Buradasınız: Ana Sayfa / Sohbetler / Allah'ı Niçin Anıyoruz / Müslüman Büyüklerinin Zikre Dair Görüşlerinden Numuneler - 32

Müslüman Büyüklerinin Zikre Dair Görüşlerinden Numuneler - 32

 

Merhum hocamız Hacı Bekir Sıtkı Efendi Hazretleri'nin hocası ve şeyhi olan, Kasımpaşa'da Yahya Kethüda dergâhı postnişini Abdurrahman Sami Efendi Hazretleri'nin matbu ve basılmamış eserleri çok olup, zahir ve batın ilimlerinde ileri derecede büyük âlimdir. Eserlerinden "Hediyyet'ül-Âşıkîn" isimli 1330 tarihinde basılmış kitabının, zikrullahın faziletine dair faslında deniyor ki:

 

"54 Farzın evvelkisi zikrullahtır. Zikrullahı çok yapmanın iman-ı kâmil alâmeti olduğunu, 'Herşeyin bir alâmeti vardır, imanın alâmeti de zikrullahtır.' hadis-i şerifi tasrih buyurmaktadır. Zikrullahtan ruhanî gıda ile faydalanamayanların münafık sıfatlı olduğunu da (Nisa: 142)

 

وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً

 

(Münafıkların sıfatlarını sayarken: Aldatmak, namaza tembellikle kalkmak, Allah'ı zikretmemek gibi hallerin münafıklık alâmetinin başta gelenleri olduğunu) tasrih buyurmuştur. Bir hadis-i şerifte de: Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyurmuşlardır ki: 'Size amellerin efdali ve ibadetlerin en mükemmeline delalet edeyim mi?' Evet ya Resûlullah dediklerinde, 'Efdal-i amal zikrullahtır. Yani amellerin en üstünü Allah'ı anmaktır.' buyurmuşlardır. Zikrullahın fazileti âyetlerle de sabittir. 'Allahu Azîmüşşan'ı çok zikrediniz felah bulursunuz.'(Enfâl: 45). Yine 'Allahu Azîmüşşan'ın zikri ekberdir.' (hadis). 'Beni zikrederseniz ben de sizi zikrederim.' (Bakara: 152). 'Makam-ı senada Allahu Azîmüşşan'ı her halde; yani ayakta, oturarak ve yatarken dahi zikredenler.' (Al-i İmran: 191). Hadis-i şerifte de buyurulmuştur ki: 'Zikrullah kalbin cilâsı, ruhun gıdası demektir.' Diğer hadis-i şerifte: 'Allahu Azîmüşşan'ı gafiller içinde zikreden kurumuş ağaçlar içinde yeşil ağaç gibidir.' buyrulmuştur."

 

Müridin vazifesini beyan eden 4'ncü fasılda: "Cismanî hastalıklara cisim doktoru lazım olduğu gibi, ruhanî hastalıkta da kalp ve ruh hastalıklarını ve bunların hicaplarını gidermek, için de ruhanî tabip olan mürşid-i kâmil lâzımdır. Zahir ilmi muallimsiz öğrenilmediği gibi, batın ilmi olan ilm-i sülûk, ilm-i tecelli, ilm-i meratib-i ruhaniyet, nefis mertebeleri, ilmi velayet sırları mertebeleri, ilim ve veraset sırları mertebeleri ilmi için hidayet yolunu gösterecek bir mürşit lâzımdır. Delilsiz gözle görülen yol bulunamadığı gibi, mürşitsiz melekût yolları sülûk ve ceberrut yolları bulunamaz. Fakat mürşit iki kısımdır. Birisi taklidi mürşit, diğeri hakiki mürşittir. Taklidi mürşit, kalıp para gibi surette mürşide benzer hakikatte mürit bile olamamıştır. İrşat davasında bulunması zulüm olup, zalim hidayetten mahrumdur.

 

Taklidi mürşidin alâmeti: İtikadı ehl-i sünnete uymaz, ameli İmam-ı Azam'a benzemez, sülûku, ruhanî tavırlar tecelliyat mertebeleri üzere meratibi kat etmeyip söze kanaat edendir. Bu gibilere teslim olmak, sermayesini yol kesen eşkıyaya teslim etmek gibidir.

 

Hakiki mürşit ise kimya ve iksir gibidir ki, bakır gibi gönülleri altın gibi temizlenmiş, zulmeti ruhları güneş gibi nurlu eder.

 

Alâmeti: İtikadı ehl-i sünnet üzere olur. Ameli, İmam-ı A'zam ameli üzere bulunur. Sülûku, meratib-i ehl-i velayetin sülûku üzerine bulunup nasutiyetini lâhutiyette ifna ve lâhutiyetini nasutiyete ibka edip irşada memur olur. Ruhani hal sahibi olur, rüya sırlarına vakıf olur, keşif sahibi olur, Resûlullah Efendimizin izinden gider. Teselli ve inşirah verici olur, mütevazı, ahlâkı Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanmış olur. Hakk-ı ârif, ibadete devamlı, bid'atlerden kaçınır, takva sahibi olur. İki kandil ile yürümeli; zahirde şeriat, batında tarikat nuru. Basarı hikmet, bakışı ibret, sükûtu halvet, hareketi hikmet, kalbi kurbet yani Hakk'a yakınlık ruhu vahdet, sırrı vuslat-ı Hakk, ihfası fenay-ı ehadiyette daim ola. Bu gibi vücud-u iksir mürşid-i kâmile teslim olup, silsile-i tarikat-ı âliyeye girerek evliyaya aşina olmaya nail olan kimse mürid-i hakikidir. Beden ve can ile teslim olup gayet tazim ile yaklaşan, mürşidin emanetini muhafaza eder. Mürit, imtihan etmeye itiraz etmeye, zira bunlar şeytan sanatıdır. Kemâl-i rabıta ile fena-fiş'şeyh makamına eren, fenaf'il-pîr makamına, fena-fi'r-Resûl makamına, fenafillâh makamına uruca vesileyi vuslat ittihazı ile rabıta ede. Yani şeyhine muhabbetle ve kalben bağlana. Zira kalbini dünya muhabbeti ile doldurmaktan sakınıp insan-ı kâmil muhabbeti ile doldurmak, Mevlâ'nın rızasına yaklaşmak vesilesidir."

 

"Hasan-ı Basri Hazretleri'nin toplayıp tertip buyurduğu 54 farzın evvelkisi Allah'ı bir bilip zikretmektir diye hitab-ı ilâhinin her mükellefe farziyetini bildirmişlerdir. Binaenaleyh Allah'ı zikir kadın ve erkeklere eşit olarak farzdır. Nitekim (Mümtahine: 12)

 

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ

 

ayet-i kerimesi ile kadınlar da peygamberimize mübayâya yani bîat etmeye, tarikat almaya nail oldular. Lâkin

 

لا يَمَسُّ يَدى يَدَامْرَاَةٍ

 

buyuran Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz kadınlara gönderilmek üzere bir leğen suya telkin buyurdu ve bil-vasıta telkin şerefine nail oldular."1

 

Tarikata dair bapta: "Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz, Ashab-ı Kiram'ın (r.a.): 'Ya Resûlullah bizi Cenâb-ı Hakk'a ulaştıran yolların en yakinine delâlet buyur.' demeleri üzerine, Cenâb-ı Hakk tarafından Cibril-i Emin'e telkin buyrulan tevhid nurunu Habib-i Edîbine telkin etmek üzere tebliğ etmekle, bu tevhidi Çehar-ı Yâr yani Hazret-i Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali (r.a.) Hazretlerine hususi telkinle, diğer Ashab-ı Kiram'a umumi telkinle telkin buyurup Allah'a vuslat yolunun en yakinini Cenâb-ı Hakk'ın tarifi veçhile bildirdiler. Ondan sonra silsile ile kâmilden telkin olunarak ayrı ayrı isimlerle şöhret bulmuş ise de, esas ve hakikat itibariyle bir feyz-i Muhammedi ile ayakta duran nuranî ağacın her birerleri dalları mesabesindedir.

 

Mekke-i Mükerreme'de telkin olunan şeriat tevhidi, şirk-i celilden (aşikâre şirkten) halâs eylediği gibi, Medine-i Münevvere'de telkin buyrulan tarikat tevhidi de şirk-i hafiden kurtarmak içindir.

 

'Peygamber size ne getirirse onu alınız.' ayet-i kerimesi ile peygamberimizin tebliğ buyurduğu her şeyi almak ve kabul ederek ona uymak vacip olduğu gibi, tarikatı da almak vaciptir. Nitekim (Nur: 63) ayet-i kerimesi de, kabul etmeyip muhalefet edenlerin fitne ve elim azaba müstahak olacakları beyan buyrulmuştur.

 

Tarikatların değişmesinin sebebi velâyet-i verasettir. Peygamberlikteki ilâhi ihtisaslar değiştiği gibi verasette, velayette dahi mazhariyetleri icabı ihtilâf husule gelmekte ise de bu ihtilâf yani değişiklik aynı hakikatte birleşmekle beraber yalnız zahir edeplerdedir. Cehri yani aşikâre zikir yapılan tariklerde safiye makamında, gizlice yani hafi tarikatta ihfa makamında bütün tarikatlar birleşir, tek olur. Hacıların Beytullah'ta, ırmakların denizde, yıldızların gündüzde ittifakı gibi.

 

Tarikatın hükümleri: Tarikat-ı âliyede erkân 5'tir:

1 — Şeriatla istikamet,

2 — Tam teslimiyet,

3 — Zikr-i daim,

4 — Kalp rabıtası yani bağlılığı,

5 — Murakabedir.

 

Rabıta ve murakabe: Dünya sevgisi, nefsin vesveseleri ve heva (dünyevî arzular) ve masivaya meyilden ve bunlara kalbin bağlanmasından kalbi korumak için Peygamberimize nispet yolundan nur ve ışık alarak mürşid-i kâmile ve pirlere ve bunlar vasıtası ile Peygamberimizin ruhuna kalbi bağlamaktır ki (Tevbe: 119) 'Sadıklarla beraber olunuz.' ayet-i kerimesinin emrettiği sadıklarla birlikte olmanın yani maneviyat itibariyle ruhen ve kalben onlarla birleşme emrinin yerine getirilmesidir. Namazda imama uymak gibi, zikirde rabıta mürşide uymaktır."2

 

Bundan sonraki bahiste, zikrullahın fazileti beyan edilmektedir. Oradaki âyet ve hadisler evvelce müteaddit vesilelerle geçtiğinden tekrar edilmemiştir. Ancak bir yerinde deniyor ki:

"Bir kâfirin küfrünü tevhit izale ettiği halde ehl-i tevhidin zikirdeki fazileti nihayetsizdir.

 

Zikir 7 kısımdır. Cehri zikir lisanladır. Kalbî zikir veled-i kalpledir. Ruhî zikir veled-i ruh iledir. Sırrı zikir veled-i sır iledir. Zikr-i hafi veled-i hafi iledir. Sultan-ı zikir bütün kalıp ve kalp latifelerinin tamamıyladır. Zikr-i hafi, zakir zikrinden ve zakir olmasından tam istihlak ile fani olarak müşahede-i mezkûrede istiğrak-ı halledir.

 

Cehri ve hafi zikirleri: Namazın cehri ve hafisi olduğu gibi zikrin de cehri ve hafisi vardır. Biri zahir, diğeri batın ism-i şerifinin muktezasıdır. Her ikisi hakkında âyet ve hadis bulunduğundan, efdaliyetinde ihtilâf olunmuştur. Bazıları çok amel bulunması itibariyle cehri zikir efdal, bazıları da riyadan korunduğu için hafi zikir efdal demişlerse de bazıları bunların aralarını bularak, 'Müptediye yani tarikata yeni girenlere cehri zikrin tesiri ziyade olduğundan bu efdal müntehiye yani tarikatta ilerlemiş olan müride hafi zikir efdaldir.' demişlerdir. Her iki zikir hakkındaki hadis-i kutside: 'Kulum beni kendi nefsinde yalnız zikrederse ben de onu kendim zikrederim, eğer cemaat içinde zikrederse ben de onun cemaatinden hayırlı bir cemaat içinde onu zikrederim.' buyrulması ile zikrin cehri ve hafi mertebelerine işaret olunmuştur. Zikr-i hafi hakkındaki ayet-i kerime (Araf: 205) ayet-i kerimesidir. Zikr-i cehri hakkındaki ayet-i kerime ise (Bakara:200) ayet-i kerimesidir. Evvelki âyette zikir gizli olarak ve ikinci âyette de açık zikirle emir buyrulmaktadır. Ramazan bayramında bayram namazına giden kimsenin, tekbiri gizli alması, kurban bayramında ise cehren tekbir alması gizli ve açık zikir emirlerine uymanın ifadesidir. Yine ezanın da zikir olduğu halde cehren yapılması ve hacc'daki «Lebbeyk» telbiyesi de bir zikir olup cehren yapıldığı gibi zikrin de aşikâre veya gizli yapılması zamanlara, şahıslara göre emredilmiştir."

 

Hadis-i şerifte: 'Cennet bahçesine uğradığınız vakit meyvesinden yiyiniz.' Cennet bahçesi nedir? Sualine cevaben: 'Zikir halkalarıdır.' buyurarak Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, zikir halkasını Cennet bahçesine benzettiği halde, mübarek mevkilerde, bilfarz camilerde halka ile yapılan zikirlere Sultan-ı Enbiya'ya aykırı olarak hürmetsizlikte bulunanların ve bunlara bid'at deyip yasaklamaya kalkışanların büyük vebalini Cenâb-ı Hakk af buyursun. 3

 

Müellifin "Hediyyet'ül-Aşıkîn kitabının" 11'nci sahifesinde kelime-i tevhidin faziletlerine dair yazıda bahsi geçen ve evvelce diğer bahislerde yazılmış âyet ve hadisler yazılmadı. Ancak oralarda geçmeyenler alındı. Şöyle ki:

Bir hadiste: "«La ilahe illallah» cennetin anahtarıdır." Bir hadis-i şerifte: "«La ilahe illallah» diyen ehl-i imana ölümünde şiddet, kabrinde zulmet, haşrinde vahşet, havfi haşyet yoktur." Ve yine bir hadis-i şerifte: "Cennetin fiyatı «La ilahe illallah»'tır." buyrulmuştur.

 

"«La ilahe illallah Muhammedün Resûlullah» mecmuu 7 kelimedir. Vücud 7 azadır. Cehennem 7 tabakadır. Bu kelimeyi şerifeyi kalpten tasdikle söyleyenlerin 7 azası 7 cehenneme haram olur. Yine, harfleri 24'tür, gece ile gündüz de 24 saattir. Bu saatlerde işlenen cürüm ve hatanın mağfiret edildiği işarettir. Yine noktasızdır. İnsanın kalbinde kasvet noktalarının temizlenmesine tevhid nuru ile nurlanmasına sebep olmuş olur."

 

Bir kâfirin küfür pisliği ile paslanmış bakır gibi kalbi son nefeste bir tevhitle, nur-u imanla parlayıp altın gibi ayarı halis hale geldiği, yaşadığı 70-80 sene içindeki husule gelen küfür ve zulmet yıkıldığı halde, sağlığında zikir ile meşgul olan mü'minlerin faziletinin ve sevabının ne yüksek olacağı tasavvurun dışındadır. Hadis-i şerifte 'Lisanı zakir, kalbi şakir, vücudu sabir.' olanlara nazar-ı muhabbet-i ilahiye ile bakıldığı yazılmıştır.

 

Kalb hararetlerinin susuzluğunu kelime-i tevhid pınarından kana kana içerek giderenlere ne mutlu.

1 Mi'yarül-Evliya, S. 31, Abdurrahman Sami Efendi Hazretleri'nin

2 A.g.e.

3 A.g.e

Gezi