H

VAHDETİ VÜCUD MERTEBELERİ

“Vücudun lisanımızdaki mukabili - VARLIK-, ve lisanı Fariside -HESTİ- manayı lûgavisi -MATLUBU BULMAK’DIR-. Örf’de müstamel olan -CİSİM ve BEDEN- manası, Kütüb’i Lügatde ancak, manayı mecazi olarak mezkur’dur. Istılah-ı Sûfiyyede -ZÜL VÜCUD OLAN MEVCUD’-dan ibarettir.

İmdi Vücud Lafzı ile bir hakikat murad olunur ki, O’nun VARLIĞI KENDİ ZATINDAN ve KENDİ ZATI İLE’dir. VE BAKİ MEVCUDATIN VARLIĞI O’NDAN OLUP, O’NUNLA KAİMDİR. Muhakkıkini mutasavvife âlem-i kelamda O hakikate işaret için - LA TAAYYÜN- ve -VÜCUD-İ MUTLAK - derler. Çünkü ZAT-I VÜCUD bu mertebede hiç bir isim, sıfat ve fiil ile mukayyeden müteayyin değildir; Bilcümle kuyudi taayyünattan mutlaktır. Belki Kâffeyi taayyünat bu mertebede ayn-ı zat’dır.”

A. Avni Konuk FUSUSLU’L-HİKEM ŞERHİ- Cilt-1- Sahife -4-

Vücud’ı Mutlak’ın Tecelli mertebeleri YEDİDİR.

1-) La Taayyün 2-) Taayyün-i Evvel 3-) Taayyün-i Sani 4-) Mertebe-i Ervah 5-) Mertebe-i Misal 6-) Şehadet 7-) Mertebe-i İnsan’dır.

1- LA TAAYYÜN - KÜNH-Ü ZAT MERTEBESİ

Burası belirmezlik mertebesi denilsede uygun olur. Çünkü bir şeyin bilinmesi, isim ve sıfatları ve fiilleri ile malum olur. Bilinmeyi gerektiren bütün belirtiler, nitelikler, isimler bu mertebede MESTUR ve GİZLENMİŞ’dir. Merhum A. Avni Konuk bu mertebe için, Fusus şerhinde kırk yedi aded isim saymışdır.

Bütün, görülen ve gözle görülemiyen gayri alemlerin menşe’i, kökeni, menba’ı asılları bu mertebededir. Alemi şehadet’de, dünya ve kainat içinde hisle, akılla, gözle... görebildiklerimiz hakkındaki bilgiler, bu mertebe muhtevası hakkındada bizleri aydınlatmaktadır. Eser, müessirin varlığına ve kemalatına delil olduğu gibi; Kainat planındaki GÖLGE VARLIKLAR HÜKMÜNDE olan latif ve maddesel cisimlerde, müessiri hakiki olan, HAK’KIN KÜNHÜ ZAT’DAKİ VARLIĞINA delalet etmektedir. Gölge’nin, gölgeyi meydana getirenin varlığına işaret olması gibi...

Ancak müşkül ve belirlenemeyen husus, milyarlarca seneden beri altı yönden genişleyen - büyüyen ve sonsuza kadarda büyüyecek olan kainat yapısının, nasıl olupda gizli ve örtülü olarak bir arada olabildiğinin bilinmezliğidir. SPERMA denilen insan tohumunun, trilyonlarca canlı hücre ve milyarlarca mikro canlıların, diğer çokluk ifade eden organların, bir arada toplu halde, eksiksiz, hatasız, irsiyet kanunlarına uygun olarak bulunmalarının bilinmezliği gibi...?

Bu mertebe, Hak Teala Hazretlerinin künhü olup, O’nun fevkinde başka bir mertebe yokdur.

Müellifimiz Visali (k.s.) hazretleri MERATİBİ VAHDETİ VÜCUD KASİDESİNDE, anılan mertebe hakkında:

MERATİBİ VAHDETİ VÜCUDİYİ HAKİKİ

YEDİDİR DEDİ, EHLİ TEVHİD MÜRŞİDİ

OL MERTEBENİN BİRİ, KÜNHÜ ZAT LA TAAYYÜNÜ

YOKDUR AN’DA İSİM VASIF , HEM EKVANIN EVSAFI

ŞÜKÜR ŞÜKÜR YARABBİ, BİLDİRDİN VAHDETİ SIRRI

GÖSTERDİN HEM NURUNU, ALEMLERDE ZUHURUNU

NİÇİN GELDİN ALEME, ANCAK RABBİ BİLMEYİ

BUNDA GÖRMEZSEN CEMAL,

AN’DA GÖRMEZ GÖZLERİ buyurmaktadır.

Ayet-i Kerime’de de, meal olarak, “DÜNYADA Â’MA OLAN, AHİRETDE DE Â’MA’dır” buyurulduğu gibi, bu ayetin yorumu niteliğinde olan Hadis-i Şerif’de de; “KİŞİ YAŞADIĞI GİBİ ÖLÜR, ÖLDÜĞÜ GİBİ HAŞR OLUR” buyurulmaktadır.

Dünya’da Â’MA OLMAK, kalb’in körlüğüdür. İbadetle emrolunan mükellef insan, yaşam süreci içinde, VÜCUD MERTEBELERİ hakkındaki maarif elde edememiş ise, bir daha ahiretdede elde edemez demektir. Yine insanın marifetler yönünden ÜÇ aşaması vardır, Bir başka ifadeyle, ÜÇ AYRI YAŞAM’DAKİ MANEVİ SEVİYESİ, HAKKA YAKINLIK ve MARİFET DERECESİ VARDIR. DÜNYADAKİ YAŞAMI, KABİRDEKİ YAŞAMIDIR. Dünyadaki yaşam seviyesi, Allah (c.c.) hakkındaki bilgi derecesi, marifeti ne ise... Kabir ve ebediyete kadar devam edecek olan AHİRET’DEKİ YAŞAM seviyeside ayni olduğu gerçeği, anılan hadisi şerifle bildirilmektedir.

Böylece, Vahdeti Vücud ve mertebelerini bilmenin önemi, bir daha anlaşılmaktadır.

Gerçi, Cennetle ikram olunanlar pişmanlık duymazlar, ancak kendi mertebelerinin üstünde olanları gördüklerinde, o makama ulaşamamanın tahassür’ünü hissederler.

Visali Divanı MÜNACATI KÜBRA kasidesinde, Künhü Zat mertebesine EHADİYET ZAT ismiyle isimlendirilerek şöyle buyurulmaktadır.

CEMİ ESMA VE SIFATI SATİR, SALTANATI HAKKİYYE ve HALKİYEYİ KAHİR MAKAMI EHADİYETİ ZAT’DA VÜCUDUMDAN FANİ OLAYIM ALLAHIM

 

2 - ) TAAYYÜN-İ EVVEL - VAHDET MERTEBESİ

Lataayyün - Künhü Zat’dan sonra, Vücudu Mutlakı Hak’kın ilk tenezzülü, İlk Zuhur mertebesidir. Tasavvuf literatüründe zikredilmiş daha bir çok isimleri vardır. Taayyüni Evvel ismi, Muhyiddin-i İbn’ül Arabi Hazretlerine ait olmakla VAHDET-İ VÜCUD gerçeğininde ilk temsilcisi bulunduğundan, edeben, onun vaz ettiği ile isimlendirilmişdir.

MERTEBEY-İ ULUHİYET - HAKİKATI MUHAMEDİYYE isimleride çokça kullanılmaktadır. Fusus Şarihi Ahmed Avni Konuk (k.s.)’un beyanına göre :

“Bu Mertebenin ismi, Cemi Sıfat ve Esmayı ve İstidatı Fıtriye ve Kabiliyyatı cami olan ALLAH/ın (cc) İsmi Cami-i’dir.

Bu sıfat ve esmanın eserleri zahir olsada, olmasada yine O’dur.

Ankebut-6

“İNNELLAHE LE GANİYYÜN AN - İL ALEMİN”

“Şüphesiz Allah (cc) alemlerden gani’dir” Ayet-i Kerime’si bu mertebeye işaret’dir.”

Visali Divanı Münacat-ı Kübra kasidesinde :

“CEMİ ESMA ve SIFATI CAMİ, SALTANATI HAKKİYE ve HALKİYEYİ HAVİ, MAKAMI ULUHİYETİ ZAT’DA SANA İBADET EDERİM ALLAHIM“ buyurulmuşdur.

Bu mertebenin hakikatı; ilahi sıfatlar ve ilahi isimlerin hepsinin, mücmel, öz, muhtasar ve toplu halde ve bir arada zuhur etmeleridir.

Aralarında temeyyüz, ayrılma yoktur. Bu tecellinin menba’ı Künhü Zat olduğundan tecelliyi meydana getiren kuvve’nin ismine FEYZ’İ AKDES denilmişdir.

Uluhiyet, sıfat ve isimlerin var olmalar ile mümkün olur. Bu ilk zuhurda Kün emri vaki olmuşdur. Ancak bu oluş, temeyyüz ve tasarrufdan yoksun halde ve sadece SUVERİ İLMİYE - dönüşün’den ibarettir. Yani, Lataayyün mertebesinde, örtülü ve gizlenmiş olan SIFATLAR ve İSİMLER ilk olarak, örtü ve gizliliklerini çıkararak, ilim yolu ile var olmuşlar, daha belirgin ismi ile İLMİ SURETLER halinde zuhur etmişlerdir. Bu mertebede latif’dir. Ancak bu Letafet bir sonraki Taayyünü Sani mertebesine göredir. Evvelki mertebesi olan Künhü Zat’a göre bir derece daha Kesif’dir. Bundan sonraki mertebelerde ruhları ve bütün alemleri meydana getirecek olan, İlahi İsimler, bütün muhtevası ve teferruatı, dekayık ve incelikler ile, ilmen tesbit edilmiş olduklarından bu İlmi Suretlere ayni zamanda AYANI SABİTE’de denilmişdir. Cemi mahlûkatın yaratılacak olanların AYN’I SABİTELERİ bu mertebede mevcutdur.

Anılan ve anlatılan bu yönü ile, bu mertebeye LEVH-İ MAHFUZ’da denilmişdir. Böylece, ULUHİYET - HAKİKATI MUHAMMEDİYE - İLMİ SURETLER - AYANI-I SABİTE ve LEVH-İ MAHFUZ hakikatleri, marifetleri, bu mertebenin bizlere öğrettikleridir.

Latif, Allah-u Teala’nın isimlerindendir. Kesif - yoğun olan katı cisimlerin karşıtıdır. Fusus Şerhinde bu manada kullanıldığı gibi, Şerh’in lugatçesindede; kesifin zıddı, cismani olmayandır denilmişdir. Lugat’larda ince - derin - gizlilikleri bilen ve ihtiva eden manasıda verilmişdir.

Sureyi Mülk: 67/14

“VE HÜVEL LATİF - ÜL HABİR ...”

“O (ALLAH) Latif ve her şeyden haberdardır”

Bir vechi ile Vücudu İlahinin letafetle muttasıf olduğu, cisim ve maddesel olmaktan münezzeh bulunduğu belirtilmektedir. Fusus şerhinde Künh-ü Zat mertebesi - ELTAFI ELTAFI LATİF - yani, ÇOK LATİFİN, DAHADA LATFİNİN LATİFİ olduğu beyan edilmektedir. Letafet’in üç kat daha fevkinde Latif’dir ibaresini anlamakta akıl zorlanmaktadır. Zaten akıl, anılan mertebeyi idrak ve ihataya kapasitesi yeterli değildir.

Zikredilen ilk mertebeden sonra bu ikinci tecelliyi vücudda ve zinli programlı kesafet - yoğunluk oluşmaktadır. Müteakip mertebelerdede ölçülü yoğunlaşma devam ederek, en kesif olan yedinci mertebeye, insanın bu günkü yapısına tenezzül ve tecelli etmektedir. Gözle görülebilen kainatın sınırları içindeki tüm eşya, cisimler, hadsız hesapsız yaratıklar anılan kesafet - yoğunlaşma ile yaratılmışlardır.

Alemlerin yaratılmasındaki gayeyi Aksa - En büyük maksat, Allah-u Zü’l Celal’in bilinmesidir. 1 - Var olduğunun 2 - Bir Olduğunun 3 - TEK olduğunun bilinmesidir. İnsanoğlunun, anılan üç aşamalı bilinmeye mazhar olabilmesi, başarı sağlayabilmesi için, vücud mertebelerini öğrenmesi lüzumludur ve farzdır.

Bebek doğunca beslenmeye ihtiyacı vardır. Her gıdayı yemeside mümkün değildir. Sindirim sistemi anne sütünü hazmedebilecek yapıdadır. Hem annede ve hemde bebekde beslenmeyi gerçekleştirerecek şartların karşılıklı oluşması, bulunması gereklidir. Süt imal edilmeli, anne bünyesinde, sütün verilebilecek mahalle sevk edilmesi, memenin çocuğun ağzına yanaşabilecek yapıda olması meme ucu gibi anne yönünden temini gereken şartlardır. Çocuğun ağız yapısı, memeyi emebilecek kas gücüne sahip olması, emdiği sütü yemek borusu aracı ile mide ve barsaklara sevketmesi ve ila ahir, sindirim cihazının şartlarını haiz olması gerekir. Beslenme için, besleyen ve beslenendeki karşılıklı şartlarının bir arada bulunması zaruri olduğu gibi....

Keza, güneşin, varlığının hakikatını bildirmesi, dünya ve içindekilerin ihtiyac duyduğu nisbet’lerde, sıcaklığını, enerjisini ve diğerlerini istifademize sunabilmesi için, aşama aşama, arz yüzeyine tenezzülen tecelli ettiği gibi;

Allah-u Zül Celal de, biz kullarını varlığından haberdar etmek için yedi mertebe tenezzül buyurmuşlardır. Her mertebenin aslı, yine Allah’ın varlığıdır. Zat’ından sıfatına, sıfatından ef’aline ve fiillerinden eserleri olan eşya ve tüm alemlere tenezzülen tecelli buyurmuşlardır. Böylece, O’nun Varlığı, BİLİNEBİLME OLANAĞINA KAVUŞMUŞ OLDUĞU GİBİ, insanda, yaradılış gayesi olan Allah (cc) Hazretlerini, HAK MABUD olduğunu BİLEBİLME ORTAMINI elde etmiştir. Böylece; ibadetin başlangıcı, esas şartı olan Mabud - İbadet edilecek Zat ile ibadet eden ABİD ile KUL arasındaki şartlar, karşılıklı olarak gerçekleşmektedir.

Tenezzül-tecelli ve Mertebe kavramlarını, Dünya kabuğundaki katmanlar gibi, sanki; En üstte alüvyon tabakası, sonra kum ve çakıl daha sonra kil tabakası, su ve ateş tabakaları varmış gibi düşünülmemelidir. Afakda ve enfüsde bütün mertebeler, bir arada katmansız vahdet teşkil ederler.

Anılan gerçekler Müellifimizce, enfüsi alem olan, İnsan yapısınında şu şekilde dile getirilmektedir.

Sıdkı Bu meratibi Vahdeti Vücudu tatbik eyle nefsine

Hakikati Nefsin misali KÜNH-Ü ZAT LA TAAYYÜNÜ

Zatı nefsin misali - Taayyünü Evvel misali

Cümle Vücudun El Hay Bismillah’dır misali

Sıfatların misali, Hem Rahman’ın Misali

Ruhu Hayvan misali, Rububiyeti mutlak misali

Aza’ların zuhuru, Alemlerin misali

Şahısların zuhuru, hem cüz’lerin misali

 

“VEMA EMRUNA İLA VAHİDETÜN KELEHİN BASAR”

“Bizim emrimiz, Ancak tek bir göz açıp kapayıncaya kadar (Zaman içinde) yerine getirilir”

“YÜDEBBİRUL EMRE MİNES SEMAİ İLEL ARDİ”

“Allah (cc) Semalardan arza kadar her işi düzenleyip yönetir”

Ayet-i Kerime’lerin mealleri ve insanın, vücud mertebelerini kendinde bulundurulmasının hakikatı; Emir’ül Mü’minin Esaduklahil Galip ALİ İBNİ EBİ TALİB (k.v.) kavli ile dile getirilmişdir.

“Senin ilacın sende olduğu halde bilmiyorsun ve illetin senden olduğu halde görmüyorsun. Sen, bir cürmi sagir olduğunu zan edersin, Alem-i Ekber sende toplanmış - dürülmüşdür.”

İnsanın Ayna hükmünde olması

“Hakk’tan başka varlıklar yahut alem diye anılan şey, Hakk’a nisbetle, bir şahsın gölgesi gibidir. Böyle olunca Masiva, yani Allah’dan (Zatından) başka varlıklar Allah’ın (cc) gölgesidir. Mahlukatın görülen varlıkları, aslı itibarinin mazharı olan kıyamet (kıyamet-i kübra )’nın vukuunda, nisbetler, izafet ve şu’unlar ve bunların zuhura gelmesine sebeb olan İLAHİ İSİMLER ve SIFATLARLA birlikte helak olurlar. - KÜLLİ ŞEY’İN YERCİU İLA ASLİHİ - Her şey aslına rücu eder mealindeki ayeti kerimenin hükmünde, Zat-ı Hakk’ın tek olan varlığına dönerler”

Fusus Şerhi Cilt III Sah. 8

Allah’ın (cc) ZAT, SIFAT, isim ve fiillerine mazhar ve tecelligah olması itibari ile umumi manada her insana ve özel manada İNSANI KAMİL’e AYİNE ve MİR’ATI HAK denir, Çünkü Allah (c.c.) diğer varlıklardan daha çok, kemal derecede insanda tecelli eder.

Mevlid-i Şerif’de :

“ZATIMA MİR’AT EDİNDİM ZATINI”

BİLE YAZDIM ADIN İLE ADIMI mısra’ı ile,Urefadan başka bir Zat’ın:

“AYİNEDİR BU ALEM, HER ŞEY HAK İLE KAİM”

MİR’ATI MUHAMMED’DEN ALLAH GÖRÜNÜR DAİM mısraları, anlatılan gerçeği ifade ederler.

Hz. Şeyh İbn’ül Arabi (k.s.) buyurur :

“Alem Hakkın suretidir ve o Alemin Ruhu olup müdebbir’dir. Böylece İnsan Alemi kebir’dir.”

Felsefe alimlerine göre Adem, alemi sagir’dir. Allah’ı (cc) bihakkın arif olanlar ise, insan, alemi kebirdir demişlerdir. Zira felsefecilerin ilmi, ademin suretine-kalıbına, maddesel yapısına inhisar eder. Fakat Arif-i Billah olanların ilmi ise manasına, gaybi hüviyetine tealluk eder. Mesnevide :

“Suret’de Alemi Suğra sensin

Mana’da Alemi Kübra sensin” buyurulmuştur.

İnsan’ın her iki vasıf’la tavsifi doğrudur, Zira suretine nazaran alemi suğra ve mana’sına nazaran ALEM-İ KÜBRA denilmesi muvafıkdır.

 

Suret’lerin Mana’ları Bildirmesi

Şu Varlık Muhakkak hayal’dir, Halbuki O’da Hak’dır

Bunu anlayan Kimse, Tarıkın Sır’larına ermişdir.

M. İbn-ül Arabi

“El Nasü Niyamun...” İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar Hadis-i Şerif’i muktezasınca; Uykuda göz önünde tutulacak olursa, dünyada uyuyub rüya görmeleri, uyku içinde uyuyup rüya görmeleri demek olacakdır.

Muhammedi zevke sahib olanlar; gaflet uykusundan ibaret olan bu dünya hayatı içinde, görünen eşya suretlerinde tecelli eden HAKK’ı, bir hayal alemi gibi tahayyül ile, müşahade etmek derecesine yükselmişlerdir.

O’nlar, gaflet uykusundan FENA FİLLAH ile uyanır, bakabillah sabahında, bütün kainat suretlerinde ve duyularla idrak edilen cisimlerde zahir olanın HAK olduğunu, VAHDET GÖZÜ İLE TEMAŞA EYLEMİŞLERDİR.

Şehadet aleminden olan dünya yaşamında gördüklerini, bu idrak ile tabir etmişlerdir. Zira her suret bir manaya şahsiyet verir, mana latif olup görünmez iken , bu kesif surete tealluk edince müşahede edilir , his ile idraki mümkün olur

Hakkın şenleri , Latif mana’lardan ibaret olduğundan, müşahede edilebilmesi için, kesif suretler gereklidir.

Arif’ler, bu alemde gördükleri suretleri yorumlayıp, onların manalarına intikal ederler. Fakat bu bilgiden mahrum olanlar, yorumlayamadıkları için, dünya suretlerinin manalarını idrak edemezler.

3- TAAYYÜNİ SANİ - Hak varlığının İkinci Mertebede Zuhuru

Taayyün-i Evvelde, İlahi (Esma) ve İlahi Sıfatların Mücmel-Kısa-Öz, Toplu ve Bir arada, Hakkı Mutlak’ın Varlığı İlim sıfat ile belirlenmiş olduğu açıklanmışdı.

Taayyü-i Sani, Hakkı mutlakın, Zati Varlığını, bir derecede daha yoğunlaştırarak, ikinci bir belirlenme’nin zuhuru, meydana çıkışıdır. Her İkiside İLMİ SURETLER halindedir. Anlatılan hususun, enfüsi alem olan, insan yapısı bakımından düşünecek olursak, kişinin, eylem haline dönüştürmek istediği şeylerin, zihninde - aklında hatıralar ve ön bilgiler halinde zuhur etmesidir. İlmi suretler denilmesinin hakikatı budur. Vücud-ı Zihni’de denilir.

Buraya kadar olan mertebelerin üçüde Latif yapılıdır. Her bir tenezzülde, evvelki mertebeye nisbetle kesafet - yoğunluk oluşur.

Hak varlığının ilk mertebede zuhuru olan Taayyüni Evvel ile, Hak varlığının ikinci mertebede zuhur olan Taayyüni Sani mertebelerinin her ikisinde ilmi suretler, kalbe gelen düşünceme’ler olmasına rağmen, aralarındaki fark şudur ki; İlk belirlemede MUHTASAR - TOPLU - ÖZ - MÜCMEL halde bilirler, her birinin diğerin’den, ne şekilde ayrı oldukları belli değildir. Bu ikinci mertebede ki ilmi suretler, enfüsi alemi temsil eden insan yapısındaki, kalb’deki düşüncemeler ADED’lere ve ÇOKLUĞA dönüşürler ve her bir suretin diğerinden ayrı olan özellikleride bilinir. Eşyanın, cisimlerin her birinin hakikatları, kendilerinin illeti ve sebebi olarak Esma’ları ile temeyyüz ederek bilinir.

Ve en son belirleme ise, Hak Varlığının bu mertebede, ULUHİYETİN VÜCUDUNA illet ve sebeb olmasıdır.

4- RUHLAR MERTEBESİ - ALEMİ ERVAH

Taayyüni Sani eş anlamlı VAHİDİYET mertebesindeki ilmi suret’ler, Bir derece daha yoğunlaşarak, BASİT CEVHER haline dönüşürler.

Bu yoğunlaşma ve farklılaşma nedenile RUH ismini alırlar.

Allah-u Teala’nın isimlerinden biride LATİF’dir. İnsan’ın yapısında, Üç BUUD’lu maddesel cisimler; Örneğin göz, kulak, dişler, kemikler ve anatomik yapımızın diğer organları bulunduğu gibi, anılan organlar’dan değişik yapıda olup, bedensel gözle görülemeyen LATİF YAPILI organlarımız’da vardır. Mesela; akıl - müfekkire, hafıza, hayal, vehim ve benzeri organlarımız, Tasarrufları, güç’leri ve diğeri eylemsel eser’leri ile kendilerini belli ederler. Kişisel yapımız’da aklın varlığını davranışlarımızla belli ettiğimiz gibi, Geçmiş zaman içindeki gördüklerimizi, hafıza kuvve’mizle hatırlarız. Anılan güç ve kuvveler kişisel yapımızın dışında olan, afaki alemlerdede vardır.

Mesela güneşin, ay ve yıldızların, galaktik sisteme dahil bulunan tüm cisimlerin dönmeleri ve diğer hareketleri, dünya yüzeyindeki bulutların, rüzgarların, güneş ışın’ları ve güneş enerjisinin, deniz ve nehirlerdeki eylemler olarak zuhur etmektedir. Bunlar afaki alemdeki, bedensel göz’le görülebilenlerdir...

Kütle çekim (Gravitasyon), elektro magnetik kuvvet, kuvvetli ve zayıf atom çekirdek kuvvetleri denilen ve evren’in düzenini oluşturan güc’lerde, aslı itibarile Latif yapılıdır. O’nların varlığı eylem haline dönüşmesi ile bilinir. Görülen maddesel yapılı cisimlerin EYLEM ve HAREKETLERİDİR. Muharrik kuvvetin kendi yapısı öz’ü değildir.

Hareket halinde olmayan hiç bir cisim - eşya - yaratık yokdur, Taş - mermer ve benzeri olan katı cisimler’de, atomik yapıları ile, en büyük güç olan ATOM ÇEKİRDEK KUVVETİ’nin etkisi ile hareket halindedirler.

Mesela, atomdaki çekirdek kuvveti, ruh’un kudret sıfatının mazharıdır. Amma; uranyum atom çekirdeğinin gücü ve diğer atom altı parçacıklarının nitelikleri, hidrojen atomunun aynısı değildir, benzerlikleri vardır, lakin ayrıcalıkları da vardır.

Eylemleri meydana getirmek, eylem sahibinin CANLI - DİRİ olduğuna delalet eder. Tüm yaratıklar canlı olmaları nedenlede RUH SAHİBİDİR’ler, çünkü RUH, HAYAT SIFATININ MAZHARIDIR.

Müellifimiz-Üstadımız Visali hazretleri SIRRI İNSANİYE KASİDESİNDE :

ALEMİ ERVAHDA RABBIMA ALLAH DEDİM

BEZMİ ELEST HİTABINDA,

BELA DEMEZDİM BEN’DE İDRAK OLMASA

 

ANATOMİK YAPIMIZDA ve AFAKİ ALEMLERDE RUH’UN VARLIĞI

Bütün yaradılmışlar canlılıklarını RUH’larından alırlar. RUH ise; Allah’ın (cc) varlığını ispat eden (HAYAT-İLİM-İRADE-KUDRET-SEMİ-BASAR-KELAM) sıfatlarının İLAHİ BİR SENTEZİ’dir. Katı cisimler, bitkiler, hayvanlar ve insanların anılan sentez yapıdaki, nisbetleri değişikdir. Camid cisimlerin ruh’ları, bitkilerinkine uymadığı gibi, aynı gurupta olan canlıların her birinin ruhları, biri diğerinin aynısı değildir. Ayrıcalığı gerektiren nitelikleri farklıdır.

Ruhun sentez yapısını meydana getiren KUVVE’ler ;

1- HAYAT SIFATI, Allah-u Teala ezelden ebedlere kadar Hay’dır. Diriliği kendine özgedir, mahlukattaki diriliğe benzemez.... Yaratıkların hayatıda, hayat sıfatından doğma, gücünü oradan almaktadır. Dünya yaşamının şartlarına uyum sağlamayı gerektiren biçimde, İnsanlara doğumla emanet olarak verilmiştir. Ölümle geri alınacaktır. Veriliş sebebi, Allah’ın (cc) varlığından haberdar olmak, ibadet etmektir.

2- İLİM SIFATI İlim sıfatıyla mutassıftır. Cehl’den münezzehtir. Allahu teala her şeyi ziyadesiyle, kemaliyle noksansız bilicidir. ALLAM-ÜL GUYUB’dur....................ALİMÜL GAYBİ VE-Ş-ŞEHADE’dir.

3- İRADE SIFATI Kainat, Allah-u Zü’l Celal’in dilemesiyle yaratılmıştır. Dilemesi tahdit ve takyid’den ve mecbur olmaktan münezzehtir.

4- KUDRET SIFATI vacib-i teala’nın kudret sıfatı sonsuzdur, her şeyi kapsar. Acz’den münezzehtir, her şeye kadirdir. Dilediği her şey OL demesiyle, göz açıp kapayıncaya kadar olan zaman sürecinde yaratılır, tekevvün eder. En küçük yaratıktan en büyük olanına kadar her şeyin YARATILMIŞ HALDE, KAİNAT YAPISINDA, Ekmel ve muhteşem bir düzen içinde varlığını devam ettirmesi, kudret sıfatının azametini, ekberiyetini ahseniyetini gözler önüne sermektedir. KUDRET sıfatının var olduğu yerde, o sıfatın ittisaf ettiği ZAT’ın olmasıda zaruridir......................SIFAT ZATTAN AYRILMAZ - ZAT SIFATTAN ASLA HİÇ................TASAVVUF KURALI unutulmamalıdır.

5- SEMİ - İŞİTME SIFATI Allah-u Teala herşeyi işitendir. Her şey Hakkın varlığından başka imiş gibi anlaşılmamalıdır. Onlarda Hakkın varlığından yaratılmış, tenezzül ve tecelli etmiştir. Yaratıkları üzerindeki MUTLAK HAKİMİYET ve SALTANATININ gereği olarak cümlesine hakim ve müdebbirdir.

6- BASİR SIFATI Zatına mahsus görme sıfatı ile tüm yaratıkları eksiksiz, noksansız, kemal derecede görür ve bilir.

7- KELAM SIFATI Zatına mahsus Kemal derecede konuşması vardır. Her milletin kendilerine özgü lisanlarının hepsini bilir, onlara (Peygamberlerine vahiy) suretiyle, ilham ve rüyadaki gibi, kendi anladıkları dilden EMİRLERİNİ, YASAKLARINI bildirir. TEVRAT İbranice, İncil’i Şerif Yunanca, Kur-an’ı Azimüşşan Arap lisaniyle bildirilmiştir. Göz açıp kapayıncaya kadar olan zaman süreci içinde, gelmiş, geçmiş ve gelecek olan ve halen, İlahi Rububiyet gereği yolda bulunan yani ana rahminde, pederlerinin sulbünde bulunan insanların konuşmalarını, hayvanların dillerini işitir ve anlar, gerektiğinde cevaplarını verir. Trilyonlarca canlıların, bir anda görülmesi, işitmesi, onlarla konuşulması, ihtiyaçlarının görülmesi, ezel’den, ebedlere kadar devam etmesi....anılan ve diğer Kemal sıfatlarının sahibi olan ZAT-I ECELLİ ALA’nın yüceliğini, azametini, ekberiyetini belirtmektedır. Zat-ı Hakk’ın varlığını, gerçek yönü ile dile getirmekten kelimelerde acizdir ve Allah-u Teala anlatılardanda münezzehdir..

Bu yedi sıfatdan birincisi olan hayat, külli sıfatlardandır. Külli sıfatdır denilmesinin sebebi, diğer altı sıfatıda yapısal varlığında cemetmesidir. İSMİ CAMİ olan ALLAH (cc) ismi şerifinin, sıfatların ve diğer isimlerin hepsini cem etmesi gibidir. Ancak Hay esmasında belirli sayıdaki esmalar toplu halde bulunur. Yani HAYAT SAHİBİ olabilmesi için, İRADE - İLİM - KUDRET - SEMİ - BASAR ve TEKVİN sıfatlarınında bir arada zuhur etmesi, tasarruf etmesi gereklidir. Mahlukat böyle bir sentez yapı ile DİRİ olabilme imkanına kavuşurlar.

Böylece Hayat sıfatı ile diğer sübuti sıfatlar, sahip oldukları KEMALAT ile eş anlamlı olurlar. Bu nedenlerle VİSALİ Hz. TESBİHİ KAMİLE kasidesinde : “HAYATINLA RUHLARI VAR ETTİN YA ALLAH” buyurmuşlardır.

Her bir yaratık, zerrelerden galaktik sistemlere kadar cümlesi, ALLAH (cc) DÜZENİ demek olan kainat nizamında, hangi vazifeyi yapmak için yaratılmış ise; yaratılış gayesini yerine getirebilecek EHLİYET ve KAPASİTE’yi, RUH’u vasıtasıyle elde etmiş bulunmaktadır. Ancak, mahlukatın görmekte oldukları işler, birbirlerinden nisbet ve derece itibariyle farklı olduğundan, RUH’ları da değişik nisbetlerdedir. Bu nedenlerle yaratıklar adedince ruh’lar vardır.

Ruh’lar anılan YEDİ SIFAT’ların sentez yapılarının mazharı iselerde, bu mahsariyet her ruh’da eşit nisbette değildir. En mütekâmil - üstün yapılı ruh’lar insanların ruhları ve sırasıyla hayvanların, bitkilerin ve camid - katı cisimlere ait olanlardır.

İnsan ve hayvanların canlı olmaları, hayat sıfatının mazhariyeti sebebiyledir, Ancak her insanın, genel yapılarıyla vasati yaşları 60 ile 70 arasında isede, anılan rakamın altında ve üstünde yaşıyanlarda vardır, bu farklılık RUH’un yapısı ve kapasitesinden doğmaktadır. Ölüm ile, RUH’un maddesel yapısı olan bedenle ilişkisi kesilir, Kabir hayatı başlar, RUH ve onun kuvveleri olan YEDİLİ SENTEZDEKİ SIFATLAR BAKİ KALIR. Canlıdır - İradesi vardır bir şeyler yapmak ister, ancak bu hareketler, Ruh’un bedene taalluku ile meydana geleceğinden ve Ruh’da bedeni terkettiğinden, hareketler mücerret ve tasarı halinde kalır, eyleme dönüşemez.

Resulü Mücteba Efendimizin, “ÖLEN KİŞİ, GASLEDENLERİ, YANINDA BULUNANLARI, TABUTUNU GÖTÜRENLERİ, KABRE KOYANLARI GÖRÜR Konuşmağa gücü yoktur.” mealindeki Hadisleri de konuya açıklık getirmektedir.

Kabirde yeni bir hayat başlar. “KİŞİ YAŞADIĞI GİBİ ÖLÜR ve ÖLDÜĞÜ GİBİ HAŞROLUR.” Hadis-i Nebevi’si de, muhtevasında doyurucu bilgiler vermektedir. Yani, ölen kişinin, ölümden evvelki manevi seviyesi, idrak ve şuuru, zevkleri ve meşgul olduğu işlerin düşüncemeleri hangi mertebede ise; ölüm anında, ölümden sonraki kabir hayatıda, kabirden çıkarak tekrar dirilişteki mertebeside aynıdır. Hiç değişmez. Maddesel yapılı bedeninin ihtiyaçlarını tatmin etmek için, bütün ömrünü gayretini, çabasını çalışmasını bu yöne çevirerek geçirmişse, kabirdede ayni şeyleri arar, fakat... Heyhat...! Kabirde dünya yaşamının şartları yoktur. İlk sıkıntısı buradan başlar. Uyku ölümün kardeşidir, kişi uyanınca, uykusundan evvel ne ile meşgul ise, neler yapmayı düşünüyorsa uyanıncada aynı şeyleri hatırlar, gereklerini yerine getirmeye çalışır.

Rüyada görülen şeyler, aynen dünya hayatında imiş intibaını verir, kendini dünya yaşamı içinde zanneder. Ancak, uyandığında rüya olduğunu anlar... Güzel şeyler görmüşse devam etmediğine üzülür... Korkulu rüyalar görürse, iyiki rüya imiş.... diye sevinir.

Kabir hayatına uyum sağlayacak şartlar elde edilmiş ise,.. “ÖLMEDEN EVVEL ÖLÜNÜZ” Hadis-i Şerif’inin kemaline mazhar olunmuş ise, kalp; tümü ile kabir ve ahiret hayatının diğer menzilleri hakkında doyurucu İslami bilgiler almış ise... Kabir yaşamı, Cennet hayatının bir benzerine dönüşür. Hayatın ve ölümün hakikati bahislerinde ayrıntılı bilgiler vardır...

 

AFAKİ ALEMLERDE RUHUN, MELEKLER OLARAK ZUHUR VE TASARRUFU

Melek, kuvvet ve şiddet manasında kullanılır. Şer’i ıstılahtada bu tarif geçerlidir. Filhakika, kainatın halk olunması ve idaresi, tedbir ve tedmiri Azim ve Ekber bir kudretle meydana gelmiştir. Kudret, ruhların kaynağını teşkil eden Allah-u Teala’nın SIFAT-I SÜBUTİYE’sinden bir sıfattır. Hayat sıfatında olduğu gibi, Kudretde KÜLLİ SIFAT’lardandır. Yani yapısında, subuti sıfatları diğer altısı “HAYAT - İLİM - İRADE - SEMİ - BASAR - KELAM ve KEMAL sıfatlarından TEKVİN’de mündemictir.”

Anılan sebeple MELEKLER, RUH’un KUDRET sıfatının mazharı ve temsilcisidirler. Nitekim, Cebrail (a.s)’ın, RUH lafziyle başlayan ÜÇ İSMİ daha vardırki; RUH -RUH’UL EMİN ve RUH-UL KUDÜS’dür.

Ayet-i Kerime’de de şöyle buyurulmuştur :

Sureyi Bakara: 2/87

“VE EYYEDNAHÜ Bİ RUHİL KUDÜS......”

“BİZ O’NU (İSA a.s.)’I RUH’UL KUDÜSLE (CEBRAİL) DESTEKLEDİK”

Maddesel alemlerde tasarruf eden meleklere HALKİYET MELAİKELERİ ve ALEMİ GAYB - LATİF’de tasarruf edenlerede HAKKİYET MELAİKELERİ denilir.

HALKİYET MELAİKELERİ

Melekler, azameti ilahiyeyi, Yücelik ve Kemal sıfatlarını müşahede etmeleri nedeniyle, Allah-u Teala’yı devamlı TESBİH ve TAKDİS üzeredirler. Makamları malum ve sabittirler. En büyükleri MELAİKEYİ MUKARREBİN tesmiye olunan dört tanedir. Adetleri çoktur.

1- Cebrail (a.s)

İlim sıfatının ve alim esmasının mazharıdır. Allah-u Zü’l Celal’in GAYB HAZİNELERİNDEKİ manaları - bilgileri, alemi şehadedte -cisimler olarak bilinen yaratıklara, ses ve kelimeler halinde, kalplerine tebliğ eder. Her bir yaratık yaratılış gayesinin yerine getirilmesinin gerekli kıldığı MİKTAR ve NİSBETTE bilinçlenir. Hadis-i Şerif’de, Cebrail(a.s)’ın ALTI YÜZ KANADI olduğu ifade buyurulmuştur. Visali Hz. Sultanımızın beyanına göre, altı yüz kanattan murat edilen, ŞEHADET ve GAYBİ alemlerdeki, altı yüz çeşitdeki İLİM ŞUBELERİNİN varlığına delalet eder. Vahiy yolu ile Peygamberlere, İlham yolu ile velilere, firaset ve hatıralar yolu ilede Salihlere ve tüm canlılara tebliğ edilir. Emrinde sayısı Cenab-ı Hakk’ın bildiği miktarda yardımcı melekler vardır.

2- Mikail (a.s)

İrtibatül Hayat bil esbab denilmiştir.Yaşamlar sebeblere bağlanmıştır, İlahi kanun böyle caridir. Her canlı Allah-u Zü’l Celal’in Rububiyeti gereğince kendilerine verilen rızıklarlarla hayatiyetini ve neslini devam ettirir.

Otomotiv sanayinin imal ettiği araçlar, binlerce ufaklı büyüklü parçalardan taşekkül etmiş, çok olan cisimler, tek bir varlık görünüme girmiştir. YÜK TAŞIMAK her bir parçanın esas-ana gayesidir... Her bir parçanın, esas maksadı meydana getirmek için ikinci. üçüncü ila ahir..........değişik yapılı kasdları ve işleri vardır. Akümülatör ile elektiriksel güç iletilir, benzinin ilk iştiali - tutuşması ile hareket başlar onu diğer parçaların görevleri devam eder ve müteakiben BİNLERCE parçalarda vazifelerini yaparak İNSAN yada YÜK TAŞIMA ANA GAYESİ elde edilmiş olur.

Evrenimizde, muhteşem yapısı ile, ANA GAYESİ OLAN, HAKK’IN TEK OLAN VARLIĞINI bildirmek için yaratılmıştır. Onun ihtişamını meydana getiren sayılamayacak kadar çok diğer yaratıklar ve her birinin kendilerine mahsus özel vazifeleri vardır. İşte Mikail Aleyhisselam, kainat düzenindeki ANA GAYEYİ ve onun yardımcıları diğer ikinci, üçüncü....plandaki gayeleri temin edecek olan malzemeyi hazırlayan ve tevzi eden kuvvetin ismidir.

3- İsrafil (a.s)

Her bir canlının kendine özge olan hayatı, ruhunun İsrafil Aleyhisselam vasıtasıyla nefh edilmesi, gönderilmesi suretiyle vaki olur. Yaratıkların cümlesi canlı olduğuna ve binnetice hayat sahibi olduklarından, İsrafil (a.s) idare tasarrufu her mahluka saridir. Emrinde sayılamayacak kadar yardımcı melekler vardır. Mevcut düzenin bozulması demek olan kıyamet ve sonra ki tekrar dirilme dahi ayni anlatılanlar gibi zuhur eder. tafsilatını Allah-u Teala bilir.

4- Azrail (a.s)

Melek-ül Mevt ismiylede bilinir. Ölümle birlikte ruhları kabzeder. İnsanlarda bedenlerden alınması anında, ruhun bedenden ayrılmasını gerektiren sebeplerin hazırlanması ve yerine getirilmesi, İlahi kanunlara göre olur. İdarecisi ve mutasarrıfı Azrail (as) ve yardımcı meleklerdir. Hayvanların ölümü, bitkiler, ağaçların canlılığını zayi etmesinin aslıda ruhlarının kabzedilmesidir. İnsanların ruhları, İsrafil Aleyhisselamın borusu denilen bir makamda, kendilerine özge şartlar içinde muhafaza altındadırlar.

 

HAKKİYET MELAİKELERİ

Peygamberimizin (sav) RAHMET-İ HÜKMİYESİ bahsinde tafsilat vardır. Bedensel gözle görülmeyen, gayb alemlerindeki İDARE ve TASARRUFAT’ın sahipleri olan meleklerdir. Mukarrebin olanları KALEM Sure’sinin 1.inci ayetinde;

“NUN, VEL KALEMİ VEMA YESTURUN” 68/1 Ayet-i Kerime’sinde belirlenmiştir. Yani üç melektir, emirlerinde La yuad melaike vardır.

1- NUN 2- VEL KALEM 3- VEMA YESTURUN

Bu tasnif, Visali Hz. Sultanımıza aittir.

Merhum A. Avni Konuk beyin Fusus Şerhi cilt 1 sahife 27’de, anılan HAKKİYET MELEKLERİNE, MELAİKEYİ TABİİYYUN ismi verilmektedir. Muhterem Şarih şöyle ifade etmektedir :

“Melaike iki kısımdır; Birisi TABİİ, Diğeri unsuridir. Melaike’yi Tabiiyyun, Anasırın bulunmadığı fezada, suveri tabiiyyeden mütekevvin olan Ervahı Ulviyyedir. Bunlar feza mütekevvin oldukları ve anasırdan mürekkep olan ecram ile münasebetdar olmadıkları cihetle, Adem’e secde ve serfüru ile emrolunmadılar.”

5- ALEMİ MİSAL MERTEBESİ

Hakkı Mutlakın ruhlar mertebesinden sonra, dünya gözü ile görülecek ilk mertebesidir. Alemi misal rüyada görülen resimler, aynada görülen suretler, televizyon ve filmlerin sinema ekranlarına intikal eden görüntüleri, katı cisimlerin gölgeleri gibi latif cisimler halindedir.

Her bir yaratığın maddesel yapısında ki şekli, cesameti ve diğer nitelikleri, henüz bedensel yapının meydana çıkmasından çok evvel zuhur etmiştir. Aynı görüntü daha evvel RUH’ların yapısındada, zihinsel yapı diyebileceğimiz ortamda ALEMİ ERVAHDA mevcut idi, İşte vücudu zihni yapısında ruh’larda mevcud olan suretler, alemi misalde rüya ve ayna ve televizyon ekran görüntüsüne dönüşür ve bundan sonra zuhur edecek olan dünya hayatındaki bedensel yapı sureti şekline girerler. Her üç mertebedeki görüntüler aynıdır, değişmez.

Görülen suretler, bölünemez, parçalara ayrılmaz, birleşmez ve yanmaz.

 

6- ALEMİ ŞEHADET MERTEBESİ

Bu mertebede ZATI HAK’KIN Varlığı EŞYA ve CİSİMLER şeklinde, suretlerde zuhur eder. Elle tutulur, beden gözü ile görülür, bölünebelir, parçalara ayrılır birbirleriyle birleşir ve yanarak, hararet ve enerjiye dönüşür. Üç buud’ludur.

Kainat düzeninde her bir cisim ve eşya, düzenin devamını temin için, kendine verilen vazifeyi yaparlar. Bu düzen AHSEN ve EN EFDAL’dir. TEVHİD ŞAHİD’leridirler, Allah’ın (cc) TEK VARLIK olduğuna delildirler ve O’nu ilan ederler.

Şuur sahibidirler, İlahi nizama olan bilinçleri nedeniyle, Allah-u Teala’nın rububiyetini’de tasdik ederler.

Ayet-i Kerime’de buyuruldu :

“ELSTÜ BİRABBİKÜM... KALU BELA ŞEHİDNA”

Allah-u Teala bütün ruh’lara “RABBİNİZ DEĞİL MİYİM?” diye sordu ve hepsi “EVET RABBİMİZSİN ŞEHADET EDERİZ” dediler.

Akıl Latif varlıktır, beden gözü ile görünmez. Kişinin söz ve davranışlarından aklın var olduğuna hükmederiz. Bunun gibi, tüm canlılarında ilim sahibi ve bilinçli olduklarına, onların eylem ve davranışlarındanda anlarız. Kediler ve diğer evcil hayvanlar insan ile iyi geçinirler, yavrularını teslim ederler. Tavuklar, sincap, sansar ve gelinciği görünce bağırarak kaçışırlar, düşmanlarını görmüşlerdir. Ormanda kral olan aslan kükreyince, tüm hayvanat kaçacak delik ararlar. Kuşlar kartallardan, balıklar, köpek balıklarından kaçışırlar. Bu misaller her canlı için geçerlidir. Sivrisinekler rüzgar çıkınca, hareketsiz kaldıkları gibi, kış uykusuna yatanlar, yaşamlarını ters yönde etkileyen kış mevsiminde rölantide yaşarlar. Dostunu yada düşmanını tanımak, akıl v e şuur sahibi olmanın delilidir. En büyük, vefakar dost Allah-u Teala’dır. Anılan nedenlerle Rab’lerinide bilirler.

Herkes ve her şey, evrenin yaşı olan 15 milyar yıl yaşındadır. Çevremizde gördüğümüz bütün eşyalar, gıdalarımız, havamız, suyumuz ve toprağımız hep ATOM dediğimiz, küçücük gözle görünmez parçacıklardan kuruludur. Bu çevreye kendimizide dahil edebiliriz.

Vucudumuzu meydana getiren tüm organlarımız, bizi -BİZ- yapan hücrelerimiz, atomların olağan üstü derecede ahenkli dizilişinden oluşmuştur. Atomların bir araya gelmesinden moleküller; moleküllerin bir arada toplanmasından hücreler; hücrelerden dokular, dokulardan sistemler ve sistemlerdende tüm bir organizma meydana gelir.

Damarlarımız içinde çağlayanlar gibi akan kanımızdaki demir atomlarıyla aynıdır ve aynı yaştadır. Zamanımızdan 15 milyar yıl önce, kozmolojinin en gözde deyimi olan BİG BANG (Büyük patlama) denilen bir olayla şimdiki evrenimizi oluşturan bütün atomlar yaratıldı.

Madde hiç yoktan, yokluktan, uzaysız, mekansız ve zamansız soyut bir alemden birden bire taşarak, uzayın uçsuz bucaksız engin ufuklarına yayılıverdi. İlk evren maddesini oluşturan atomlar, hatta atomun içindeki elektronlar, protonlar, nötronlar, kuarklar; 15 milyar öncesinden geliyorlar. Bizimde aslımız işte büyük patlama denilen bu büyük doğuşla başlamıştır.)

Taşkın Tuna Sonsuz Uzaylar (önsöz)

Evrenin yaratılması demek, sayıları 100 kadar olan ELEMENT’lerin yaratılması demektir. ELEMENT’ler Demir-Bakır-Gümüş-Altın-Karbon-Cıva-Hidrojen-Oksijen-Azot ve diğerleri gibi katı ve gaz cisimlerden ibarettir. Maddesel planda bir ATOM’un boyu; 1 cm.nin (milyon)’da birinin, yüzde biri kadardır.

Atom çekirdeği, bu boyuttan (100.000) yüzbin defa küçüktür. Bu boyutları çıkaran fizikçiler, maddenin gerçekten bomboş olduğunu anladılar..........

Güneşin merkez tabakalarındaki Hidrojenin, Helyuma dönüşmesinden dolayı açığa çıkan ışıma fotonlar halinde uzaya yayıldığı gibi; başka bir tür akım daha var, bunlara Nötrina adını veriyorlar.

Aynı Eser

Yaşamakta olduğumuz ve geçmiş zaman içindeki tüm canlılar mürekkep cisimlerdir. Elementlerin senteziyle oluşmuşlardır. Sentez yapılardan , maddesel guruplar ve suretler halinde zuhur etmişlerdir.. Yukarılardada açıkladığımız gibi, anılan canlıların birbirleriyle olan ilişkilerindeki konuşmaları ve davranışları bilinçli olduklarını gösterdiği gibi; maddeyi meydana getiren en ufak enerji parçacığınında bilinçli olduğu, kozmolojinin tesbitleri arasındadır.

En küçük enerji-kuvvet birikiminin adı FOTON’dur.

FOTON’unda kendine özgü bilgiye sahip olması İNFON sözcüğü ile isimlendirilmiştir.

Sonsuz uzaylar adlı uzman kitapta anılan gerçekler dile getirilmektedir; Steiner’e göre, içinde bulunduğumuz bu Evren’de madde ve enerjiden BAŞKA bir de İNFORMASYON (bilgi-bilinç) vardır. Çünkü Evrenimiz mükemmel ölçüde organize edilmiş bir sistemdir. Her organizasyonda informasyona gereksinim vardır. Enerji ile informasyon arasında da her zaman bir değişim ve dönüşüm mevcuttur. Potansiyel enerji, kinetik informasyona dönüşür. Yapısal informasyon, madde ve enerjinin organize edilmiş durumunu; kinetik informasyon ise termodinamik özelliklerini yansıtır. Her derece sıcaklık için 1 joule değerindeki enerjiyi eğer informasyona dönüştürebilirsek, 1023 bit’lik bir bilgi yükü elde edebilirdik.

Evrende en küçük enerji paketine foton ismini veriyorduk ve artık bundan daha küçük bir enerji değeri mevcut değildi. İnformasyon teorisi ise, fotonun da bir informasyona sahip olduğunu ileri sürerek ileri fizikte olağanüstü bir yorum sergiliyor. Bu görüşe göre foton hem enerjiye ve hem de informasyona sahip iki bileşenli bir “parçacıktır”.... Bu informasyon parçacığına da İNFON adını veriyorlar.. Böylece tüm Evrenin infon’larla dopdolu olduğu ileri sürülüyor. Bundan çıkacak sonuç ise son derecede çarpıcı.. Buna göre tüm Evren bilinçlidir. Canlı yada cansız olsun...

Foton, evrenin yaratılışı sırasında (Big-Bang) ilk olarak ortaya çıkan en küçük bir enerji paketi, yumağı veya düğümü olarak tanımlanır. Bu sonsuz enerjiden atom altı parçacıklar oluşmuş, madde şekil ve vücut bularak galaksiler, güneşler, dünyalar ve gezegenler meydana gelmiştir. Arta kalan fotonlar ise, bugün bile kozmik fon radyasyonu halinde tüm uzayı doldururlar.

Sonsuz Uzaylar Sh. 114

Kur’an-ı Kerim’de; semaların, güneş sistemi ve o sistemin içindeki üdnya, ay, diğer gezegenler, burçlar, galaksiler, yıldızların varlığı, yapılanması, yaradılış aşamaları, ateş ve gaz (duman) halindeki oluşumları, yörüngelerindeki dönmeleri, diğer hareketleri hakkında doyurucu, özet bilgiler vardır.

Ayet-i Kerime’de :

“VE İNMİN ŞEYİN İLLA YÜSEBBİHU Bİ HAMDİHİ VELAKİN LA TEFKAHUNE TESBİHAHÜM”

“Her şey Allah-u Teala’yı hamd ile tesbih ederler lakin onların tesbihlerini - zikirlerini anlamıyorsunuz”

1400 sene evvel Kur’an’ı Kerim’in bildirdiği kainatın yapısı ile ilgili gerçekler, ilk yaratılıştan beri teselsül eden nesillerin bilgi birikimleri demek olan günümüzün kozmolojik tespitleriyle teyit edilmektedir. Buda, Kur’an-ı Kerim’in müsbet ilimlerle uyum içinde olduğunun göstergesidir.

Kur’an-ı Kerim’in sistematiği tevhid esasına, Allah’ın (cc) tek varlık olduğu kaziyesine dayalıdır.

“ALLAHU HALİKU KÜLLİ ŞEYİN” ayetinin delalet ettiği gibi her şeyin yaratıcısı Allah-u Tealadır. Kozmolojik tesbit ve bilgilerde ilahi hazineden gelmedir.

Kur’an-ı Kerim’de söz ve ilim yolu ile bildirilen hakikatler, kainat muhtevasında maddesel suretler ve eylemler halinde zuhur etmektedir.

“Her suret bir manaya şahsiyet verir, mana latif olup görünmez iken, bu kesif (yoğun) surete tealluk edince müşahede edilir ve his ile idraki mümkündür.

Hakkın şenleri, latif manalardan ibaret olduğundan, müşahede edilebilmesi için kesif (yoğunlaşmış) suretler gereklidir.

Arifler; bu alemde gördükleri işaretleri yorumlayıp, onların manalarına intikal ederler. Fakat bu bilgiden mahrum olanlar, yorumlayamadıkları için, Dünya suretlerinin manaların idrak edemezler”

A. Avni KONUK Fusus Şerhi

Müellifimiz Visali Hazretleri

Sureyi Bakara: 2/1-2

“ELİF, LAM, MİM ZALİKEL KİTABÜ LARAYBE FİHİ”

“Zat, Sıfat, Efal. İşte bu kitab, onun Hak olduğunda şüphe yok” ayeti kerimesini yorumlarken; kitap üç nevidir;

1- Kitabı Tenzili - indirilmiş kitap söz ve kelimeler halinde dizilmiş olan mushafı şeriftir.

2- Kitabı Tekvini - kün - ol emriyle tekevvün etmiş olan kainat kitabıdır.

3- Kitabı Natık, söyleyen kitaptırki insanı Kâmildir. Rasulü Ekrem efendimiz (sav) ve varis-i nebi olan mukarrebin velilerdir.

Böylece, yaradılmışların herbiri, zerreden en büyük olanlarına kadar Allah-u Teala’yı rububiyetini bilerek Rab olduğunu tasdik ettiği, canlı ve şuur sahibi oldukları;

1- Kur’an Ayetleri - hükümleri ile

2- Pozitif ilmin tesbitleri ve kabulü ile,

3- Kitabı kainatın okunması, yani mahlukatın dostunu, düşmanını tanıması, zararını faydasını bilerek davranış ve hareketlerini ölçülü biçimde yerine getirmesiyle sabit olur.

7- İNSANI KAMİL MERTEBESİ

A- Kainatın yaradılış gayesi ve gerçekleşme yeri

Allah-u Teala’nın kendi varlığından kullarını haberdar etmesi bildirmesidir.

Hadis-i Kudsi’de :

“KÜNTÜ KENZEN MAHFİYYEN, FEEHBABTÜ EN UREFE FE HALAKTÜL HALKALİ UREF”

“Gizli bir hazine idim, bilinmekliğime muhabbet ettim (sevdim), mahlukatı bilinmem için yarattım” buyrularak anılan hakikat dile getirilmiştir.

Bu gayenin gerçekleşmesi için; Vacib-i Teala hazretlerinin LA TAAYYÜN mertebesinden tenezzül etmesi (inmesi) ve bu tenezzül sebebiyle, varlığının yeni bir yapılanma ile zuhuru gerekmiştirki; bu yapılanmaya TECELLİ denilmiştir. Ayni hakikatı başka bir ifade ile belirtmek gerekirse, Cenab-ı Hakk’ı bilmekle mükellef tutulmuş, farz olarakda kendisine emredilmiş olan insan; bu yükümlülüğünü yerine getirebilme yeteneğini, ALEMİ ŞEHADET denilen dünyadaki yaşam şartlarına intibak etmekle elde etmiştir.

Yetişkin insanın çocukla konuşabilmek, bir şeyler öğretebilmek için onun seviyesine inmesi gerektiği gibi;

Güneşin muhtelif mertebelerde tenezzül etmesi, dünya hayatına adapte olabilmemiz içindir.

Güneş, merkezindeki zati varlığı ile Dünya arasındaki 150 milyon km. mesafe ile ayrılmıştır. Merkezindeki çok büyük sıcaklığı, canlıların yaşaması için gerekli olan miktara dönüştürmek içindir. Dünyanın yörüngesinde 23 derece 27 dakika eğik olmasınında bu dönüşümde etkisi vardır.

Böylece; diğer şartlarında gerçekleşmesiyle, genel olarak tüm insanların, özel olarak onun temsilcisi Nebiyyi Zişan Efendimizin ve Varis-i Nebi olan insan-ı kamillerin dünyaya teşrifleri imkanı hasıl olmuştur.

“LEVLAKE LEVLAK LEMA HALAKTÜL EFLAK”

“Habibim sen olmasaydın felekleri yaratmazdım”

Hadis-i Kutsi’sine mazhar olan zatın temekkün ettiği yer olarak eşrefiyet kazanmıştır.

 

B - İnsanı Kamilin Vasıfları - Eşrefiyeti

1- Kainat ağacının meyvasıdır

Ağaçların gövdesi, kökleri, dalları, yaprakları, çiçekleri vardır. Havanın azotu ve oksijeni, Güneşin hareketi, toprak ve suyun beslemesi, hepsinin kendilerine mahsus hizmetleri vardır. Hepsinin çalışması meyvası içindir.

Kainatta ağaç olarak düşünülürse, içinde taşıdığı her şeyiyle İnsanı Kamilin yetişmesine, zuhuruna olgunlaşmasına ve temekkün etmesine çalışır. Onu yedirir, içirir, ihtiyaçlarını giderir. Askeri disiplin içinde ve hazır ol... durumunda hizmet için bekler, itirazsız yerine getirir.

2- İnsanı Kamilin yaratılmasıyla bütün mahlukatda varlık kazanırlar, çünkü La taayyün mertebesinde mestur ve müstehlek, belirtisiz bir tohum benzeri, potansiyel bir güç idiler, ilahi irade ve kudret ile halâs oldular.

Tohumlar, vasıfları gizlenmiş, nokta halinde ve gözle görülmeyen latif yapılar ile beklemekten kurtularak ağaç haline dönüşmeye istekli oldukları gibi; bütün eşya ve cisimlerde istidadı ezelileriyle zuhur etme iradesi içinde bulunuyorlardı. Kün (ol) emriyle, ilahi plan ve program gereğince kainat sistemindeki yerlerini aldılar.

3- Kainat ve muhtevasındaki alemler insana hizmetçi ve istekli; İnsanı Kamilde, halifetullah olmanın kemal vasıfları ile zuhura gelebilmek için alemlere muhtaçtır.

Hazreti Şeyh İbn’ül Arabi’ye göre :

“Alem Hakkın suretidir ve o (İnsanı Kamil) Alemin ruhu olup müdebbirdir. Böylece insan alemi Kebirdir”

“Mesnevide; suretde alemi sağra sensin manada alemi kübra sensin. İnsanın her iki vasıf ilede tavsifi sahihdir. Suretine nazaran alem-i suğra; manasına nazaran alem-i kübra demek muvafık olur.

Nitekim Hazreti Ali (ra) efendimiz;

“Sen seni çismi sagir zan edersin halbuki alemi ekber sende müntavidir (dürülmüştür)”

Fusus şerhi A. A. Konuk-

4- İnsanı Kamil Mirat Haktır. Aynadır.

Allah’ın (cc) zat, sıfat, isim ve fiillerine mazhar ve tecelligah olması itibariyle umumi manada insana; çünkü Allah (cc); diğer varlıklara nazaran Kemal derecede insanda tecelli ve zuhur eder.

Mevlid-i Şerif’de :

“Zatıma mirat edindim zatını; bile yazdım adım ile adını.”

Erenlerden bir zatda şöyle buyurmuştur :

“Ayinedir bu alem, her şey Hakk ile kaim, miratı Muhammedden Haktır görünen daim”

Hadis-i Şerif’te :

“İnnellahe Haleka Ademe ala suretihi”

“Muhakkak Allah-u Teala Adem’i kendi sureti üzerine halk etti”

Kendi sureti üzerine halk etti lafzı şerifinden maksat, Vacib-i Teala’nın varlığını, uluhiyetini bildiren sıfatlarıyla yarattı demektirki bunlarda üç gurupta müteala edilmektedir.

Sıfatı zatiyesidirki; Altı adettir.

Vücud - Kıdem - Baka - Vahdaniyet - Kıyam binefsihi - Muhale fet-ül lil havadis - dir.

Zata mahsus olan bu vasıflardan, tahammül edilebileceği nisbet ve derecede insanada, tenezzülen tecelli ederek verilmiştir. Bu tecellinin insan yapısındaki mazharı nefsi natıkasıdır. Ancak gölgesi hükmündedir gölge sahibinin gölgeye nisbeti ne ise, zati sıfatların insandaki temsilcisi nefisteki mazhariyeti, varlık hissesi aynidir, gölgesi gibidir.

Allah-u Tealanın afaki alemlerde, tüm kainattaki mutlak hakimiyeti idaresi ne ise.......? Nefsi natıkanında beden+ruh sentez yapımızdaki nüfuzu, sözünün geçerliliği ve idareside aynıdır. Trilyonlarca hücreler, al ve ak yuvarlar, hazm cihazının organları (akciğer - karaciğer - kalp - mide - böbrekler ve diğerleri) manevi organlarımız, hayvani ruhun kuvveleri, on adet iç ve dış duygular velhasıl zerrelere kadar her şey üzerindeki idaresi aynıdır. Nefsin, yürüme emrine karşı ayak itiraz edemez, göz görmüyorum, kulak işitmiyorum diyemez. İsterse bedensel yapıyı yaşatır, isterse intiharla hepsini öldürür, mutlak hakimiyet ve idareden kastımız bu anlatımlardır.

Sıfat-ı Sübutiye’si

Hayat - ilim - irade - kudret - semi - basar - kelamdır. Bu yedi sıfatın insandaki mazharı, temsilcisi, sentez halinde tenezzül eden tecellisinin adı Ruh’dur.

Her canlıda değişik mertebe ve derecelerde mütecelli isede, insandaki derecesi daha fazla ve kuvvetlidir. İnsanlar arasındada, ebül ervah olan Rasulullah Efendimizin (sav) ruhu en yücedir. Diğer ruhlar ondan yaratılmışlardır.

Sıfatı Fiiliyesi

Hay - Alim - Kadir - Mürid - Sami - Basir - Mütekellimdir bir önceki subuti sıfatların eyleme dönüşebilecek kıvama dönüşmesidir. Buna esma mertebesidirde denilir. Çünkü idare ve tasarruf isimlerle başlar.

Esmanın afakta eyleme dönüşme yeri alemi misal ve alemi şehadet mertebeleridir. Enfüsde ise kalptir. Kalbin manevi bölümünde; zihinsel eylem demek olan; akıl - vehim - hayal - hafıza - hissi müşterek vasıtasıyla KARAR verme safhasına intikal eder. Kararlar, havassı hasseyi batına tabir edilen işitme - görme - koklama - tad alma ve dokunma hasseleri vasıtasiyle maddesel eylemler olarak tezahür eder.

Afakta ve enfüste meydana gelen fiiller; Cenab-ı Zü’l Celal’in sıfatları - esması ve eylemleridir. Dış alemde sebeblerle ve ikinci derecede failler olarak insanlarda, diğer canlılarda zuhur ettiği görülür. Olaylar tevhid ilminin bilgileriyle değerlendirildiğinde, hakiki fail olarak Hakk’a izafe edilir. Bu itibarla Hadis-i Nebevi’de;

“MEN REANİ FEKAD REEL HAK”

“Beni gören Hakk’ı görmüştür” buyurulmuştur.

İçindekiler

ŞERH BÖLÜMÜ
I- Tehzibi Ahlak
A- Ahlakı zemimenin insana sirayeti
1- Doğum ve dünyaya geliş
2- Doğum öncesi hayatımız
a- Bedensel hayatın teşekkülü
b- Ruhun bedene intikali
3- Meni’nin teşekkülünden evvelki halimiz
4- Gıdalara intikalden evvelki halimiz
a- Toprak
b- Hava
c- Su
d- Ateş
5- İnsan ve Hakikatı ve Evveliyatı
a- İnsanın aslı - Hakkın varlığından tenezzülen geliş
b- İnsanın dünyadaki terkib ve analizi
1- Terkibi
2- İnsanın Analizi - Tahlili
A- Nefsin Hakikatı
İlk sofilerin nefse ait görüşleri
Visali Divanında nefisle ilgili açıklamalar
Hakikati nefis kasidesi
Zatı Nefsin, Nefesi Rahman makarrı olması
Babanın sülbünden ana rahmine intikal
Cehli Mürekkeb - Cehli Basit
Beden memleketinin Ruh veya vehim eliyle yönetimi
Şeytanın faaliyet gösterdiğinin belirtileri
Sırrı insaniye kasidesi
Güneşin tecellisi ve tenezzülü
Hakkı mutlakın tecelli ve tenezzülâtı
La teayyün-Ehadiyet mertebesinde Hakkın zatının tenzihi
B- RUHUN HAKİKATI
Ruhun bilinen hakikatleri
Tüm ruhların ruhu Muhammediden yaratılması
Hamidiye kasidesi
Resulullah Efendimizin âlemlere Rahmet oluşu
1- Rahmeti icadiyesi
2- Rahmeti imdadiyesi
3- Rahmeti hükmiyesi
4- Rahmeti uhreviyesi
Ruhun nevileri
İnsani ruh - insani kamil
C- HAYAT ve HAKİKATI
D- ÖLÜMÜN HAKİKATI
Mevt kasidesi izahlar
Kabir hayatının hakikatları
RUH ve NEFSİ NATIKA İLİŞKİLERİ
Nefis ve ruh-alemi şehadette
Ruhun kabir hayatı ile ilgisi
Acb-üz zeneb - nefsi natıka hakkında
Tekrar dirilişin dünyadaki beden cinsinden olduğu
Diriliş ve Haşirde sırların açığa çıkması
E- KALBİN HAKİKATI
Kalbin tek olduğu
Aslı ve menşe-i
Kalbin vasıfları
1- Vahdaniyet sıfatı
POZİTİF İLMİN - (KOZMOLOJİNİN) TESPİTLERİ
Pozitif ilim görüşleri
2- Büyük patlamayı doğrulayan şer-i deliller
3- Kalbin genişlemesi
a- Kalbin Manevi yapısı ile genişlemesi
b- Kalbin maddesel yapısı ile genişlemesi
c- Kalbin şubeleri - mertebeleri
d- Kalbin hastalıkları - Devası - sağlığı
Kalbin devası - maddi bölümü
Kalbin şifası - manevi bölümü
Yasin kasidesi
Gece Teheccüd namazı
e- Kalbin hayatı
g- Sağlığa ulaşan kalbin lahûti taç giymesi
Kıyaslama
a- Ay yüzeyine iniş
b- Akıl ötesi - Gaybi âlemler
c- Değerlendirme - insan eli ile semalara çıkılamıyacağı
d- Mirac mucizesi - ölen mumine ilk ikram
Mumine ölümü ile ilk ikram
e- İnançsızların ölümü - kabir halleri
1- Borçlu ölen mumin
2- Borç ödeninceye kadar mahpus kalması
3- Kul hakkının önemi
4- (Beş kötülük zuhur ederse) - Hadisi Nebevi hakkın’da açıklama
5- Dünya hakkında Allah (c.c)’nın emri hadisi şerif meali
Vücud mertebelerinin önemi
Vücud mertebelerini bilmenin sağladığı faydalar
1- İnsanın aslının bilinmesi
2- Belirlenen sınırlar içinde Allahın bilinmesi
3- Rasulullah (s.a.v.) bilinmesi
4- Ahiret hayatının bilinmesi
5- Vahdeti vücud - varlığın bir tek olduğunun bilinmesi
A- Kuran-ı Kerim hükümleriyle
B- Keşfi - Gaybi deliller ile
C- Pozitif ilim yolu ile vahdeti vücudun belirlenmesi
a- Enerjinin maddeye-maddenin enerjiye dönüşmesi
b- Big - Bang büyük patlama olayı
D- Tasavvuf görüşüne dayalı açıklamalar
a- Hz. Ali (R.A.)’ın, el ilmü noktatün buyurmaları
b- Semaların gaz halinde oluşumu
c- Uzayın ve semaların genişlemesi
d- Muhiddin İbn-ül Arabinin sözü
e- Mevlidi şerifin bildirdiği
f- Matematik - sayısal yönlü belirleme
g- Afak ve enfüsde vahdeti vücud
1- Enfüsi alem
2- Afaki alemler
h- Ayet’lerin VAHDETİ VÜCUDU İş’arı
VAHDETİ VÜCUD MERTEBELERİ
1- Lataayyün - Künhü zât mertebesi
2- Taayyüni evvel-vahdet mertebesi hak varlığının ilk belirlenmesi
a- İnsanın ayna hükmünde olması
b- Suretlerin; manaları bildirmesi
3- Taayyün-i sani-hak varlığının ikinci zuhuru
4- Ruhlar mertebesi-Alemi ervah
Anatomik yapımızda ve afaki alemlerde ruhun varlığı
Afaki alemlerde ruhun, melekler olarak zuhur ve tasarrufu
Halkiyet melaikeleri
Hakkiyet melaikeleri
5- Alemi misal mertebesi
6- Alemi şehadet mertebesi
7- İnsanı Kâmil
A- Kainatın yaradılış gayesi
B- İnsanı Kâmilin vasıfları