Buradasınız: Ana Sayfa / Hacı Bekir Sıdkı Visali Hz. / Kerametleri

Kerametleri

1- Kabir hali ve kalb keşfi: 1961 Yılında İzmirde Ayfonlu İsmail Efendinin evinde akşam taamında idik. Efendi ihvaniyle birlikte idiler. Bazı ihvan dışı olanlarda vardı. Yemekten sonra sohbet başladı. Bir ara iki genç ayağa kalkdılar ve müşkülleri olduğunu, onu soracaklarını söylediler;
Efendim, babamız bir kaç sene evvel vefat etti. Kendisini rüyada görüyoruz, bize dargın duruyor. Halbuki sağlığında kendisine hürmette kusur etmedik, bir kaç defa aynı hali görüyor ve üzülüyoruz, ne yapmamız gerektiğinide bilemiyoruz...?
Efendi Hz. nin başı önüne eğildi ve bir kaç dakika toplumla ilişkisi kesildikten sonra, (Fark - Sahv) haline geldiler, başını kaldırdı - Babanızın ihtilaflı bir alacak meselesi varmıydı...? sorusunu gençlere sordu. Evet, dediler. İnşaat yaptırmıştı. Yapının ustası 800 lira daha alacaklı olduğunu söylüyor, babam kabul etmiyor, tartışıyorlardı... Sonra babamız vefat etti dediler. Ustanın alacağını ödeyin helallaşın dediler......
Aynı meclisteyiz, ihvandan şimdi rahmetli olan Dr. Fehmi Bey ve yanında Efendinin ve hiç birimizin tanımadığı sakallı yaşlı bir zat oturuyordu; sonradan muttali olduğumuza göre, o anda Üsküdar müftüsü olan İBRAHİM ELMALI isimli zat imiş, manevi bir müşkülü olduğunu hemşehrisi Fehmi Beye söylemiş, müşkülünü beraberce  konuşmuşlar ve neticede, bu konuyu Fehmi Bey’in  Şeyh efendisine soralım demişler. Bu sebeple sohbet meclisine gelinmiş. Manevi müşkülleride, aşağıda yazılı olduğu gibi; İbrahim Elmalı Bey hayatında hiç evlenmemiş, mücerret olarak altmış küsür yaşına kadar evvela validesi ile birlikte bulunmuş, ahiren vefatı müteakip, hemşiresiyle yaşamış, hemşiresi vefat edince arkadaşları, kendisine yaşın ilerledi, evde ev işlerine görecek bir hanım gereklidir, diyerek yaşıyla münasip bir hanımla evlenmesini tavsiye etmişler. Müftü efendi teklife karşı tereddüt etmiş, işte bu tereddütü gidermek maksadı ile Sultanımız Efendimiz Hz.’den istimzac etmek kastiyle teşrif etmişler, Sohbetin bitmesinden sonra bu konuyu sormak istiyorlarmış. Bir ara Visali Hz. ‘leri her iki zata yönünü çevirdi, arabiyyül ibare bir hadisi şerif okudu. Resullullah efendimiz; ahir vakitte evlenmemek hayırlıdır buyuruyorlar, muktezasınca hareket edilmeli dediler
2- Hadis-i Şerif açıklaması: Aynı mecliste sohbet değişik konularda devam ediyordu. “BİR VELİ PEYGAMBERLER DERECESİNE ERİŞEMEZ”) buyurdular. Bu kiba-r kelâmı işitmemin ardından O, “ EVLİYAYI ÜMMETİKE ENBİYAYI BENİ İSRAİL” hadis-i şerifi hatırıma geldi. Gerçi muhaddisler beyanında hadis olup olmadığı  ihtilaflı ise de, bir kere kalbime tahattur etmişti. Hatırladım ve sükût ettim. Bir hayli zaman sonra sohbet bitti. Meclis dağıldı.
İlk çıkan visali Hz. Sultanımız ve muhterem halifeleri idi, en sonunda rakımül huruf kalmıştı, ümmetimin velileri beni israil peygamberleri gibidir hadisini düşünmeye devam ediyordum. Sohbet katarının son hatvelerinde yürümeye çalışırken, ismimden bahsedilerek çabuk efendi çağırıyor gelsin deniliyordu. Yetiştim... takside bir kişilik daha yer ayrılmıştı, oturdum. Hava kararmış vakit bir hayli ilerlemişti, sükûtla gittik ve her zamanki Hamit Ağa Kıraathanesi avlusuna dört kişi olarak oturduk. Meşrubat işi bitti, efendi acizlerine teveccüh ederek, EVLİYALAR PEYGAMBER DERECESİNE ERİŞMEZLER demiştik, ümmetimin evliyası ben-i israil paygamberleri gibidir hadisi neyi ifade ediyor dediler ve konu tekrar açıldı, bir süre sohbetten sonra ayrıldılar. Acizleri Hacı Kâzım Ef. Hazretleri ile beraber kaldık. Halifeyi muhteremeleri seyit Hz. Sultanımız konuyu bana havale buyurdular sözleri ile, devam ettiler. Manevi telsizler bu kadar hassas çalışıyordu.
3- Kabir ziyareti, şeyhi ile görüşmesi: 1961 Yılında ihvanla birlikte, mürşid-i muhteremleri Abdurrahman Sami Saruhani Hz.’lerine İstanbul, Edirnekapı kabristanındaki merkad-i şeriflerini birlikte ziyaret ettik. Sulu kar serpiştiriyor hep birlikte Yasini Şerifi dinliyorduk, dua hitam buldu ve Efendi. Hz.’lerini ilk defa ağlarken görüyordum özel olarak yaklaştım...BENİ ÇAĞIRIYOR, EYÜP SULTAN YAKINLARINA götürün ... buyurdular. Ahirette intikal edeceğinin ilk işaretlerini vermiş ve fakiri mahzun etmişti, ıslak gözlerimle .. EFENDİM BİZ ÖKSÜZ KALIRIZ, HENÜZ HAYVANİYET MERTEBESİNDEN KURTULAMADIK dediğimi hatırlıyorum.
4- Taşradaki müridine tasarrufu: İzmir dışında temekkün ettiğim beldede bulunduğum bir günde, dünya işi için Bursa’ya gitmiştim. O gün Visali Hz..leri. yanında ihvanı ve muhterem Hulefasıyle birlike teşrif etmişler.Beldede bulunanlar “seyahatte olduğumu ve telgrafla çağırabileceklerini” söylemişler... gerek yok kendi gelir.. buyurmuşlar. Bursa’da Ulu Cami’de olduğum bir zamanda, Efendi Hz. nin manevi tasarrufu  ile haberdar oldum ve derhal beldeme hareket ettim.
5- Ebu Hureyre (r.a.) hadisi ve kerameti: İlk intisap etiğim günlerde idi. O güne kadar böyle bir sohbet ve feyiz ve cazibeli konuşmalara tesadüf etmemiştim. Konuşmaları esnasında, zevki manevi ile müstağrak hale geliyordum. Dinlediklerimi unutabilirim bu itibarla not almaya başladım. Bir kaç ay devam ettim. Sohbetler genellikle ve sabah namazları dışındaki  vakitlerde, kahve içerlerinde, tavla şakırtılarına iskambil oyunlarına yakın yerlerde devam ediyordu. Ellerimi masa altına koyarak notlarımı yazıyordum. Bir ara eli ile fiilen işaret ederek, yazmayı bırak.....kalbine yazarsan unutamazsın dedi. Bu sözün şeref sadır olmasından sonra fakir; bir teyp haline dönüştüm o Zat-ı Eşref’in söylediği hiç bir şeyi unutamadım. Trafik kazaları, beyin travması geçirdim fakat teybim çalışmaya devam etti. Bu hal sadece ve münhasıran Efendi Hz. sohbetinde kerametleri ile vaki oldu.
Peygamberimiz (s.a.v.) Ebu Hureyre (R.A.) İle Zuhura gelen mucizesi.
Ruh-ul Beyan adlı tefsirin cilt. 9 sayfa 251’de, Buhari - Müslim ve Tirmizi’den  nakledilen hadis-i şerif, konumuzla ilgili bir gerçeği beyan etmektedir:
Ebu Hüreyre (r.a.) şöyle rivayet etmiştir “Bana, sen çok hadis rivayet ediyorsun, başkaları senin kadar rivayette bulunmuyor” dediler. Bir gün Efendimiz (s.a.v.) bana şöyle buyurdu;  “ BİR KİMSE BEN SÖZÜMÜ BİTİRENE KADAR ELBİSESİNİ YAYAR, SONRA TOPLARSA, BENİM HER SÖYLEYECEĞİMİ ÖĞRENECEKTİR.” Siyah - Beyaz çizgili elbisemi üzerime yaydım, o sözünü bitirince göğsümün üzerine topladım. O’ndan sonra Resullullahın sözlerinden hiç bir şey unutmadım. Ebu hureyye (R.A.) aslen Yemenlidir ve Mekkeyi Mükerremenin fethinden sonra müslüman olmuştur. En çok hadis rivayet eden yedi  ravidan birisi ve birincisidir. Rivayet ettiği hadisleri içinde bir hayli uzun olanları da vardır (Miraç hadisi gibi) normal bir insanın güç ve kapasitesinin çok üstündedir. Peygamberimizin mucizelerinden birisidir.
Başka bir hadis-i şerif’ide (EL ULEMA VERESETÜL ENBİYA) alimler - veliler peygamberin mirasçılarıdır buyurmuştur. Peygamberimiz maddi serveti ile miras bırakmamıştır. Fedek Hurmalığı veresesine intikal etmemiştir. Alimlere intikal eden; manevi serveti demek olan, kemalatı ve mucizeleridir. Velilerde keramet olarak zuhura gelmiştir.  Resullullah efendimizin(s.a.)Ebu Hüreyre’de zuhur eden mucizesi, Hacı Bekir Visali  Hz.de keramet olarak izhar edilmiştir. Hemen ilave edelimki hiç bir keramet, mucize’nin güç ve üstünde değildir. İzhar eden, zatı ekmel HACEYİ KÂİNAT - HULÂSAYI MEVCUDAT ve EŞREFİ MAHLÛKAT’dır. Mazhar olan ise Ashabın büyüklerindendir. Ancak ikisinin kaynağı ve feyzi; hazineyi ilâhiyedir.
6- Teneşir ve gasildeki son kerameti: Hacı Mehmet Ruhi Hz. Sultanımızdan bizzat kendilerinden işittim “SANA EN SON KERAMETİMİ  TENEŞİRDE GÖSTERİRİM” demişler. Acizleri taşradan geldiğim için, gasl techiz ve tekfinlerine yetişemedim. Gasl ve tekfinde hizmette bulunan ol hazret, su dökerken, ELİNDEKİ TASI TUTMUŞ, TENEŞİRDE GÜLÜMSEMİŞ ve SO NRA TEKRAR GERİ BIRAKMIŞLARDIR. Böylece vaat ettiği son kerameti yerini bulmuştur.
7- Manevi müşküllerin halledilmesi: Her ne zaman tefsir hadis vs... tasavvuf kitapları okumuş isem Efendi’nin meclisinde olduğum  zaman, aynı konu ve ayetleri tilavet ederek, müşkillerimi hal eder, hatalı hareketlerimi tashih ederdi. Hacı Mehmet Ayhan isimli ihvan her ikimizi yemeği davet etmişti. Beraberce gittik, gidişten evvel kalbimde yer etmiş bir müşkülüm vardı, devamlı onu düşünüyordum. Fakat kendisine bir şey söyleyemedim. Her halim isabetli veya hatalı efendiye intikal ederdi güya O’nun avcunun içinde gibiydim, gizli-aşikâr hallerimi biliyordu. Kendine mahsus tevazu, edep ve bilgilerle, bazen benzeri olaylardan misaller vermek suretiyle irşad buyururlardı.
Sofra hazırlanırken, Mushaf-ı Şerif-i istedi, getirdiler .... istediği sayfayı açtırdı, okumaya başladı ve ledünniyatı ile birlikte izah buyurdular. Konu o gün kalbimde mevcut olan ve kendi çalışmamla halledemediğim  müşkülüm sofra başında hallolmuştu.
Yukarıdan beri anlatılanlardan başka bir çok hatıralarımız vardır. Hepsini anlatmak kitabın hacmini genişleteceği gibi, sır olarak muhafaza edilmesi gerekenlerde vardır ve O’nları ifşa etmeye mezuniyetimiz yoktur.
Ancak, divan şerhiyle ilgili olanlar gerektiğinde Sultanımızın ismi zikr edilerek beyan edilecektir.   
8- Namazda arka saftaki ruhanileri bildirmesi: Visali Hazretleri irşad için gerekli gördüğü zamanlarda talebelerinin bulunduğu beldelere giderlerdi. 1960 yılındada mütemekkin olduğum beldeye hulefayı muhteremeleri ve bazı ihvanı ile şeref verdiler. Camide hep birlikte sabah namazını kılıyoruz, bir kelebek zuhur etti ve safın önünde ileri geri aşağı yukarı çıkışlar yaparak devamlı hareket etti Namazda sağa  sola bakılmaz, ancak secde edilecek yere bakılır. Kelebek secde mahallinden ayrılmıyordu. Biz o’na bakmıyoruz, fakat o kendini bize gösteriyordu.... Demekki kelebeğimizde, kendini gösterecek şuur vardı.............. Eve davet ettik, Efendinin oturduğu koltuğun karşısında resim vardı. Kim olduğunu sordu. Merhum dedemizdir, kendisi turuk-u aliye mensubu idi dedim... BUNLAR SABAH NAMAZINDA ARKA SIRADA BİR SAF HALİNDE NAMAZA İŞTİRAK ETTİLER ... Caminin Bani’side Kelebek şeklinde Saflar arasında ayrılmadı dediklerini hatırlıyorum.
9- Sabri Efendi ziyareti: Ertesi gün sabah namazından sonra, kıraathanenin avlusunda hep birlikte oturuyorduk. Çay ikramı yapıldı..... Aniden Efendi Hz.nin çay bardağı ses çıkararak patladı ve çay etrafa yayıldı. O zamana kadar böyle birşey hiçbirimiz görmemiştik, hayret içindeydik. Ağaçtan kuş necaseti düştüğü zannedilerek tekrar çay getirildi. Sohbetin hitamında, dağılmakta olduğumuz sırada, Hacı Mehmet Ruhi Hz.ne teveccüh eden Sultanımız;
“Kabristan’dan bir NAKŞİBENDİ ŞEYHİ (R.A)çağırıyor. O’nu ziyaret edin.......çayda zuhura geleni tasarrufu eden zat’dır.” buyurmalarıyla, çay bardağının patlamasının esrarı anlaşıldı. İkindi namazını müteakiben toplu halde ziyareti yaptık. Yalnız Visali  Hz. yoktu. Mesafe uzak Efendide yaşlıydı. Ziyaret edilen zat ise; Seydi şehirli Hacı Abdullah Ef. Hz. nin halifelerinden KOZAN’LI  SABRİ HOCA Ef. (Kuddise Sırrihu) idi. Hacı Mehmet Ruhi Sultanımız SABRİ EFENDİ ZİYARETİ isimli bir kaside irşad buyurdular. HAKİKAT ve MARİFET SIRLARI isimli Divanın 197.inci sayfasında;
RIZA-İ BARİ İÇİN GELDİK HUZURU ZATİ PAKİNE;
HUZURUNA VİSALİ VE YARENLER GELDİK SABRİ EFENDİNİN; ZİYARETİMİZİ  KABUL EYLE MAKBERİ RIDVAN BARİGAHINA diye başlıyarak devam etmektedir. Huzuruna Visali yarenler beraber geldik Sabri Efendinin şeklindeki ibareden, Visali Hz. ninde manevi vücutları ile iştirak ettikleri anlaşılmaktadır.
10- Azrail Aleyhisselam ile görüşmesi: 1961 yılı sonlarında Visali Hz.leri Sultnımız trafik kazasında yaralanmıştır. Hastanede tedavi edilirken, ihvanından Hacı Ömer L. Bozcalı ziyaretine gittiğinde, yatağında karşılamış, biraz duraklamadan sonra sırtını çevirerek arkasını dönmüştür.
Bir süre bekleyen ziyaretçimiz bir özrü olduğu kanaati ile hastaneden ayrılmıştır. Efendi Hz.leri tedaviden sonra hanelerine avdet ettiklerinde, H.Ömer Bey ziyarete gittiğinde ise aralarında aşağıdaki konuşmalar geçmiştir.
Visali Hz.        : Ömer Bey hastaneye geldiğinde yanımızda kim vardı?
Ömer Lütfi Bey    : Efendim kimse yoktu
Visali Hz.        : Vardı, vardı...
Ömer Lütfi Bey    : Efendim olmadığını iyi hatırlıyorum
Visali Hz.        : Azrail Aleyhisselam ruhumu kabzetmeğe gelmişti. Ben de kendisine Cenab-ı Hakk’tan bir müddet daha ömür isteyeceğim dedim. Rabbim Teala Hazretleri bir süre daha ömür ihsan eyledi. Bu sebeple seninle ilgilenemedim.
Hakikaten bu konuşmadan altmış gün sonra 22 Ocak 1962 gününde abdest alarak iki rekat namaz kıldıktan sonra Allah... diyerek Dar-ı Beka’ye teşrif buyurmuşlardır.
Meşrebi ve Tasavvufi Görüşleri
Tasuvvufi Görüşü VAHDETİ VÜCUD Esaslarına göre’dir. Daha açık bir ifade ile, Kendileri Muhyiddin İbn’ül Arabi Hz. nin meşrebindedir. Esasen cümle Piran ve Mukarrebin (Kaddesellahu esraruhum) hazeratının görüş ve meşrebleride ayni’dir. İmamı rabbani ve muakkıble’leri zevil ihtiram (Kaddesellahu esraruhum) hazeratının VAHDETİ ŞUHUT olarak iştihareden görüşleride, aynı tasavvufi gerçeklerin, bir başka üslub’da ifadesi veya mertebesidir. Bu konuya ileride tekrar temas edilecektir. Esasen “İHTİLAFİ ÜMMETİ RAHMETEN VASİA...” Ümmetimin ilmi konulardaki ihtilaf’ları Geniş - Büyük rahmet’dir Hadisi Şerifi muktezasınca, İslam alimlerinin bilimsel çalışmalarının artmasına ve inkişafına sebep olmuştur.
Hacı Bekir Sıdkı Visali Hz.nin isimlerindeki, Visali sözü, Manevi alemdeki ismi olarak ma’ruf olmuştur. Bu nedenle genellikle kendileri hakkında kitabımızdada VİSALİ ismi kullanılacak ve bilinecekdir.
Üstadımız genellikle Sohbetlerine MERATİBİ TEVHİT sözleriyle başlar, Tevhit mertebelerinin bildirilmesinden sonra diğer tasavvufu konularda devam ederdi. Özellikle, meclisde bulunanların mertebelerine göre kalbi ve seyri sülûka ait müşkülleri ve muhtaç oldukları hususlar, sohbetin muhtevasında ele alınır, cevaplanır ve değerlendirilirdi. İsim zikredilmeksizin, hazirun müşküllerini ve tedavi şeklini öğrenirlerdi. Özellikle, mecliste marifet mertebesinde olanlar, irşad mevkiindeki muhterem halifeleri varsa, sohbetin havası-neş’esi değişir doyum olmazdı. Herkes kendi istidadı ezelisinin gerektirdiği nisbetde istifade ederlerdi. Huzurundan kalkmak istemezdik ve kalblerimizden masiva denilen ve Allah’uc Tealanın muhabbetinden başka olan düşüncelerimiz külliyen çıkardı.
GİRDİM İRFAN MECLİSİNE ARADIM KILDIM TALEP
İLMİ EN ÖNDE GÖRDÜM SONRA İLLA EDEB İLLA EDEB
Kibar kelâmının bildirdiği şekilde edeplenirdik. Fi’l-i asıl yukarıda anlatılan vasıflar, ehlisünnet tasavvufuna mensup Kamil Mürşid’lerin evsafıdır. Acizleri bir defada, Erenköy’de ziyaret ettiğim Ramazanoğlu Sami Ef. Hz. lerinin meclisinde aynı havayı teneffüs etmiştim. Meşrebleri biraz farklıydı, ama kemalatın huccetleri eksiksiz her iki zevatı âlide noksansız vardı. Allah’u Teala şefaatlerine nail eyleye.
Şerhetmeye çalıştığımız Divan tetkik edildiğinde, Kasidelerde ve Divanın genel muhtevasında Vahdeti Vücud esaslarının hâkim ve şamil görüş olduğu anlaşılır. Bazı kasidelerde açıkça belirtilen ve huccet teşkil eden ibareleri aşağıda derc ediyoruz;
1- SIRRI KUR’AN KASİDESİ
    Elif (ZAT) Lam (SIFAT) Mim (EF’ALİN ESRARI)
    ZAHİR OLDU BU SIRDAN HEM VAHDETİ VÜCUDU                 
2- MERATİBİ VAHDETİ VÜCUD KASİDESİ
    MERATİBİ VAHDETİ VÜCUDİYİ HAKİKİ
    YEDİDİR DEDİ EHLİ TEVHİD MÜRŞİDİ         
    Sahife:129
3- ONİKİ İMAM KASİDESİ
    İMAMI NAKİ’NİN SURETLERİYİZ
    VAHDETİ ŞUHUD ŞAHİTLERİYİZ
    İMAMI ASKERİN CESEDLERİYİZ
    VAHDETİ VÜCUD AŞIKLARIYIZ
4- İMANIN DERECELERİ ALTI’DIR.
    1- İmanı Kavli: Sadece söylemekle yetinilen iman
    2- İmanı Akli: Akıl yolu ile yapılan Eserden İstidlal yolu ile ve duyularımızla elde edilen iman.
    3- İmanı Kalbi: Manevi kalbe inen - yerleşen iman
    4- İmanı Hali: Kişinin haline yaşantısına intikal eden ve eylemlerinde tasarruf eden iman
    5- İmanı Şuhudi: HER NEREYE BAKTI İSEM EVVELA ALLAHI GÖRDÜM sözünün kalbde zuhuru. Bihasebil esma ve sıfat Allah’ın yaratma saltanatının TEK oluşunun müşahedesi - VAHDETİ ŞUHUD-
    6- İmanı vucudi : Kânellahu Velem yekün meaşeyün hakikatına; Hz. Haydar Kerremeallahu veche’nin EL’AN KEMAKÂN buyurmasının Hakikatı.
Bu iman mertebelerin den en zayıfı İMANI KAVLİ ve En üstünüde İMANI VÜCUDİ yani VAHDET VÜCUD İMANIDIR. İnşaallahuteala ileride dekaikiyle tafsil edilir.