Buradasınız: Ana Sayfa / Sohbetler / Allah'ı Niçin Anıyoruz / Müslüman Büyüklerinin Zikre Dair Görüşlerinden Numuneler - 19

Müslüman Büyüklerinin Zikre Dair Görüşlerinden Numuneler - 19

 

Ehlullahın ahlâkından birisi de zikrullaha karşı çok gayretli oluşlarıdır. Birisini zikreder görürlerse asla kendileri gafil ve zikirsiz kalmazlardı. Yine dervişlerin ahlâkından birisi halim, selim ve yumuşak olmalarıdır. Devenin küçük çocuğa teslim olduğu gibi bunların da teslim olmalarıdır. Dervişlerin yumuşaklıklarının bir misali de şudur ki: Bir zikir meclisine uğrarlarda kendi yollarına göre zikir yapılmıyor da başka tarikat üslûbunda ise itiraz etmeyerek iştirak etmeleridir ve her saat nefislerini yoklayıp münafık sıfatlarını çıkarıp mü'min sıfatlarını dâhil etmeleridir.

 

Yahya bin Muaz mü'minlerin sıfatlarından bazılarını toplamış demiş ki: "Mü'minin hayâsı çok ezası az, hayrı çok fesadı az, lisanı doğru kelamı az, ameli çok günahı az, fuzuli az yani yaramaz sözleri az, akrabaya ihsanı çok, sılacı yani akrabayı çok gidip yoklar. Vakur şekûr yani Allah'a çok şükür edici Allah'tan çok razı, rızkın darlığı zamanında, halîm, ihvanına rıfk ile muamele edici, şefkatli. Lânetçi değil, sövücü değil, ayıplayıcı değil, gıybetçi değil, koğucu değil yani nemmâm değil, aceleci değil. Hasetçi, kibirli, ucuplü, dünyaya rağbetçi, tul-i emelli, çok uyuyucu, gafletçi, mürai, münafık, bahil, hasis, cessa yani çok tecessüs eden, herkesin iç yüzünü araştıran değildir. Allah için sever, Allah için buğuz eder, Allah için kızar olmalı. Azığı takva, himmeti ukba, celisi zikrullah, habîbi Mevlâ'sı, sa'y-i uhrası olmalı yani koşması, gayreti âhiret için olmalı.

 

Hadis-i şerifte: "Münafıkta himmet ve gayreti yemek içmektedir, müminin himmeti oruç ve namazdadır." buyrulmuştur

 

Yine ehlullahın ahlâkındandır: âhiret amellerini daima dünya amellerine takdim etmek. Bunlar sabah namazından sonra, virdini sair mühimmatı üzerine takdim eder. Nasıl ki soğuk gecelerde teheccüde kalkmayı, sıcak ve yumuşak yatakta uyumağa tercih ve takdim ettiği gibi. Bütün selef-i salihin bu minval üzere idiler. Bir kimse ki sabaha çıkıp da himmeti dünya olursa o, ehlullah yolundan çıkmış demektir.

 

Yunus ibn-i Ubeyt merhum diyor ki: "Bir kimse ki onun yanında dünya ve mafihadan yani dünyada bulunanlardan hayırlı olan bir tesbihi veya tehlili yoksa bu tesbih ve tehlil ile meşgul değilse o kimse dünyasını âhiretine tercih edenlerdendir."

 

Hasan-ı Şazeli Hazretleri demiş ki: "Dünya şeytanın kızıdır. Her kim bu kızla nişanlanırsa babasının damat yanında gelişi gidişi sıklaşır. Şayet o kızla evlenirse kayın baba bütün bütün damadın evine yerleşir."

 

Yine ehlullahın ahlâkından: Kendilerinden sonra çocuklarının istikbalinin ne olacağından korkmamaktır. Bu sebeple dünya mallarından ellerine geçeni infak ederler, yani sadaka verirler bir şey saklamazlar. Şayet ölümünden sonra zürriyetinin ne olacaklarından korkarlarsa; hırs, bahillik ve cimrilik sıfatları kendilerinde bulunduğuna hükmedilir. Hadis-i şerifte: "Evlât babasını bahil ve korkak yapar." buyrulmuştur. Yani evlât babasını bahil yaptığı gibi cihad ve hacca gitmek gibi fezailden de korkak yapar, "evlâdım var" diye bu mübarek ibadetlere para sarfından çekinir olur. Hasan-ı Basri (r.a.) demiş ki: "Ey âdemoğlu! İnfak et; etrafındaki yırtıcı hayvanlar mesabesinde olan oğlun, karın, hizmetçin ve diğer akrabaların seni aldatmasın, çünkü oğlun mal hususunda seninle münazaa eder, hepsinin kendisine kalmasını ister, başka hayrata sarf etmeğe mani olur. Ve Allah rızasına sarf etmene engel olur. Karın da tabasbus eden köpek ve kedi gibidir. Diğer akrabalarına da senin ölümünden sonra kendilerine gelecek bir dirhem miras, senin hayatından arkalanma, onlar seninle varlığınla ve sağlığındadır. Binaenaleyh bunlardan muhabbet bekleyip malını Allah rızasına sarf etmekten mahrum kalma, onlardan arkalanma, onlar seninle varlığında ve sağlığındadır. Lahde konduğun zaman evlerine dönerler, kokular sürünür karılarına sarılırlar, yer ve içerler, senin malınla eğlenirler hesabını sen verirsin" buyurmuştur.

 

Ebu Hazim (r.a.)'de demiş ki: "İnfak ediniz; Evlâdına servet bırakmazsan zayi olur düşüncesi sizi korkutmasın. Çünkü çocukların mü'min olurlarsa Allahu Teâlâ onları hesapsız rızıklandırır. Eğer fasık olurlarsa siz malınızla onların fısk-ı fücuruna yardım etmiş olursunuz."

 

Müslimü'n-İhat rahimehullah demiş ki: "Altın ve gümüş sikkeleri ilk darp edildiği zaman şeytan bunları alnına koymuş ve öpmüş demiş ki: 'Sizin ikinizi de her kim severse o, benim gerçek kulum ye kölemdir.'"

 

Müslüman kabirlerini ziyaret etmek adetleridir. Bir hadis-i şerifte; "Kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü size âhireti hatırlatır." buyrulduğundan bununla amel etmek için ziyaret edilir. Şeyh Muhammed ibn-i İnan Hazretleri her cuma kabir ziyareti yaparmış ve kabri görünce ağlar, sünnet olan zikri yapar sonra dermiş ki: "Bu kabristandakilerin hepsi de çok isterler ki sağ olsalar da iki rekât namaz kılsalar yahut bir kere olsun «La ilahe illallah» diyebilsek diye hasret çekerler. Binaenaleyh siz diriler, ömrünüzü ganimet biliniz."

 

Oturdukları her mecliste zikrullahtan ve Resûlullah'a (s.a.v.) salâvat getirmekten gaflet etmemek de ahlâklarındandır. Şu hadis-i şerifle amel etmiş olmak için, hadiste buyrulmuş ki: "Bir cemaat bir mecliste oturup da zikirsiz ve salâvat-ı şerife okumaksızın kalkarlarsa kıyamet günü onlar için noksan ve vebal olur". Diğer hadis-i şerifte de "Cennet ehli, dünyadaki bir şeye hasret çekmezler; ancak dünyada zikirsiz geçmiş saatlerine 'ne olaydı onları da zikirle geçirmiş olsaydık' diye hasret çekecekler." Hadis-i şerifleri ile amel etmek için zikirsiz ve salâvatsız bir meclisten kalkmazlar.

 

Hasan-ı Basri rahimehullah buyurmuş ki: "Allahu Teâlâ (Bakara: 152)

 

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ

 

ayet-i kerimesi ile bize kolaylık ve hafiflik yaptı, zikir yapmak için hususi bir mekân tayin buyurmadı. Böyle olmazsa da zikir yapılacak bir mahal ve mekân tayin buyursa idi 100 senelik yol da olsa oraya zikir yapmak için koşmak bize farz olacaktı. Nitekim hacc için Kâbe'yi tayin buyurmuş oraya gitmeye mecbur olduğumuz gibi. Bunun için Allah'a hamd ve şükredelim."

 

İbrâhim Ethem (r.a.) demiş ki: "Allahu Teâlâ ile oturmak isteyen kimseye zikrullahtan gaflet etmemek şarttır."

 

Ata-i Sülemi rahimehullah da demiş ki: "Nefsine zulmeden kimse yani herhangi bir günah irtikâp eden kimse, Allahu Teâlâ'yı zikretmek için, evvela tövbe ve istiğfar yapmalı, sonra zikre başlamalı. Çünkü Allahu Teâlâ zulümde ısrar ederek zikir yapan zalime lanet eder. İşte bu sebepledir ki bütün zikir ehli olanlar zikre başlamadan ihtiyaten tövbe ve istiğfar yaparlar. Sonra zikre başlarlar. Çünkü olabilir ki nefislerine zulüm yapmış olabilirler. Haram işlemeseler bile bir mekruh, gaflet ve kötü hatıra ve hayaller irtikâp etmiş olabilirler.

 

Davud-u Tai rahimehullah demiş ki: "Her nefis dünyadan çok susamış olarak çıkar, ancak zakirlerin nefsi bundan müstesnadır."

 

Sabit-i Benani rahimehullah demiş ki: "Allahu Teâlâ'nın beni zikrettiğini ben muhakkak bilirim", sormuşlar ki nasıl bilirsin? Cevap vermiş: "Çünkü ben Allah'ı zikrettiğim vakit o da beni zikreder. (Bakara: 152)

 

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ

 

âyeti delilimdir."

 

Ebu'l Melih rahimehullah Hazretleri gafletle bir yol yürürse yani bu yürüyüş esnasında zikrullahta bulunmayıp gafletle geçmiş olsa, bu yol bir konak mesafede bulunsa geri döner ve zikrullahla o yolu tekrar yürürdü ve derdi ki: "Ben isterim ki yürüdüğüm yollar yarın kıyamette benim lehimde şahadette bulunsunlar."

 

Davud (a.s.) demiş ki: "Allah'ım, beni zakirlerden kıl ve zakirler meclisini bırakıp da gafiller meclisine geçersem, ayağımı kır. Bu ayak kırmak, senden bana nimettir."

 

Vehb bin Münebbih rahimehullah demiş ki: "Şu insanlara hayret ediyorum, cesedi ölene ağlıyorlar da kalbi ölene ağlamıyorlar. Hâlbuki bu daha müthiştir."

 

Yine ehlullah kalp perdesinin incelmesi için çok amel ederler o derecedeki kâinattaki her şeyi diri görürler ve her şeye karşı diri muamelesi yaparlar. Bu sebepledir ki Allah'a karşı isyan edecek yani günah işleyecek tenha ve hâli bir yer bulamazlar. Her yerde bulunan, her şeyi iki gözü ile kendisine bakıyorlar görünür de utanır ve edep iktizası her şeye hakkını verir. Günah işleyecek tenha bir mekân bulamazlar; günah işlemiş orada bulunan her nesnenin yarın kıyamette aleyhine şahadet edeceklerini bilirler.

 

Dualarının mutlaka müstecap olması için insanların melaike gibi olmaları ve günah işlememeleri lâzımdır.

 

Ebû Nüceyh rahimehullah demiş ki: "Mü'min Allah'a isyan etmese ve 'Şu dağı yürüteceğim' dese Allah onu yalancı çıkarmaz."

 

Bir gün İbrâhim Ethem rahimehullah Kâbe'nin gölgesine oturmuştu, bir kişi geldi "Ya Eba İshak, müstakimin yani doğrunun alâmeti nedir?" diye sordu. Cevaben dedi ki: "Ebu Kubeys Dağı'na işaret ederek yürü dese yürür." diye dağa işaret edince Ebû Kubeys hareket etti. Hemen İbrâhim Ethem dağa işaret edip "Dur! ben seni kastetmedim." dedi, dağ durdu.

 

Bir ahlâkları da hicaplarının incelmesi için çok çalışmalarıdır. O dereceye gelirler ki, her biri âhireti ve âhiret nimetlerini kalp gözü ile görür hale gelirler. Böyle olmazsa dünyadaki zühtleri tamam olmaz. Bütün bütün kendilerini âhiret ameline veremezler. Zira âhireti göremeyen mahcuplardan dünyada zahitlik yapmak uzaktır, yapamazlar. Dünya ehlullahın yanında değersizdir. Kıymet vermezler; şu hadis-i şerifle amel için. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurmuş ki: "Dünyanın ve âhiretin oğulları, yani adamı vardır. Siz âhiret oğullarından olunuz. Dünya oğullarından olmayınız."

 

Süfyan İbn-i Uyeyne rahimehullah demiş ki: "Tasavvuf ehli olan kimseler zikrullahı çok yaparlar ki dünya kendilerinden uzak olsun için. Hakikaten Allah'ı zikrettiklerinde dünya uzaklaşır; fakat zikirden dağıldıklarında dünya her birerlerini enselerinden yakalar."

 

Ehlullah ittifak ettiler ki, açlık tarikat rükünlerinin en büyüğüdür.

 

Rızık işine ihtimam etmemek de ahlâklarındandır. Şeyh Ali Nebtini rahimehullah demiş ki: "Hızır (a.s.)'la buluşmak isteyen velilerin şartı yarın için rızık depo etmemektir. Yarın için yiyecek depo eden görüşemez, isterse ins ile cinnin ibadetlerini yapsın" yine demiş ki: "Hızır (a.s.)'ın âdetidir, âriflere yakazada, müritlere rüyada gelir. Çünkü mürit uyanık iken Hızır (a.s.)'ın sohbetine tahammül edemez. Bundan dolayı müritlere rüyada gelir. Bilmedikleri âdabı öğretir."

 

Abdullah-il Yüsri Hazretleri Hızır (a.s.)'la yakazada görüşür ve uzun sohbetler yapardı. Sonra yakazada gelmekten kesildi. Rüyada gelmeye başladı. Niçin yakazada gelmeyi terk ettiğini sordu? Hızır (a.s.) dedi ki: "Biz yarının rızkını düşünüp depo edenle yakazada görüşmeyiz. Hâlbuki sen filan tarihte karına şu kadar lira verdin 'Bunu sakla yarın lâzım olur.' demiştin." dedi. Abdullah-il Yüsri tövbe etti. Artık para saklamadı ise de ölünceye kadar Hızır (a.s.) yakazada bir daha gelmedi.

 

Bir gün Bayezid-i Bistami Hazretlerine, "Sen nereden yiyip içiyorsun?" diye sordular. Dedi ki: "Allahu Teâlâ sivrisinek ve karasinekleri bile rızıklandırır da Bayezid kulunu hiç unutur mu?" dedi.

 

Ve yine Bayezid-i Bistami Hazretleri bir imamın arkasında namaza devam etti. Bir gün imam sordu: "Seni görüyorum ki kazancın yok, nereden geçiniyorsun?" Bayezid Hazretleri dedi: "Beni şimdi bırak arkanda kılmış olduğum namazları kaza edeyim de, sonra sana cevap vereyim. Çünkü sen Allah'ı bilmiyorsun, Allahu Teâlâ'yı bilmeyen kimsenin arkasında kılınan namaz sahih olmaz, kabul olunmaz."

 

Hafs ibn-i Hümeyd rahimehullah demiş ki: "Ulema ve fukaha ve hükema ve Şuara (şairler) ittifak ettiler ki: Âhiret nimetlerinin kemâli, ancak dünya nimetlerinin noksanlığı nispetinde elde edilir."

 

Yine Ehlullah kavminin ahlâkındandır: 5 vakit namazlarını Resûlullah'ın (s.a.v.) arkasında, Kabr-i Şerif'inde kılarlar. Ve teşehhüdlerinde ettehiyyatü okurken «Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtühü» dediklerinde Resûlullah Efendimizin kendisine verilen bu selâma mukabele ederek selâmlarını kabul edip iade eylediğini yani «Ve aleyküm selam» diye cevap verdiğini işitirler.

 

Seyyidim yani Şeyhim Aliyyül Havvas Hazretleri dedi ki: "Melayet-i Muhammediye kademine yetişebilmek için Resûlullah (s.a.v.) ve Hızır İlyas (a.s.) ile içtima etmek lâzımdır. Bütün sâdıklar yani veliler bu yoldan geçtiler. Mahcupların bunu inkâr etmelerinin hiç tesiri yoktur."

 

Şeyh Ebu'l Abbas Mürsi Hazretleri bir gün ashabına dedi ki: "Resûlullah Efendimize selâm verdiği vakit selâmını alıp iade eylediğini içinizden işiten var mıdır? Hayır, içimizde böyle işiten kimse yoktur" dediler. O zaman Ebu'l Abbas Hazretleri buyurdu ki: "Allah ve Resûlünden mahcup olan kalplerinizden dolayı ağlayınız. Vallahi gece ve gündüz bir lâhza Resûlullah Efendimizden perdelensem de göremesem nefsimi Müslümanlardan saymam."

 

Ahlâklarından birisinin de çok susmak ve hikmetle konuşmak olduğu faslını bitirirken hülasa ederek demiş ki: "Ey kardeş, bunu bil ve batınını dünya muhabbetinden ve şehvetlerinden temizle. Allahu Teâlâ'nın zikrini çoğalt, batının cilası tamam olunca o zaman Allah seni hikmetle konuşturur ve zamanın hâkimi olursun. Fakat dünyaya muhabbetin devam ederse bu hal senden uzaktır. «Ve'lhamdülillâhi Rabbil âlemin».

 

"Ehlullah misafirlerine ikram etmekle ahlâklanmışlardır." Faslının sonunda şu hadis-i şerif var:

 

"Allahu Teâlâ velilerini ancak cömertlik üzerine ve güzel ahlâklı olarak yaratmıştır."

 

Übeyd ibn-i Umeyr rahimehullah demiş ki: "Hiç bir kul yoktur ki yatağa yatar da uykusu gelinceye kadar Allahu Teâlâ'yı zikrederse muhakkak uyanıncaya kadar Allahu Teâlâ'yı zikredenlerden yazılır."

 

Ehlullahın ahlâkından birisi de her namazda huzurullahta durmak için vaktin evvelinden itibaren tedricen hazırlanmaya başlamalarıdır. Ekâbir namazda Cenâb-ı Hakk'a ziyade ta'zim ederler. Çünkü köle padişahın önünde durduğu gibi musalli de Cenâb-ı Hakk'ın önünde durmuştur. Hadis-i şerifte: "Allahu Teâlâ'nın kullarına farz kıldığı 5 vakit namazı, hiç bir şeyini zayi etmeksizin ve hakkına riayet ederek kılarlarsa o kulu cennete sokmak Allah'a borç olur."

 

Diğer hadis-i şerifte: "Kıyamet günü kulun ilk hesabı namazdan yapılır. Eğer namazı tamam çıkarsa sair amelleri kabul olunur. Eğer namazı eksik çıkarsa diğer amelleri red olunur." buyrulmuştur. Müslim bin Yesar Hazretleri namaza başlayınca, etrafında neler olduğunu bilmezdi. Hatta bir gün ailesi efradına: "Şimdi gürültü yapmayın. Ben namaza başlayınca istediğiniz gürültüyü yapınız. Çünkü o zaman bir şey işitmem." demiştir. Hatta bir gün camide namaz kılarken caminin diğer tarafı yıkıldı, büyük gürültü çıkardı. Bütün cemaat kaçıştılar, kendisi ise namazdan selam verene kadar bunun farkında olmadı.

 

Hazret-i İmam-ı Ali (k.v.) Hazretleri de namaza başlayınca rengi döner ve sararır da derdi ki: "Namaz emanettir, bu emanet göklere ve yere ve dağlara arz olundu da hiç birisi bu emaneti taşımayı kabul etmedi. Ben bu emaneti yüklendim. Adabını ifâ edebilir miyim, edemez miyim bilemem?.."

 

Vehb ibn-i Münebbih rahimehullah demiş ki: "Davud (a.s.) dedi ki: "Ya Rabbi kimin namazı kabul olunur? Beyt'in olan mescide kimin girmesi layık olur?" Cenâb-ı Hakk vahiy buyurdu: "Azametime tevazu eden ve gündüzünü zikrimle geçiren, benim için nefsini şehvetlerden men eden, açı doyuran, garibi barındıran, belâya düşmüşlere acıyan kimsenin benim evime girmesi layık olur ve duasını kabul ederim."

 

Abdullah ibn-i Abbas Hazretleri (r.a.) demiş ki: "Huzur-u kalp ile kılınan iki rekât namaz, kalbi sehiv ile olup huzurda olmayarak kılınan 1000 rekattan hayırlıdır."

 

Süfyan ibn-i Üyeyne rahimehullah demiş ki: "Zühd üç harftir.

1 — (Z) harfi; dünya ziynetini terk etmek,

2 — (H) harfinin manâsı, nefsin hevasını, yani dünya arzularını terk etmek,

3 — (D) harfinin manâsı, dünyayı toptan terk etmektir. Bunları yaparsan zahitsin."

 

Fakirlikten ve geçim darlığından sürür yani sevinç duymak ve zenginlik yönelirse bundan mağmum olmak yani gamlanmak, kederlenmek de ahlâklarındandır. Hadis-i şerifte: "Nefislerinizle açlık ve susuzlukla mücahede ediniz. Çünkü ondaki ecir, fisebilillah cihad edenin ecri gibidir." Diğer hadis-i şerifte: "Kalbinizi yemek ve içmekle öldürmeyiniz, muhakkak ki kalp ekin gibidir. Ekine fazla su verince öldüğü gibi."

 

Hadis-i şerifte buyrulmuş: "Yediğiniz yemekleri Allah'ın zikri ve namazla eritiniz ve bundan evvel uyumayınız ki kalbinizi gaflet kaplamasın."

 

"Allah'a karşı vazifelerinde çok noksanlık yaptıklarını düşünerek mahzun olurlar." Faslında şu hadis-i şerif var: "Her gece bir melaike kabir halkına bağırır ve der ki 'Ey ehl-i kubur bugün kimlere gıpta ettiniz?' onlar da cevaben derler: 'Mescitlerin ehline gıpta ediyoruz. Çünkü onlar oruç tutuyor biz tutamıyoruz, namaz kılıyorlar biz kılamıyoruz ve Allah'ı zikrediyorlar biz zikredemiyoruz.'"

 

Mensur ibn-i Ammâr rahimehullah öldükten sonra bazı müritleri rüyada görüp halini sordular ve "Allahu Teâlâ sana ne yaptı dediler?" dedi ki: "Allahu Teâlâ bana buyurdu ki, 'Ya Mansur seni muhakkak mağfiret ettim, her ne kadar karışık işlerin varsa da; çünkü sen insanları beni çok zikretmelerine teşvik ederdin.'"

 

İmamı Gazzali (k.a.s.) Hazretleri buyuruyor ki: "Mağrurlar, yani dünyada aldananlar, evvela iki sınıftır: 1. si Kâfirler 2. si Müminler. Müminlerde 4 sınıftır: (1) Ulema, (2) Abidler, (3) Zenginler, (4) Mutasavvıflardır.

 

Kâfirlerin aldanmaları 2 noktadadır: 1'ncisini dünya hayatı aldatmaktadır. 2'nci kısım şeytana aldanmaktadır. Dünya hayatına aldananlar diyorlar ki: 'Peşin veresiyeden hayırlıdır, dünya nimetleri yakın ve gerçektir, âhiret lezzetleri şek ve şüphedir, şek karşılığında yakın ve müsbet olan dünya terk edilmez.' diyorlar. Bu kıyasları fasittir. Ve şeytanın mantığıdır. Nitekim secde ile emredilince, 'ben ondan hayırlıyım' dediği gibi. Hayırlılığı sebepte zannetti. Bu gururun ilacı ikidir: 1'ncisi ya tasdiktir ki imandır, yahutta burhandır. Tasdik: Allahu Teâlâ'yı ve Resûlünün getirdiklerini tasdiktir. 'Allah yanındakiler hayırlı ve ebedîdir.' (Kasas: 60) ve 'Dünya hayatı gurur metaıdır.' (Al-i imran: 185) âyetlerini tasdik etmektir.

 

Burhana gelince: Kıyasının bozuk ve fasık olduğunu bilmektir. Şöyle ki: Dünya peşin ve âhiret veresiyedir, mukaddimesi doğrudur. Fakat 'Peşin veresiyeden hayırlıdır.' sözünde hata ediyorlar. Çünkü hakikat böyle değildir. Eğer peşin, miktarca ve maksud olan keyfiyetçe müsavi olursa o zaman peşin iyidir. Fakat peşin veresiyeden az ise o zaman veresiye hayırlıdır. Hâlbuki bilinen bir gerçektir ki âhiret ebedîdir, dünya fanidir. İtirazlarında: 'Dünya lezzetleri müsbet ve gerçek, âhiret lezzetleri şektir.' demeleri de batıldır. Belki mü'minler yanında âhiret lezzetleri de yakın ve gerçektir. Şöyle ki: Mü'minler enbiya ve ulemayı taklit ederler. Nasıl ki hastaların verilen ilaçları bilmedikleri halde doktorları taklit ettikleri gibi. Diğer taraftan enbiyaya vahiy olunmakta ve evliyaya ilham yapılmaktadır. Zannetme ki Peygamberimizin âhiret umuruna dair bilgisi Cebrail (a.s.)'ı taklit olsun. Bu marifetten Peygamberimiz münezzehtir. Belki, Peygamberimize bütün eşya inkişaf etmiş ve basiret nuru ile her şeyi müşahede etmiştir. Zahir gözü ile görmüş gibi, basiret nuru ile her şeyi müşahede eylemiştir.

 

Dilleri ile ve akidleri ile iman edenler de, eğer Allah'ın emirleri olan salih amelleri zayi ederlerse ve şehvetlerle kirlenirlerse, bu gurur ve aldanmada kâfirlerle müşterektirler."1

1 "Kitab'ül-Keşfi ve Tebyin fi Gurur'il-Halkı Ecmain" kitabı, İmam-ı Gazzali

 

Gezi