Buradasınız: Ana Sayfa / Sohbetler / Allah'ı Niçin Anıyoruz / Zikre Dair Hadis-i Şeriflerden Bazıları: 72 ~ 90

Zikre Dair Hadis-i Şeriflerden Bazıları: 72 ~ 90


72 — Ashap'tan İbn-i Edra (r.a.)'ın rivayet ettiği hadisin manası: "Bir gece Resûlullah (s.a.v.) ile giderken mescide uğradık, bir kişi yüksek sesle zikir yapıyordu. Bunu görünce: "Ya Resûlullah bu belki bir müraidir, gösteriş yapıyor.' dedim. O zaman cevaben buyurdu ki: 'Hayır o evvahtır yani; Allah Âşık'ı, çok ah eden bir şahıstır.' buyurdu."1

 

Hazret-i Cabir (r.a.)'in rivayet ettiği hadis-i şerifte de: "Bir kişi sesini yükselterek zikir yapıyordu. Diğer bir sahabe de, 'Bu kimse ne ola, sesini çok kısmış olsa idi?' deyince. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurdu ki: 'O evvahtır, çok ah edici, âşık bir kimsedir, yüksek sesle zikrinde sakınca yok.'"

 

Ulema demişler ki: "Eğer riya korkusu veya namaz kılanlara mani olmak veyahut uyuyanı uyandırmak ve böylece başkalarına eza etmek sakıncası varsa, zikri gizli yapmak efdaldir. Bu sakıncalar dışında cehren zikretmek efdaldir. Çünkü cehri zikirde enerji sarfı fazladır ve yine cehri zikrin faydası dinleyenlere de sirayet eder ve yine cehren yapılan zikir; zakirin kalbini uyarır ve zakirin düşüncesini ve himmetini ve gayretini zikre toplar ve zikre kulak verir ve cehri zikir uykuyu kaçırır, şevk ve heyecanı artırır."

 

Hafi zikrin efdal olduğunu iddia edenler, (A'raf: 55)

 

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً

 

ayet-i kerimesine dayanırlarsa da, bu ayet-i kerime zikir hakkında değildir. Dua hakkındadır. Hakikaten yapılan duaların, gizli yapılması efdaldir ve gizli duaların kabul edilmesi ihtimali daha çoktur. Nitekim Zekeriyya (a.s.)'ın da duasını gizli yaptığını (Meryem: 3)

 

إِذْ نَادَى رَبَّهُ نِدَاء خَفِيًّا

 

ayet-i kerimesi haber veriyor. Camilerde cehren zikir yapılamayacağına delil olarak; İbn-i Mesut (r.a.)'ın gûya mescitte bir cemaatin yüksek sesle tehlil getirdiklerini görünce "siz bidatçisiniz" diyerek, bunları camiden çıkardığına dair haber asılsızdır, uydurmadır, sabit değildir.

 

Ramuz ve Şerhlerinin sahibi, Gümüşhaneli Ahmed Ziyaeddin (k.s.) Hazretleri, büyük bir muhaddis ve velidir. Derin tetkikatı neticesinde; İbn-i Mesud (r.a.) Hazretleri'ne isnat edilen bu haberin sabit olmadığını açıklamıştır.

 

(Ahzab: 56) ayet-i kerimesi tefsirinde: "Münferiden veya topluca zikre başlamadan salâvat-ı şerife okunmalıdır. Çünkü melekler zikir meclislerinde hazır olurlar ve okunan zikir, dua ve salâvat-ı şerifeye iştirak ederler." denmektedir.2

 

73 — Hadis-i kutside, Cenâb-ı Hakk buyurmuş ki: "Ey Âdemoğlu, sen beni zikrettiğin müddetçe, muhakkak bana şükredersin, zikri yapmayarak, beni unuttukça da, bana küfredersin." (Yani, nankörlük ve küfran-ı nimet etmiş olursun.)3

 

Bundan başka, kutsi hadiste: "Ey Âdemoğlu, sen beni zikredersen; ben de seni zikrederim." buyrulmuştur.4

 

74 — "Allahu Teâlâ: 'Bir gün beni zikreden kimseyi yahut bir makamda benden korkan şahsı cehennemden çıkarınız.' diye, meleklere emir buyurmuştur."5

 

75 — "Yeryüzünde devamlı, Allah Allah diye zikreden bulundukça, kıyamet kopmayacaktır."6

 

76 — "Hazret-i Ali (k.a.v.) sordu: 'Ya Resûlullah, Allah'a yolların hangisi en yakındır ve kullara en kolay ve Allah yanında en efdali hangisidir?' Resûlullah (s.a.v.) cevaben buyurdu: 'Ya Ali, halvetlerde yani tenhalıklarda Allahu Teâlâ'nın zikrine devam etmeyi, sana tavsiye ederim.' buyurdu."7

 

77 — İbn-i Mesud (r.a.) Hazretleri'nin rivayet ettiği hadis-i şerifte, Resûl-i Ekrem (s.a.v.): "Bazı insanlar zikrullahın anahtarlarıdır. Bunlar görülünce, Allah anılır." buyurunca, Ashab-ı Kiram sordular: "Ya Resûllullah, zikre anahtar mesabesinde olan kimseler, kimlerdir, bunları nasıl bilelim?" Buyurdu ki: "Zikre anahtar olan kimseler şu kimselerdir ki; görüldükleri vakit Allah hatırlanır, yâd edilir, zikrolunur. İşte bu salih ve nurlu kimseleri görünce Allah'ı anıyorsanız, onlar zikrullahın anahtarıdır."8

 

Şu halde, insanları Allah yolunda irşat eden faziletli zatlar, bu hadis-i şerife mazhar olan bahtiyarlardır. Çünkü onları gören herkes, derhal Allahu Teâlâ'yı hatırlar ve anar. Esasen bu zatlar devamlı zikirde olduklarından onu görenler de zikre katılır. Böylece bu ulu kişiler, zikrullahın anahtarı olmak şerefini ihraz etmişlerdir.

 

 

 

78 — "Dünya tarafını dinleri üzerine tercih etmedikleri müddetçe; «Lâ ilahe illallah» zikri, kulları Allahu Teâlâ'nın kızgınlığından korur, men eder, fakat dünya tarafını dinlerine tercih ederlerse ve ondan sonra «Lâ ilâhe illâllah» diye zikrederlerse, Allahu Teâlâ onları reddeder ve 'Yalan söylüyorsunuz.' diye buyurur."9

 

"İki kelime var ki; bunlardan birincisinin Arş altında nihayeti yoktur, diğeri de yerle gök arasını doldurur. Bunlar: «Lâ ilahe illallah, Vallâhu ekber» kelimeleridir."10

 

79 — "Sıdk-ı ihlâs ile «Lâ ilahe illallah» okuyan kimseden, bu kelime; doksan dokuz belâyı defeder. Bu belalının en küçüğü: Gam, hüzün ve kederdir."11

 

80 — "Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyuruyor ki: Kıyamette şefaat etmekte ve şefaatimin kabul edilmesinde devam ederim. Ta ki; 'Ya Rabbi, ömründe bir kere bile olsa sıdk-ı ihlâsla «Lâ ilahe illallah» demiş kimseler hakkında bile şefaatimi kabul eyle' derim. Cenâb-ı Hak cevaben buyurur ki: 'Bunlara şefaat etmek ne sana ve ne de senden evvel geçmiş peygamberlere ait değildir. Bu bana aittir. «Lâ ilahe illallah» demiş hiç bir kimse kalmaz, hepsini cehennemden çıkarırım.'"12

 

81 — "Zikrin efdali, hafaza meleklerinin işitmediği gizli yapılandır, diğer zikirden 70 defa üstündür. Kıyamet olduğu ve hesap için Cenâb-ı Hakk mahlûkatı topladığında, hafaza melekleri de hafızalarında sakladıkları ve yazdıklarını da getirirler. Cenâb-ı Hakk hafaza meleklerine: 'Bakın bakalım, bu insanların başka, bir amelleri kaldı mı?' buyurur. Hafaza melekleri de: 'Bildiğimiz ve ezberlediğimiz amellerinin hepsini huzurunuzda saydık, ortaya döktük ve yazdık, başka bir şey bırakmadık ya Rabbi' derler. O zaman Cenâb-ı Hakk, hesabını gördüğü o zakir kuluna der ki: 'Senin benim yanımda bir sevabın kaldı, onu sen dahi bilmiyorsun, onunla seni mükâfatlandıracağım ki; o gizli kalan amelin, yaptığın zikr-i hafidir.' buyurduğunu, Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz beyan etmektedir."13

 

"İman yetmiş veya altmış küsur şubedir. Bunların efdali «Lâ ilahe illallah»'tır, en aşağısı da; yoldan, halka eza veren bir şeyi kaldırmaktır. Utanmak da imandan bir şubedir." buyrulmuştur.14

 

82 — Hadis-i şerifte: "Her kim çarşıya girer de: «Lâ ilâhe illâllâhu vahdehu lâ şerike leh lehül mülkü velehül hamdü yuhyi ve yumit ve hüve hayyun la yemut bi yedihil hayr ve hüve alâ külli şeyin kadir» zikrini okursa; Allahu Teâlâ ona, bin defa bin sevap yazar, bin defa bin günahını mahveder ve bin defa bin derecesini yükseltir ve o kişiye cennette bir de ev yapar." buyrulmuştur.15

 

Molla Aliyyül Kari Hazretleri bu hadisin şerhinde diyor ki: "Çünkü çarşı gaflet yeridir, Allah'ın zikrini unuturlar, ticaretle meşgul olurlar. Böyle yer, şeytanın saltanat kurduğu ve askerlerini faaliyete geçirdiği ve ordusunu topladığı yerdir. Onun için; burada zikir yapan kimse, şeytanla harp eder, ordusunu hezimete uğratır. Bu sebeple, vaat buyrulan bu mükâfatlara lâyık olur."

 

 

83 — Hadis-i şerifte: "Bir dağ diğer dağa adını da söyleyerek sorar ve der ki: 'Ey filân dağ, sana bugün Allah'ı zikreden bir kişi uğrayıp üzerinden geçti mi?' O dağ da, 'evet' derse, soran dağ cevap vereni müjdeler, kutlar." buyrulmuştur.

 

Yine Enes İbn-i Malik (r.a.) in rivayet ettiği hadiste: "Hiç bir sabah ve akşam yok ki; arzın parçaları bazısı bazısına muhakkak sormasın, her halde sorarlar ve birisi: 'Bu gün senin üzerinde namaz kılan veya senin üzerinden zikir yapan bir kimse geçti mi?' der. Bazısı 'evet' ve bazısı da 'hayır' diye cevap verir. 'Evet' diye cevap verenin üzerinde kılman namaz veya yapılan zikirle, zikirsiz ve namazsız kalan yer parçasına karşı üstün ve faziletli olduğunu anlar ve bilirsin." buyrulur. 16

 

84 — "Hanzala Bin Rebi-ül Esad, Hazret-i Ebu Bekir (r.a.) ile karşılaştığında: 'Ya Ebu Bekir, ben münafık oluyorum, çünkü Hazret-i Peygamber'in huzurunda bulununca cennet ve cehennemden bahis buyurur, bunları görür gibi oluyor ve öyle ibadet ediyorum. Mescitten ve huzurdan ayrılınca, çoluk çocuğa karışıp, onlarla oynaşıyor ve dertleri ile meşgul oluyor, zikri unutuyorum.' demiş ve beraberce Resûlullah (s.a.v.) Efendimize gidip, aynı şikâyetini yapmış, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz de: 'Nefsim yed-i kudretinde olan Allahu Teâlâ'ya yemin ederim ki; benim yanımda olduğunuz gibi, ibadetinize ve yine zikrinize devam etseniz, muhakkak yataklarınızda ve yollarınızda bile melekler sizin elinizi sıkarlardı. Lâkin böyle devam edemezsiniz, bazı saatte zikir yapar, bazı saatte bırakırsınız.' buyurmuştur."17

 

Bu hadis-i şerifte, huzurla yapılan zikr-i daim erbabının melaikeyi göreceği ve onlarla musafaha edip konuşacakları anlaşılmakla zikrin ehemmiyetine bir kere daha işaret buyrulmuştur.

 

85 — Şeyban (r.a.) diyor ki: "Resûlullah (s.a.v.)'in seferlerinden birinde beraberdik. (Tevbe: 34) ayet-i kerimesi nazil oldu. Altın ve gümüş biriktirip infak etmemeyi, yani; sadaka vermemeyi zemmediyordu. Ashap'tan bazıları dediler ki: 'Altın ve gümüş hakkında ayet indi, hangi malın hayırlı olduğunu bilsek de onu edinsek, biriktirsek?' Resûllullah (s.a.v.) buyurdu ki: 'Malın, servetin efdali; Allah'ı zikreyleyen bir lisan, Allah'a şükreden bir kalp ve kişinin imanına yardım eden mü'min bir kadına malik olmaktır.' buyurdu."18

 

86 — "Ashab-ı Kiram'dan kurulmuş bir zikir halkasına, Resûlullah (s.a.v.) çıkageldi de, 'Sizi buraya oturtan sebep nedir?' diye sordu. Ashab-ı Kiram da: 'Allah'ı zikretmek ve bizi İslâmiyet'e hidayet ettiğinden, diğer insanlar arasından bizi zikrine muvaffak eylediğinden dolayı, hamdetmek için toplanıp oturduk.' dediler. Tekrar Resûlullah (s.a.v.): 'Allah'a and veririm sizi buraya oturtan sebep ancak bu mudur?' diye sordu. Ashap da: 'Allah'a yemin ederiz ki, bizi buraya oturtan ancak zikretmektir.' dediklerinde, Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: 'Fakat ben size yemin vererek sormakla sizi suçlamıyor, itham etmiyorum, ancak bana Cibril geldi, haber verdi ki: Allahu Teâlâ sizinle meleklere karşı övünüyormuş, onun için fazlaca inceleyip tahkik ettim.' buyurdu."19

 

Şerhinde deniyor ki: "Allahu Teâlâ meleklere buyuruyor ki: 'Kullarıma bakınız, bunların üstüne nefs-i emmarelerini ve şehvetlerini, dünyevî arzularını, şeytan ve ordusunu musallat ettim. Fakat buna mukabil, onların himmetlerini takviye ettim de bununla, bahsi geçen tembelliğe ve ibadet ve zikri terk ettirmeye zorlayan fena kuvvetlere galebe ettiler. Ey melekler, bunlar sizden fazla methe lâyıklardır. Çünkü sizlerde o sayılan kötü kuvvetler yoktur.'"

 

Şah Veliyullah-üd Dihlevi Hazretleri: "Tecrübe ettik ki, zikir halkasında müritlerin birbirine yanaşık oturması cemm-ü hatır sebeptir, zikrin tatlılığını buldurur ve şeytanî hatıraların kapısını tıkar. Bunun terki ise, bu faideleri eksiltir ve o nispette de şeytan girer."20

 

87 — Resûllullah (s.a.v.) buyuruyor ki: "Allah'ı gafiller içinde zikredenler; harpten kaçanlar içinde kaçmayıp düşmana karşı koyup, düşmanları öldüren gibidir. Yine gafiller arasında zikir yapan; kurumuş ağacın yeşil kalmış dalı gibidir ve yine gafiller arasında zikreden; karanlık odada lâmba gibidir ve yine gafiller arasında zikredene; daha sağ iken cennetteki yerini Allah gösterir ve yine gafiller içinde zikir yapanın günahları, bütün insanlar ve hayvanlar sayısınca mağfiret olunur."21

 

88 — Hadis-i şerifte Resûllullah (s.a.v.): "Minede cemreleri taşlamak ve Safa ile Merve arasında say etmek, Allah'ı zikretmek için meşru kılındı."22 buyurmuştur.

 

Bu hadis-i şerifin şerhinde, Aliyyül Kari Hazretleri diyor ki: "Bu mübarek mevzilerde, Allah zikrolunmak için; bu hacc menasiki meşru kılındı. Buralarda zikirsiz kalarak, gaflete düşmekten sakın ha! Sakın! Bütün ibadetlerden maksut olan zikrullah olduğu halde; Remy-i Cimar (Mina'da şeytan taşlamak) ve sa'y da bilhassa zikrullahın tahsisen emredilmesi sebebi şudur ki: Bunlar, yani cemre ve say görünüşte; zahiren birer eylem yani fiildir, bir iş yapmaktır. İbadet, görülmez ibadet olduğu ve bu ibadetten gaye de zikir bulunduğu emredilmekte, bunları yapan hacılar gafletten uyarılmış oluyorlar. Nitekim her taş atarken tekbir getirmek ve birinci ve orta cemrelerde taşlar bitince, uzun dua ve tazarruda bulunmak ve sa'y esnasında da dualar okuyarak yürümek, sünnet kılınmıştır."

 

89 — Hz. Âişe (r.a.): "Resûlullah (s.a.v.) bütün zamanlarında Allah'ı zikrederdi." diyor.23

 

Bu hadisin şerhinde Allâme Menavi Hazretleri diyor ki: "Bu hadis-i şerifteki ala harfi, fî manasınadır. Bütün zamanlarında zikrederdi demektir. Yani bütün vakitlerinde; abdestli, abdestsiz, cünüp iken, ayakta, otururken, yatarken ve yürürken ve binmiş iken, hazarda, seferde sanki zikrullah her nefesi ile beraber girip çıkardı. Bu hadis-i şerif umumidir. Bazı ulema bu hadisle amel ederek, cünüplükte ve kaza-i hacet için helâda bile zikre, sırren; yani gizlice yapılmasına cevaz vermişler. Fakat İmam-ı Tirmizi'nin rivayet ettiği hadis-i şerifte: 'Resûlullah (s.a.v.) Efendimizi Kur'ân okumaktan bir şey alıkoyamazdı. Zikir de Kur'ân'dan olduğu için, her zaman yapardı. Ancak cünüplük ve kadınla cinsî münasebet olan cima hali ve helâda def-i hacette zikri kerih görür, hoşlanmazdı.' denmiştir. Ulemanın cumhuru da yani büyük çoğunluğu, bu üç halde zikri mekruh görmüştür. Muhyiddin-i Arabî (k.s.) Hazretleri de: 'Resûl-i Ekrem (s.a.v.) her vakit zikrederdi, lâkin cünüp iken zikr-i batından yani içinden sır ile yapardı.' buyurmuştur."

 

Ebu Naim İsfahanî, Ka'bül Ahbar'dan, Hilyet'ül Evliya diye meşhur kitabında: "Mûsâ (a.s.) dedi ki: 'Ya Rabbi, sen bize yakın mısın? Ki gizlice konuşalım, yok uzaksan çağırayım?' Cenâb-ı Hak: 'Ben, beni zikredenin beraberinde otururum.' buyurdu. O zaman Mûsâ (a.s.): 'Ya Rabbi, biz bazı hâlde cünüp veya def-i hacette oluruz, seni o zaman nasıl tebcil ve tazim edelim?' deyince, Hakk Teâlâ buyurdu: 'Beni her hal üzerinde zikret. Yani, kalple zikret.' buyurdu." (Yukarıda geçtiği gibi.)

 

Eşrefî demiş ki: "Zikir iki nevidir; biri kalbî, diğeri lisanîdir. Birincisi, yani kalbî zikir en âlâsıdır. Hadiste murat da budur."

 

"Allah'ı çok zikrediniz." (Ahzab: 41) manasındaki ayet-i kerimede emredilen, her halükârda Allah'ı unutmamaktır. Hazret-i Mustafa (s.a.v.) Efendimizin bu iki nevi zikirden en çok nasibi vardır. Ancak cünüp iken ve helâya girdiklerinde, zikr-i kalbîye kasır ederlerdi ki, kalbî zikre cünüplük tesir etmez. İşte bunun için, helâdan çıktıklarında «gufraneke» derlerdi.

 

90 — Hadiste Resûlullah (s.a.v.) buyuruyor ki: "Sabah namazını kıldıktan sonra, güneş doğana kadar, bir cemaatle Allahu Teâlâ'yı zikretmekliğim; bana dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha çok sevgilidir."24

 

Bu hadis-i şerifin şerhinde: "Peygamberimizin (s.a.v.) bu vakitteki zikre muhabbet etmesinin sebebi; bu vakit, halkın amellerini, meleklerin, Cenâb-ı Hakk'a arz etmeleri vaktidir. Yani gece ve gündüz meleklerinin, amelleri arz zamanı olduğu için kıymetlidir." denmiştir.

1 A.g.e.

2 Ruh-ul Beyan Tefsîri, Cilt-3, S. 151

3 Ramuz-ül Ehadis, S. 327 – Hadîsin diğer bir şekli S. 236'da mevcuttur.

4 A.g.e., S. 232

5 A.g.e., S. 515 - İmâm-ı Şa'rani Hazretleri'nin Uhud-i Muhammediye kitbı, S. 242'de de bu hadîs-i şerîf vardır.

6 A.g.e., S. 476

7 Kitab-ü Kâlâd'ül-Cevahir Fi Menâkib-i Şeyh Abdülkadir, S. 17

8 Camiü's Sağir Şerhi, Feyzül Kadir, Cilt-2, S. 528

9 Ramuz-ül Ehadis Şerhi, Cilt-4, S. 734

10 A.g.e., S. 343

11 Ramuz-ül Ehadis Şerhi, Cilt-4, S. 735:

12 Ramuz-ül Ehadis Şerhi, Cilt-4, S. 739

13 Mişkat-ül Mesabih Şerhi, AIiyy'ül-Kari, Cilt-3, S. 2

14 El- Edebü'l Müfred kitabı (Buhari’nin) S. 209

15 Mişkat-ül Mesabih Şerhi, Cilt-3, S. 122

16 A.g.e., Cilt-3, S. 3

17 A.g.e., Cilt-3, S. 11

18 A.g.e., Cilt-3, S. 16 – Hadis, S. 350'de tekrar edilmiştir.

19 Yine Mişkat-ül Mesabih Şerhi Mirkat-ül Mefatih, Cilt-3, S. 17

 

20 Hüccetullâhi'l Baliğa, Cilt-2, S. 27

21 Mişkat-ül Mesabih Şerhi, Cilt-3, S. 19

22 A.g.e., Cilt-3, S. 230

23 Feyz-ul Kadir, Cilt 5, S. 214

24 Camiü's Sağir Şerhi Feyz-ül Kâdir, Cilt-5, S. 254

Gezi