ile mestur, yani örtülü bulunmakta iken, ilahi sıfatlar ve ilahi isimlerin cümlesi kendisinden zuhur talebinde bulundular. Kur’an, SİN harfi ile başlar ve SİN harfi ile son bulur. İlk olanı Besmelenin SİN harfidir ve son olanı da, MİNEL - CİNNETİ VENNAS Ayet-i Kerime’sinin SİN harfidir. İlk SİN bütün nefs’lere işarettir ve O’nların içinde en müstaidi yani istidadı ezelisi itibariyle en layık olanı, NEFS-İ MUHAMMEDİ’dir ki, SİN’den sonra gelen MİM harfi MUHAMMED MUSTAFA’ya (sav) işaret etmektedir. MUSTAFA seçilmiş demektir. Tüm nefsler içinde, Hakikat-i Muhammediyye makamına en üstün liyakatli olmanın keza, “EY HABİBİM BEN OLMASAM SEN OLMAZDIN, SEN OLMASAN BEN BİLİNMEZDİM” Kutsi Hadisinde anılan hakikatin ifadesidir.

MİM’den sonra ALLAH (cc) ismi şerif-i gelirki, ismi Celal’in Elif’i Allah’ın (cc) ZATINA işarettir, LAM Allah-u Teala’nın sıfatlarına ve Lam Elif’te EF’ALİ İLAHİYE’nin varlığını göstermektedir. İsmi Celal’in gözlü ( ) Harfinde tüm mahlukat ve mahlukatın zuhurları bulunmaktadır.

Hakk-ı Mutlak’ın HÜVİYYET-İ GAYBİYYE’si, Besmeleyi Şerif’te nokta şeklinde mevcut olup, La TEAYYÜN olarak da bilinen bu mertebeden, teayyün-ü evvel mertebesi de denilen HAKİKAT-I MUHAMMEDİYE yaratılmıştır, Oradan da ZATINA ve SIFATINA ve SIFATDAN DA EF’ALİNE tenezzül ve tecellinin vaki olduğu gösterilmektedir.

İşte böylece, kainat eş anlamlı EVREN, Sonsuz küçük halde iken, sonsuz büyük olan evrenin varlığını, içinde bulundurmaktaydı. Muhterem Taşkın Tuna bey çok isabetli bir tanımla, “SONSUZ KÜÇÜK HACİM’de ve SONSUZ AĞIRLIK’ta” diyerek ifade etmektedir.

Allah-u Teala’nın, aklın gücü ile bilinemiyen, varlığının künhü, mahiyeti, içyüzünden, bugünkü haliyle sınırsız olan alemler zuhur etmiştir. İşte, İLİM NOKTADAN İBARETTİR, sözündeki NOKTA’nın hakikatı bu anlatılanlardır.

“ENE MEDİNETÜL İLMÜN ve ALİYYÜN BABÜHE” Hadis-i Şerif’inin medhine mazhar olan ve “BEN İLİM ŞEHRİYİM, ALİ O’NUN KAPISIDIR” manasını ifade eden, HAKİKATIN temsilcisidir. HAYDAR-I KERRAR efendimiz...

Anlatılan yönleriyle BESMELEYİ ŞERİFENİN LEDÜNNİ MANASI VE NOKTA’nın belirlediği gerçekler; BİG-BANG teorisi ile de paralellik göstermektedir.

 

b- Semaların Gaz halinde oluşu

Big-Bang tezinin esas kurallarından biride, büyük patlamadan sonra ENERJİNİN GAZ HALİNE DÖNÜŞÜMÜDÜR. Gaz halinden; atom altı parçacıkları, atomlar ve moleküller, elementler ve maddeler ve yıldızlar ve tüm avalim zuhur etmiştir. Ayet-i Kerime’de, göklerin duman yani GAZ haline dönüşümü dile getirilmektedir.

 

Sureyi Fussilet: 41/11

“SÜMMESTEVA İLES SEMAİVEHİYE DÜHANÜN...”

“Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi”

c- Uzayın, Semaların Genişlemesi

Ahmet Avni Konuk (r.a) Fusus şerhinde, Duhan’ın Gaz olduğunu söylemektedir. Fusus Şerhi Cilt III sh.171

Büyük patlama olayının ana kurallarından üçüncüsüde, uzayın devamlı genişlemesidir. İlk yaradılıştan bu güne değin uzay genişlemekte ve devamlı büyümekdedir. Ayet-i Kerime’de buyurulur:

 

 

Sureyi Zariyat: 51/47

“VESSEMAE BENEYNEHA BİEYDİN ve İNNA LEMUSİUNE”

“BİZ SEMALARI KUDRETİMİZLE BİNA ETTİK ve BİZ O’NLARI GENİŞLETMEKTEYİZ”

 

d- Muhyiddin-i İbn’ül Arabi (k.s) şöyle dediği rivayet edilir ;

“Muhyiddin-i DERVİŞİM, ON SEKİZ BİN ALEMİ ZER’REDE GÖRMÜŞÜM”

Niyazi-i Mısri (k.s.) şöyle demiştir ;

NOKTAYI FEHMEYLEMEKDİR İLM-Ü İRFAN’DAN GAREZ

KENDİNİ BİLMEKDİR ANCAK PİRE ÜLFET’DEN GAREZ

Bütün ilimler ve İrfaniyetden elde edilmek istenen esas gaye NOKTA’nın hakikatini bilmekdir, Noktanın hakikatı, tüm azamet ve genişliği ile, evrenin, sonsuz küçük olan NOKTA’dan kaynaklanarak bugünkü bilinen varlık alemine geldiğini bilmekdir, İnsanın kendi aslını bilmeninde anahtarıdır. Bu sayede, insan kendi kökenini evveliyatını bilir. Hazreti Mısri’nin anlatmak istediği budur.

 

e- Mevlid-i Şerif’in bildirdiği

Mevlid; doğma, dünyaya gelme demektir. Hz. Peygamberin (sav) doğum günü nedeni ile, haklarında, nazm’en söylenilen medh-ü senalardır.

Tamamıyla tasavvufi görüşlere, Muhammedi zevk ve meşrebe uygun tanzim edilmişdir. Muhabbetullah, muhabbet-i Resulüllah ve ahiret hayatının gerçeklerinin bilgilerini içerir. Her mısra’ı, Kur’an ayetlerinin, Hadis-i Nebevi’ye ve Kudsi Hadislerin, Türkçe manalarını dile getirilir.

Zikredilen yönleri ile Süleyman Çelebi hazretlerinin Mevlid-i Şerif’i, tasavvufi gerçeklerin anlatım ve sübut’unda delil hükmündedir. Çünkü kaynağı hazineyi ilahiye’den ve Zat mertebesinden gelmedir. Peygamber aleyhisselama vahiy yolu ile gelen ilahi varidat, evliyaya da ilham suretiyle zuhur eder. Menba’ı aynıdır, ancak kuvvet ve delil olma vasıfları değişik olup, vahiy efdal’dir, bütün mükelleflerce uyulması zaruridir.

Yunus Emre, Niyazi-i Mısri, Seyyid Nizamoğlu, Visali Divanı ve emsalleri ile ayni makam ve seviyededir. Bunlarında kendi aralarında neş’e, meşreb, ikinci üçüncü mertebelerde efdaliyet farkları vardır. Aynı seviyededir sözümüz, her yönü ile yüzde yüz bir ayniyeti ifade etmemekdedir. Allah-u âlem bi-s-savab.

İnşad olunduğu altı yüz küsur seneden beri okunmasında, ahengi ve musikisinin çok ötesinde, LEDÜNNİ HAKİKATLERİ TERENNÜM ETME özelliği etkili olmaktadır. Halkımız bu özelliği nedeni ile, okutmakta dinlemektedir. İslam münevverlerinin ilgisi, halkınkine nazaran daha az’dır. Pek az da olsa karşı çıkanlarda vardır.

BİG-BANG teorisi ile ilgili, Mevlid-i Şerif’in “ALLAH (cc)ADIN...” bahrinde yazılı olan, altı adet mısra’ını aşağıda dercediyoruz.

1- CÜMLE ALEM YOK İKEN, OL VAR İDİ

2- YARADILMIŞDAN GANİ CEBBAR İDİ

3- VAR İKEN OL, YOK İDİ İNS-Ü MELEK

4- ARŞ-I FERŞ-Ü AY-U GÜN HEM NUH FELEK

5- SUN İLE OL, BUNLARI VAR EYLEDİ

6- BİRLİĞİNE CÜMLE İKRAR EYLEDİ

Miladi 14. asır Türkçesi ile ifade edilen mana’lar, ibareler fasih, veciz ve o kadar açıkdırki, yoruma ihtiyaç bırakmamaktadır.

1. ve 2. mısralarda, Bütün alemler yok iken ALLAH vardı, Bütün yaradılmışların fevkinde-üstünde kudret-güc sahibi idi, sözcüklerini takip eden 3. mısra’da, “VAR İKEN OL” denilmişdir. 1 ve 3. mısralarda mevcud olan (OL) sözü, Türkçemizdeki (O) zamirine işaret’dir. Allah (cc) ismi şerifini göstermekdedir. Çünkü anılan mısraların evvelindekiler, “ALLAH (cc) ADIN ZİKREDELİM EVVELA” ibaresi ile başlamaktadır.

Allah (cc) vardı, diğer bütün şey’ler yoktu manasında;

İns...............İnsanlar Yoktu

Melek..........Melek yoktu

Arş..............Yani kainatın çatısı-tahtı-tavanı-en büyük makamlarda yoktu.

Ferş..............Yer yüzü ve içindekilerde yoktu.

Ay.................Ay’da yoktu

Nuh Felek (Nuh-Nüh) Fariside dokuz sayısının adıdır. Dokuz felek’de yoktu demek olur.

Süleyman Çelebi’nin yaşadığı devir’de, güneş sistemine dahil olan yıldızlardan; KAMER - UTARİD - ZÜHRE - ŞEMS - MERİH - MÜŞTERİ - ZUHAL’den ibaret olan yedi adedinin her birinin üst tavanı bir felek yani GÖK - SEMA kabul edilmiş, 12 Burç’ların bulunduğu yerler FELEK-İ SAMİN ismi ile, sekizinci Gök’e dahil edilmiş ve bunların yukarısında bulunanların tümü de DOKUZUNCU SEMA olarak isimlendirilmişdir.

İşte anlatılmak istenilen, görülen yada görülmeyen eşya ve cisimlerin, kainatın içerisindeki herşeyin yok olduğu ve sadece. Allah’ın (cc) ezelden beri var olduğu gerçeğidir.

Kur’an’ı Kerim’de (MÜLK SURESİ 67/3) YEDİ KAT SEMALAR’ın yaratıldığı bildirilmektedir. Kur’an Esas’tır, O’nun buyruğu kesinlikle doğrudur. Ancak bu günün Astronomi bilgilerile YEDİ SEMALARIN yerleri ve hakikatları belirlenememişdir. İnd-i İlahi’de mahfuz’dur.

Önemli olan, herşeyin yok olduğunda, Allah’ın (cc) zatına özge ve özel varlığının, var olduğu gerçeğinin, miladi 14. asır astronomi bilgileri ile dile getirilmiş olmasıdır.

Böylece, BİG-BANG görüşünün veya gerçeğinin, Süleyman Çelebi tarafından o günün Türkçesi ile bilindiği ve anlatıldığ hakikatı gün ışığına çıkmaktadır.

 

f- Matematik - Sayısal yönlü belirleme

Matematik, sayı ile başlayan, az olanı çok olanı belirten, bir ilimdir. Sıfır’ın ARTI ve EKSİ yönünde, sonsuza kadar giden sayılar - rakamlar vardır. Bir ile başlar ve BİR ile biterler... Başlangıcın (1) bir olması doğru görünür de, SON’un BİR oluşunda akıl ve idrak zorlanır...

Fil Asıl, Sayı BİR tanedir. Diğer sayıların müstakil varlığı yoktur, BİR RAKAMININ çoğalmasından meydana gelir, Var olmalarının kökeni menşe’i BİR’in hakikatı ve hüviyeti’dir.

Mesela iki adedi, iki tane BİR demekdir... 100 Adedi Yüz tane bir demekdir, Tüm sayılar buna göre hesap edilir, değerlendirilir.

Bir milyar liraya sahip olan kişi, evvela BİR LİRA’nın karşılğı olan Altun değerini hesab eder, Milyar adedinin altun değeri belirlenir. Para değeri düştükçe, düşme oranı eksi yönü ile belirlenir. BİR’DEN AYRI SAYILARIN KENDİNE ÖZGE - BAĞIMSIZ - VARLIĞI VE DEĞERİ YOKDUR, HESAPLAR VE FİNANSMAN DEĞERLERİ, BİR’DEN DOĞAR, O’NUNLA DEVAM EDER.

“LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RASÜLÜLLAH”

Kelimeyi Tayyibe’side. yukarıda belirtilen sayısal gerçekleri, Tasavvuf anlayışı içinde ve Kainat planında özet olarak bildirmektedir.

Bir yönü ile, en büyük günah olan ŞİRK’den kurtulmasının anahtarıdır, devası, ilacıdır. Diğer yönü ile, Uluhiyetin vasflarını belirterek Allah-u Teala’nın VACİD - VAR olduğunu, FERD - TEK olduğunu..............................

Noksandan münezzeh, her türlü kemal ile ekmel olduğunu bildirir.

LA İLAHE ..........BAŞKA İLAH YOKDUR Lafzı şerifi ile, Hakkı Mutlak’ın BİR ve benzeri olmayan ZATİ VARLIĞIN’dan başka olan her şeyin vücudu nefy edilir, ortadan kaldırılır. Matematik yönlü açıklamada ; (BİR) sayısından gayri diğer sayıların, bağımsız varlığı, gücü, değeri ve hiç bir şeyi yokdur, var olduğu sanılır denilmiş olmasının; Kainat p lanındaki, ifadesidir.

İLLELLAH............Lafzı şerifi ise; ancak ve her zaman ve her halükarda HAKK-I MUTLAK’ın, VAHİD ve FERD olan varlığının ispatıdır.

Kesir olan eşya, avalim, bütün yaradılmışlar O’nun Zat-ı Vücud’undan yaratılır. Gölge varlık haline dönüşür, mukadder ömrüne kadar devam eder, helak olur kendine özge ezeli varlığına döner - dönüşür. Suyun tek varlık halinden; buhar-bulut-sis-yağmur-kar-DOLU isimleri ile bilinen çokluğa dönüşmesi ve helak olduğunda kesret halindeki görünümlerini kaybederek, aslı olan SU haline dönüşmesi anılan gerçeğin delilidir.

Sayısal yöndende, tüm adedler, ayrı varlıklar gibi görünmesine rağmen, çok olarak zuhur etmelerinin nedeni, illeti, müessiri, esası (BİR) sayısıdır denilmesinin hakikatı, Tasavvufi gerçeklerle benzerlik gösterdiği anlaşılmış olur.

(A. Avni Konuk (ra) Fusus şerhinden mülhem olarak telif edilmişdir.)

 

g- AFAK’da ve ENFÜS’de VAHDETİ VÜCUD

Allah-u Teala Kur’an’ı Azim’de buyuruyor :

41-Fussilet_53.png


Sureyi Fussilet: 41/53

“SENÜRİHİM AYATINA FİL AFAKİ VE Fİ ENFÜSİHİM, HATTA YETEBEYYENE LEHÜM, ENNEHÜL HAK, EVELEM YEKFİ Bİ RABBİKE ENNEHÜ ALA KÜLLİ ŞEY’İN ŞEHİDÜN.”

“Onlara Ayetlerimizi (Kur’anın hakikatlarını) Afak’da ve Enfüsde göstereceğiz, ki O’nun hak olduğu tebeyyün edecek (açıkça bilinecektir). Rabbinin her şey’e şahit olması sana yeterli değil mi?”

Allah’ın (cc) varlığını BİR’liğini her yönü ile belirleyen en şümullü Kur’an ayetlerindendir. Vahdet-i Vücud’un en beliğ ifadesidir.

HAKK Lafz-ı Şerif-i, Allah’ın güzel isimlerindendir. HAKK-I MUTLAK olarak bilinen LA TEAYYÜN mertebesinin ismi ve ULÜHİYETİN menşe’idir. Bu manası ile, Allah-u Teala’nın MABUDÜN BİL HAKK olduğunu belirleyici, uluhiyet sıfatlarını özünde cem eden toplayıcı muhtevaya sahipdir.

İki ALEM bahse konu olmaktadır.

1- Enfüsi Alem

İnsanın bedensel yapısı ile, gaybi-ruhi yapısının sentezi - terkibidir. Afaki alem, anılan sübjektif yapımızın dışındaki, kainat’da diyebileceğimiz tüm alemlerdir. Dünya ve içindekiler, ay, güneş sistemi, burclar, galaktik sistemler, paralel evrenler,..... cümlesi afaki alemi teşkil etmektedir.

Zikredilen alemlerin her biri, diğeri ile Allah’ın (cc) varlığını bildirme, zat sıfat, fiiller, gaybi-şuhudi-maddesel yapıları bakımından benzerlik göstermektedir.

Başka bir ifade ile insanın sentez yapısı, maddesel görünümü itibariyle, afaki alemlerin en küçük modeli, benzeri, durumundadır. Sadece ruhani mertebeler, nefs-i natıka’nın varlığı, cesamet ve azamet sıfatları yönünden fark ve tefaddul vardır.

Örneğin, enfüsi alem, Hakk-ı Mutlak’ın ZAT TECELLİSİNİN mazharı olması itibari ile, nefs-i natıka’yı muhtevasında bulundurduğu gibi, ruh’un da en yüksek derecede mazharıdır. Bu yönü ile İnsan-ı Kâmile’de temsil eden enfüsi alem, afaki alemin ruhu mesabesindedir ve ondan efdaldir. Afaki alem ise Cesamet ve Azamet sıfatlarile temayüz eder ve daha cesimdir.

Maddesel yapılı olan bedenimizin ilk teşekkülü; nutfe, meniden meydana gelen SPERMA’dır. İnsanın tohumudur. Dişilik organı yumurta ile birleşir SENTEZ HÜCRE olur. Çoğalma başlar, İlahi programı