Meşrebi ve Tasavvufi Görüşleri
Hacı Bekir Sıdkı Visali Hz.leri ZAHİR ve BATIN ilimlerini nefsinde cemetmiş ZÜ-L CENAHEYN bir Mürşid-i Ekmel idi. Ayni zamanda MÜRŞİD-İ SAKALEYN idi. Yani hem insanların ve hemde Cinnilerin Mürşid-i idi. Müslüman olan Cinni’lerden müridleri vardı. Hacı Mehmet Ruhi Hazretlerinden bizzat işittim; Bir gün ziyaretine gittiklerinde, Cinni’den olan müridlerine sohbet eder halde bulduğunu ve gördüğünü söylemişlerdi.
Meclisinde bulunanları teshir eder derecede nüfüz sahibi idi. kalplerine agâh idi. Zahir ve batınlarında muhtac oldukları bilgileri münasib şekilde anlatır, manevi hastalıklarını tedavi ederler idi. Huzurunda bulunanlar sohbetinden ayrılmak istemez zevk-i manevi içinde hayret ve istiğraba kavuşurlardı. Kalblerden dünya ve her türlü masiva meşgalesi ve hatırası silinirdi.
Genellikle sabah namazından sonra işrak vaktine kadar ve keza yatsı namazından sonra (takriben bir saat) sohbet eder ve Esselamü Aleyküm sözü ile ayrılırdı. Üç sene içindeki birlikte olduğumuz zamanlarda dünya ve masiva sözü ettiğini hatırlamıyorum. tevazuu Hak içindi. Hakdan gayri her şeyden müstağni idi. Hali - etvari - sohbeti ve ahlakı; şeriatı garrayı Muhammedi ile müteşerri ve ahlâkı Muhammedi ile mütehallık idi. Zem edilmekle medhü sena edilmek, nazarında müsavi idi. Bu haline uygun iki yaşantısına bizzat şahit oldum.
Bir Sohbet esnasında, her sohbetinde olduğu gibi istiğrak ve sekr-manevi sarhoşluk haline gelmiştim. Sırrım’dan Cenab-ı Zü-l Celal’e iltica ettim, Yarabbi , bu zata ikram ettiğin ilimlerden yine bu zatın hürmetine bana da lûtfet, ihsan eyle...Dememle birlikte, Efendi Hz. leri eliyle dizime dokundu Sarhoşluğumun ayıldığını hatırlıyorum; DUALAR HABİBİ EKREMİN YÜZÜ HÜRMETİNE İSTENİR dedi. Kendi zatının vesile edilmesini istemiyorlardı.
Bir başka yaz günü sabahı idi, Hamid Ağa Kahvesinde çay içiliyordu. Mecliste süküt edilir, sadece o konuşurdu, İhvandan, Gördesli Hafız Yusuf Efendi meclise on dakika kadar geç gelmişti. Geç gelmiş olmasının sebebini özür olarak efendiye anlatmaya başladı. Efendim dedi; cemaatden bir kişi zatınız hakkında ileri geri konuştu, dayanamadım, gayretime dokundu cevap verdim ve tartıştım dedi. Sultanımız elini tartışan ihvanın başına temas ettirdi; BİZ BİLMİYOR MUYUZ... Onlar aleyhimizde konuşurlar, bizimde Hak yanında derecemiz yükselir.. Cevap verme.. ve tartışma buyurdular. Evet yukarıdaki misalde kendisi medhedilmişti, bu olayda da zem etmişlerdi amma onun nazarında ikiside birdi, medhü senadan hoşlanmıyor, zemmedilmektende üzülmüyordu.
O gün Mecliste her zamanki gibi Muhterem Halifeleri Hacı Mehmet Ruhi, Emekli Hakim Abdullah bey, Hacı kumru efendi Vesair İhvan vardı. Sultanımız ihvana teveccüh ederek Rasulullah (s.a.)’ın Ciharı yarı güzini ve ashabı Kıramı vardı, sizlerde benim Ciharı yarım ve eshabımsınız diyerek iltifat buyurdular.
Üstadımızın kemalatı Divanındaki kasidelerinde ifadesini bulmakta, Kur’an-ı Azimüşşan’ın hikmetleri, ledünni ilimleri ilhama dayalı olarak açıklanmaktadır.
Sevenlerinden bir zat tarafından yazılan elliiki mısralık matbu MEDH-Ü SENA’yı alt kısımda sunuyoruz. İlham sureti ile sultanımızı ekmel derecede vasıflandıran kasidenin müellifi belli değildir. Kendini mürid-i aciz olarak belirlemesinden, manevi yakınlığa mazhar olmuş bir zat olduğu anlaşılmaktadır. Seyfi Efendi isminde bir bende’si tarafından irşad olunduğu rivayeti vardır.
Matbu nüshada kasidenin ismi belirlenmemiştir. Dörtlü mısraların sonunda VARİS-İ NEBİ sözleri tekrar edilerek yazılmış olmakla, acizlerince VARİS-İ NEBİ KASİDESİ ismi ile tesmiye olunmuştur.
VARİS-İ NEBİ KASİDESİ
Aşk-u muhabbetle yazdı kalem, feyzi rabbaniden
Celal satvet ve cemal mazharıdır, ilmi ezelden
Sırrı tevhide vakıf, hem hakayıkı eşyadan
Varisi nebi mürşidimiz Bekir Sıtkı Visali
Tasavvuftâ binazirdir, muttali’dir hakayıkı esmayı
Aşıkı billahdır, tefekkür ve tezekkürdedir daim nefesi
Cümle müşkilleri hal ile, müridlere akıtır feyzi
Varisi nebi mürşidimiz Bekir Sıtkı Visali
Seyhi Ekberden almıştır, ilmü ledünle tariki sultani
Pir Hüsamdan almıştır, turiku Halveti ile tarikı Uşşaki
Mürşidi Samide fani olarak etmiştir mi’racı
Varisi nebi mürşidimiz Bekir Sıtkı Visal i
Aşkı ilâhide mest olmuş, makamı tevacüd’dür hali
Baka billahi ermiş Allah’da olmuştur fani
Cümle piran sevgilisi, on iki imam ehlibeyt aşıkı
Varisi nebi mürşidimiz Bekir Sıtkı Visali
Ezelden bela demiş, zat ismini seçmiştir
Kabe kavseynden içre, bahri ev ednaya dalmıştır
Makamı mahmuda varup, sohbeti rasul olmuştur
Varisi nebi mürşidimiz Bekir Sıtkı Visali
Şeriat, tarikat, hakikat ma’rifette dürru yektadır
Susamış kalblere feyzi vermekte mahzeni ilahidir
Muallimi esma, mahbubu zat Mustafa rasulu kibriyadır
Varisi nebi mürşidimiz Bekir Sıtkı Visali
Cümle kuyudattan müberra, (Lâ faile illallah) demiştir
Sıfattan geçip (La mevcude illallah) ı bulmuştur
Cenneti ef’alden aşıklara meyveler sunmuştur
Varisi nebi mürşidimiz Bekir Sıtkı Visali
Cümle tarikatta önderdir, maşuku ve meşhudu ilahi
Ya ilahi himmetinden, dur eyleme, Ahmedi muhtar aşkına müridanı
Teveccühü ile izinde baki bulalım sultanı
Varisi nebi mürşidimiz Bekir Sıtkı Visali
Tecelli ef’al ile (La tefhaku) sırrını
Kesretde vahdet, vahdette sırrı ehadiyeti
Başka ba’del fenadan sonra, zevk ettirir her eşyayı
Varisi nebi mürşidimiz Bekir Sıtkı Visali
Zülcenaheyndir, sevgilisidir bütün enbiya evliyanın
Celalinden cemal doğar, kemalidir o sultanın
Cümle müridann efendisi, sevgilisidir Allahın
Varisi nebi mürşidimiz Bekir Sıtkı Visali
Medhetmeğe takatı yetmez, müridi aciz Bahri kadrini
Devr ile seyrettirdi, bildirdi hem aslımı neslimi
Tevfıkı ilahi erişdi, himmetiyle gösterdi, fakire hem hakikatı
Muhammedi
Varisi nebi mürşidimiz Bekir Sıtkı Visali